Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nin oluşturduğu "Bağımsız Uluslararası Suriye Arap Cumhuriyeti'ni Tahkikat Komisyonu" Suriye ile ilgili raporunu tamamladı. Rapora göre Suriye savaşında silahlı aktörlerin neredeyse tamamı cinayet, işkence, tecavüz, zorla yerinden etme ve yağma gibi savaş suçları işledi.
Paulo Sérgio Pinheiro, Karen Koning AbuZayd ve Hanny Megally'den oluşan ve Suriye'deki savaşın başından bu yana 20'den fazla rapor hazırlayan komisyon, bu kez 5 Mart 2020'deki ateşkesin ardından sahadaki gelişmeleri incelediği 25 sayfalık bir rapor yayımladı.
Rapor, Suriye genelinde 11 Ocak-1 Temmuz 2020 arasında yapılan incelemeleri ortaya koyuyor.
Ülke genelinde herhangi bir bölgeyi elinde tutan neredeyse her silahlı gücün insan hakları ihlâlleri yaptığını belgeleyen raporun başlığında "Kimsenin eli temiz değil - Cephe hatları ve manşetlerin ardında, silahlı aktörler sivilleri doğrudan hedef alan korkunç ve sayısı gittikçe artan ihlâllerde bulunuyor" denildi. Rapora göre bunların arasında yargısız infaz, cinsel şiddet, yağma ve özel mülke el koyma gibi sivilleri hedef alan uygulamalar var.
Raporda, 2011'de başlayan savaşta zorunlu göç ve özgürlüğün kısıtlanması gibi uygulamaların, savaşın cephesi olmayan bölgeler de dahil olmak üzere korku yaratmak ve baskı kurmak için kullanıldığı; böylece gasp edilen sivillerden finansal çıkar sağlandığı belirtiliyor.
Tüm silahlı grupların yasa dışı uygulamalarının incelendiği rapor, asıl olarak dört gruba odaklanıyor: Beşar Esad'a bağlı devlet ordusu, Türkiye'nin desteklediği muhaliflerin oluşturduğu Suriye Ulusal Ordusu, omurgasını Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve İdlib'de aktif olan ve eskiden el Kaide'yle bağlantılı olan Hayat Tahrir el Şam (HTŞ).
"Esad'a bağlı ordu işkence, cinsel şiddet ve cinayet suçları işledi"
Rapora göre Beşar Esad'ın emri altındaki hükümet güçleri, bazı sivillerin ortadan kaybolmasından, işkence, cinsel şiddet ve gözaltında ölümlerden sorumlu.
Ordunun insanlığa karşı suç işlediğini belirten rapor, bu uygulamaların güneydeki Dera ve Suveyda gibi şehirlerde tepkiyle karşılaştığını ve bunun sonucunda daha fazla çatışmanın yaşandığını belirtiyor.
Ekonomik krizin Covid-19 salgınından sonra daha da büyüdüğü belirtilen raporda, Suriyelilerin zaten iyice düşen hayat standartlarının daha da kötüye gittiği yazılıyor:
"Hükümet kontrolündeki birçok bölgede sivillerin evlerine dönmesine özellikle engel olunuyor. Sivillerin kendilerine ait malları tescil ettirmesi ya da diğer ekonomik ve sosyal haklarına ulaşımı engelleniyor."
Karen Koning AbuZayd, "2020'nin ilk yarısında görülen gıda tedariğindeki sorunlar çok ednişe verici. İnsani yardımların önündeki tüm engeller kaldırılmalı" dedi.
Türkiye'ye "Savaş suçu işlemiş olabilecek muhalifleri kontrol etme" çağrısı
Komisyon başkanı Paulo Pinheiro, "Afrin, Resulayn ve çevresindeki bölgelerde Türkiye'in desteklediği Suriye Ulusal Ordusu'nun esir alma, işkence ve tecavüz gibi savaş suçları işlediğinin görüldüğünü" söyledi. Raporda da, aynı bölgede etkisi geniş alana yayılan patlayıcılarla, top ateşi ve füzelerle çok sayıda sivilin öldürüldüğünü ya da sakat bırakıldığını yazıyor:
"Kadınlar, erkekler ve çocuklar, markette alışveriş yaparken öldürüldü. Özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgede Suriye Ulusal Ordusu tarafından yaygın şekilde yağma ve özel mülklere haksız yere el koyma uygulaması yapıldı. Sadece bireyler değil, topluluklar ve kültürler de hedef alındı. Uydu görüntüleri, UNESCO tarihi miras bölgelerinin zarar gördüğü ve yağmalandığını gösteriyor."
Komisyon, Türkiye'ye de "İnsan kaçırma, işkence, sivillerin mülklerine yönelik yağma gibi savaş suçları işlemi olabileceği görülen Suriyeli muhalifleri" kontrol altına alma çağrısında bulundu.
Suriye Ulusal Ordusu'nun gözaltına aldığı Suriye vatandaşlarının yargılama için Türkiye'ye götürülmesinin de "yasa dışı yer değişme savaş suçu" kategorisine girebileceği belirtiliyor:
"Türkiye bu ihlâlleri engellemek ve kontrol ettiği bölgelerdeki sivilleri korumak için harekete geçmeli."
Hanny Megally de, Türkiye'nin Suriye Ulusal Ordusu'na eğitim, maddi destek ve Türkiye'den geçiş hakkı vererek etkisini kullandığını söyledi:
"Türkiye'nin bu ordunun üyelerinden sorumlu olduğunu ve emirleri Türkiye'nin verdiğini söyleyemeyiz. Ancak işledikleri suçlara engel olmak için baskı yapabileceğini, yapılanları soruşturabileceğini ve kontrol mekanizmasını devreye sokmak için etkisini kullanabileceğini düşünüyoruz."
Megally, bugüne kadar Suriye Ulusal Ordusu'nun yürüttüğünü duyurduğu soruşturmaların da sonuçsuz kaldığını belirtti. Bunlardan birinin de, Resulayn ve Afrin'de 49 Kürt ve Ezidi kadının, Suriye Ulusal Ordusu üyeleri tarafından alıkonulduğuna yönelik haberler olduğunu hatırlattı. Bu olayların sona ermesi için "Türkiye'nin özellikle kadın ve çocukların korunması için çaba göstermesi gerektiğini" söyledi.
"SDG yasa dışı şekilde özgürlükleri kısıtlıyor, çocukları gözaltına alıyor"
SDG'nin elindeki kamplarda IŞİD'le bağı olduğu iddia edilen sivillerin "uzun süreli hapis cezasına" dönecek şekilde yıllardır kalmasını ise Komisyon, "Özgürlüğün insanlık dışı koşullarda yasa dışı olarak ellerinden alınması" olarak değerlendiriyor:
"Durumun ne kadar karmaşık olduğunun farkında olarak, sivillerin özgürlüklerine el knulması hali sonsuza kadar devam edemez. Üye ülkeleri, Suriye'deki IŞİD'le ilişkilendirilen vatandaşlarını, özellikle de çocukları ve annelerini geri almaya çağırıyoruz."
Deyrezor'da da SDG'nin sivillere yönelik baskınlar yaparak IŞİD'le ilgisi olduğunu iddia ettiği kