Berza Şimşek
BBC Türkçe
Suriye'de kısa sürede iç savaşa dönüşen isyanın başlamasının üzerinden yaklaşık 8 yıl geçti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta Soçi'de bir araya geldiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye'deki son durum ile ilgili olarak "Çözüm umudu hiç bu kadar filizlenmedi" dedi.
Suriye'de savaşın son evresine girildiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Devlet Başkanı Beşar Esad'ın görevden ayrılmayacağını da pek çok siyasi aktör örtülü olarak kabul etmiş durumda.
Savaş ülkede sadece yaklaşık yarım milyon insanın ölümüne yol açmadı. Başkent Şam, Halep, Humus gibi büyük kentler de dahil birçok bölgeyi harabeye çevirdi.
Dünya Bankası'nın 2017 tarihli Savaşın Bedeli (The Toll of War) isimli raporuna göre, savaşın ilk 5 yılda Suriye ekonomisine verdiği zarar yaklaşık 226 milyar dolardı, yani Suriye'nin 2010'daki gayrisafi yurtiçi hasılasının dört katıydı. Birleşmiş Milletler ise Ağustos ayında savaşın Suriye ekonomisine verdiği zararın 338 milyar doları aştığını açıkladı.
Savaşın getirdiği büyük yıkımı bir ülkenin tek başına karşılaması mümkün gözükmüyor. Uluslararası kuruluşların tahsis ettikleri fonlar da ülkeyi yeniden inşa etmeye yetmeyecek.
Bu noktada gündeme gelen sorularsa; Suriye'nin yeniden inşasını kimler üstlenecek? Türkiye, Suriye'nin yeniden inşasında rol oynayabilir mi?
Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı ile kontrol altına aldığı El Bab, Cerablus, Azez ile Zeytin Dalı Harekâtı ile kontrol sağladığı Afrin'de yerel meclis, okul, hastane inşası ve onarımı ile altyapı hizmetlerine başlamış durumda.
Anadolu Ajansı (AA) Ağustos ayında yayımladığı bir haberde, Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesinde 500 civarında okulun onarıldığını bildirmiş, Türkiye'nin bölgedeki yeniden inşa faaliyetleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık ayında yaptığı bir konuşmada, "Şu anda kontrolümüz altında olan bölgelerde bu işi zaten kendi imkânlarımızla yaptık, yapıyoruz. Burada elde ettiğimiz tecrübeleri, Suriye'nin tamamına teşmil edebiliriz (yayabiliriz)" demişti.
Harran Üniversitesi El Bab'da Eylül ayında fakülte açmaya hazırlanıyordu. Fakültede Türkçe, Arapça ve İngilizce eğitim verilmesi planlanıyordu.
BBC Türkçe'ye bilgi veren bir üniversite yetkili ise fakültenin açılmasıyla ilgili bir belirsizlik olduğunu, fakülteye sınavla alınan 600 öğrencinin artık Türkiye'de eğitim gördüğünü söyledi.
Suriye'nin yeniden inşası için hangi ülkelerin adı geçiyor?
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nden (ORSAM) Suriye Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, ülkede üç ayrı bölgenin olduğunu söylüyor.
Oytun Orhan'a göre ülkenin bir bölümünü Suriye hükümeti, bir bölümünü ABD'nin nüfuzu altında YPG, bir bölümünü de Türkiye'nin nüfuzu altında muhalifler yönetiyor.
Orhun, yeniden inşa sürecine de her bölgenin destekçisi konumundaki dış aktörün ya da aktörlerin imkanları sayesinde kısmi olarak başladığı görüşünde:
"Yeniden inşa faaliyetleri Türkiye'nin nüfuzu altındaki bölgelerde çoğunlukla Türkiye'nin, az da olsa Batı'nın ve Körfez ülkelerinin yatırımlarıyla yürüyor. YPG kontrolü altındaki bölgelerde ABD, AB ve biraz da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin finansmanıyla yeniden inşa destekleniyor."
Orhan, ABD'nin temel yaklaşımının masraftan kaçınmak olduğunu, Washington'ın maliyeti karşılama konusunda daha çok Suudi Arabistan'a güvendiğini söylüyor.
ABD Başkanı Donald Trump da Aralık ayında, Suriye'deki yeniden inşa çalışmaları için gereken parayı Suudi Arabistan'ın karşılayacağını söylemişti.
Trump, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, "5 bin mil uzaklıktaki büyük ülke ABD yerine, son derece zengin ülkelerin komşularına yeniden inşa için yardım etmesi harika değil mi? Suudi Arabistan'a teşekkürler!" demişti.
Suudi Arabistan en son YPG kontrolündeki bölgelerde kullanılmak üzere 100 milyon dolar yardım gönderdi.
Görüşlerini aldığımız Kadir Has Üniversitesi'nden Doç. Dr. Salih Bıçakçı, Suudi Arabistan'ın petrole bağımlı ekonomisini de çeşitlendirmek istediğini hatırlatarak, "Bunun için de Suriye'yi bir hamle olarak görüyor" diyor.
Suriye'de halen hükümetin kontrolündeki bölge, hem nüfusun önemli bir kısmını barındırıyor, hem de coğrafi olarak daha geniş bir alanı içeriyor.
Ancak büyük yıkıma uğramış bu bölgede yeniden inşa çalışmaları uzun süreceğe benzer.
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nden (ORSAM) Suriye Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, "Rusya ve İran, bırakın Suriye'nin yeniden inşasına ekonomik destek vermeyi, burada ödedikleri siyasi ve askeri bedelin ekonomik olarak karşılığını alma çabası içerisinde. Suriye'nin bazı kaynaklarının işletilmesi konusunda anlaşmalar yapılıyor" diye konuşuyor.
Uluslararası toplumdan da Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelerin yeniden inşası için şimdilik bir destek yok.
Orhan bunun nedenini, "Çünkü Esad rejimi halen dünya kamuoyunun geneli tarafından muhatap olarak kabul edilmiyor. Suriye'de siyasi bir çözüm olana kadar da ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmak istemiyorlar" sözleriyle açıklıyor ve ekliyor:
"Dolayısıyla yeniden inşa sürecinin bu bölgede çok da başlamış olduğunu söylemek mümkün değil."
"Mültecileri koz olarak kullanıyorlar"
Avrupa Birliği yeniden inşa faaliyetlerine katkı sunmak için ülkede siyasi geçiş sürecinin demokratik temellere dayanmasını ön koşul olarak koyuyor.
Orhan, Rusya'nın bundan sonra siyasi çözümü bir pazarlık unsuru yapıp, Batı'nın Suriye'de yeniden inşaya katkısını sağlamaya çalışacağını düşünüyor. Göçmenlerin de bu siyasi çözüm sürecinde gündeme geleceği kanısında:
"Avrupa'ya şunu söylüyor olacaklar, 'Yeniden inşaya katkı vermezseniz Suriye'de istikrar olmaz, bu nedenle göç devam eder ve Avrupa'daki, Türkiye'deki mülteciler de geri dönmez. Gelin bu yeniden inşaya destek verin' diyerek mültecileri koz olarak kullanıyorlar."
'Enerji' unsuru
Kadir Has Üniversitesi'nden Doç. Dr. Salih Bıçakçı, Suriye'nin Orta Doğu için çok merkezi ülkelerden birisi olduğuna dikkat çekiyor.
"Suriye, ataları Fenikeliler döneminden beri, deniz ticaretinde hep Orta Doğu'dan çıkış noktalarından biri oldu" diyen Bıçakçı'ya göre Suriye, Körfez ülkeleri ile çıkabilecek herhangi bir probleme karşı, enerji hatlarının Akdeniz'e taşınması için alternatif ülkelerden biri olarak görülüyor.
Moskova-Şam arasında enerji altyapısının kurulmasına ilişkin 960 milyon dolarlık anlaşmayı hatırlatan Bıçakçı, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Rusya, bundan sonra enerji ile ilgili projelerde Suriye'yi altyapı olarak kullanmayı planlıyor" diyor.
Rusya'ya ek olarak İran'ın da Suriye'deki bazı enerji projelerinde adı geçiyor.
Tahran en son Ocak ayında, Lazkiye'de 526-MW'lik bir enerji santrali ve ona yakıt sağlayabilmesi için Banyas'ta bir gaz boru hattı kurması konusunda Şam ile anlaştı. Projenin bedeli 413 milyon dolar.
Yeniden inşa projelerinde adı sık sık geçen diğer bir ülke ise Çin. Şam yönetimi, Çin'in ülkenin yeniden inşasına yönelik projeleri üstlenmesini memnuniyetle karşılayacağını çoktan duyurmuş durumda.
2017 yılında Pekin'de Suriye'nin yeniden inşası konulu bir ticaret fuarı düzenlendi. Pekin yönetimi, Suriye'ye endüstri alanında 2 milyar dolarlık yatırım yapma sözü de verdi.
Doç. Dr. Salih Bıçakçı, "Çin savaş döneminde, Şam yönetimi ile istihbarat paylaşımı yaptı. Rejime alttan alta ekonomik yardım yaptı, silah sağladı. 'Savaş zamanında destekledim, şimdi meyvelerini toplamak zorundayım' diyor" ifadesini kullanıyor.
Bıçakçı'ya göre, ülkelerin bölgede hakimiyetinlerini artırmalarının yolu da, yeniden inşa faaliyetlerine katkı sağlamalarından geçiyor.
"Örneğin, Türk müteahhitlerinin 250 milyar dolarlık bir fonla Suriye'yi inşa ettiğini düşünürsek, ekonomiyi genişletmiş olursun, işsizliğe son vermiş olursun ve devamlılığı sağlarsın çünkü artık piyasaya girmiş oluyorsun, böylece piyasa da bundan sonra senin etrafında şekillenir."
"Sadece inşaat olarak değil, enerji altyapısını da düşünmek gerek, yani elektrik, internet, iletişim, bütün bunların temelini sen döşüyorsun. Bu şu demektir. Yapıyı nasıl inşa edersen, hangi şirket, hangi teknoloji kullanılırsa, devamında teknolojik entegrasyon açısından seni tercih etme olasılıkları yükselecek demektir. "
Türkiye rol oynayabilir mi?
Fırat Nehri'nin batısına yönelik iki harekât ile kontrolüne aldığı bölgelerde yeniden inşa faaliyetleri yürüten Ankara, Fırat Nehri'nin doğusundan başlayarak Türkiye-Suriye sınırında oluşturulmasını istediği "güvenli bölge"de de bu faaliyetleri gerçekleştirmeye hazır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen ay yaptığı konuşmada bu bölge ile ilgili olarak "Özellikle biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Ama bu konuda koalisyon güçleri maddi destekleri de bize verirlerse bu insanların güvenliğini de korumak kaydıyla güvenli bölgeyi halletmiş oluruz. Bu, göçü de tamamıyla engeller" demişti.
"Türkiye sınırının karşısında bir kamu otoritesine ihtiyaç var"
Doç. Dr. Salih Bıçakçı'ya göre Türkiye birçok nedenle, Suriye'nin kuzeyinde yeniden inşa faaliyetlerine büyük paralar harcıyor:
"İlki, uluslararası ilişkiler teorisi açısından alanda nüfuzunu genişletmek olabilir, hakimiyet kurarak orada uzun süre kalma planı olabilir.
"İkincisi, oraları daha yaşanabilir bir hale getirip, Türkiye'de yaşayan 'zorunlu misafirler'in bir kısmını geri döndürebilmek için cazibe alanı inşa ediyorlar.
"Üçüncüsü, Türkiye'nin orada yürüttüğü bir operasyon var ve bunun için lojistik olarak bir yere ihtiyaçları var. Düzenli olarak askerler, polisler, doktorlar gidip geliyorlar. Gittiklerinde barınacakları bir yere ihtiyaçları var."
Oytun Orhan Orhan, bu maddelere Türkiye'nin güvenlik kaygılarını da ekliyor:
"Burası Türkiye'nin sınır bölgesi ve karşı tarafta kamu otoritesi olmadığı için, bölgede boşluk olduğunda bu boşluk terör örgütleri tarafından dolduruluyor. Göç oluyor, terör örgütleri sınırı geçerek terör eylemleri gerçekleştirebiliyor, dolayısıyla Türkiye'nin sınırının karşısında güvenliğe ve istikrara, bir kamu otoritesine ihtiyacı var.
"Rejim bunu sağlayamadığı için, Türkiye gidip kendi güvenliğini ve istikrarını güvence altına almaya çalışıyor."
Ancak uzmanlar, Ankara'nın Suriye'nin geri kalanında yeniden inşa faaliyetlerine başlayabilmesi için Beşar Esad yönetimi ile arasını düzeltmesi gerektiğini söylüyor.
Doç. Dr. Salih Bıçakçı, "Şam yönetimi iki ülkeye yeniden inşa projesi vermek konusunda, cihatçılara yönelik tutumları nedeniyle çok problemli yaklaşıyor: Bir tanesi Suudi Arabistan, diğeri de Türkiye" diyor.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ay başında yaptığı açıklamada, Türk istihbarat birimlerinin Suriye sahasındaki yürüttükleri operasyonların emniyeti açısından zaman zaman Şam da dahil olmak üzere farklı merkezlerdeki rejim unsurları ile temasta bulunduklarını söylemiş, "Bunda şaşılacak bir durum yok. Ama bu direkt rejimin meşruiyetini tanıma anlamına gelmez, daha operasyonel bir ilişkidir" demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta daha da ileri giderek, "1998 Adana Mutabakatı çerçevesinde geleceğimizi planlıyoruz" diye konuşmuştu.
Bu açıklamaları zaman içerisinde siyasi bağın da kurulacağının göstergesi olarak yorumlayan Bıçakçı, "Bir süre sonra Türkiye'nin de politik bir icracı olduğunu, bölgeyle konuşmaya başlayacağını ve el sıkışacağını göreceğiz" diyor.
Suriye'de yeniden inşa tartışmaları daha yeni başlıyor, uzun yıllar da devam edecek gibi görünüyor.
Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde Fırat Nehri'nin batısındaki kontrolü altına aldığı bölgelerde inşa ve onarım çalışmalarını sürdürüyor.
ORSAM uzmanı Oytun Orhan, "Aynen devlet inşa sürecinin burada işlediği söylenebilir" diyor.
Türkiye'nin yeniden inşa faaliyetleri için ne kadar para harcadığına ilişkin sorularımız Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı yetkilileri tarafından yanıtsız bırakıldı.
Türkiye'nin desteğiyle 2015'te kurulan İstikrar Sağlama Komitesi'nin başkanı Mounzer Alsalal aynı soruya, "Bölgede her şeye sıfırdan başlanıldı. Yerel meclislerin kullanabileceği bir traktör bile yoktu. O yüzden harcanan para büyük olmalı" yanıtını verdi.
Mounzer Alsalal'a göre bölgenin en büyük ihtiyacı, yolların onarılması.
Alsalal'a göre, Türkiye'nin en önemli projelerinden biri de bu nedenle Kilis'in Elbeyli ilçesindeki Çobanbey Sınır Kapısı'ndan El Bab yoluna kadar uzanan, yaklaşık 10-15 kilometre uzunluğunda sıfırdan yapılan yol.
Alsalal, bölgede su ve elektriğe büyük ihtiyaç olduğu görüşünde:
"Cerablus hariç bölgenin tamamı elektrikten mahrum. Cerablus'a Türkiye'den elektrik veriliyor. Azez'de bazı yatırımcılar sayesinde şebeke elektriği var ama istenilen kalitede değil."
Alsalal, Türkiye'nin askeri kontrolü sağlamasının ardından başlayan süreçte bölgedeki değişimi şöyle anlatıyor:
"Türkiye'nin girmesiyle değişen en büyük şey şu oldu; insanlarda uçak gelecek, başımıza bomba düşecek korkusu kalmadı. Bombardıman durunca ticaret de arttı, insanların sosyal faaliyeti de. Eskiden buralarda ne restoran ne kafe görebilirdiniz. Birçok yerde spor salonu, futbol sahası açıldı."
Yerel müteahhitlerin Türkiye'den inşaat malzemesi aldığını söyleyen Alsalal, "Eskiden insanlar inşaat yapmazlardı, çünkü ne zaman bir uçağın gelip bombalayacağını bilmezlerdi. Şimdi insanlar inşaat yapabiliyor, evlerini tamir edebiliyor" diyor.
Doç. Dr. Salih Bıçakçı ise her halükarda Suriye'nin yeniden inşasının çok uzun süreceğini vurguluyor:
"Önümüzdeki 10-15 yıldan önce Suriye'nin savaş öncesindeki haline döndüğünü görmeyeceğiz."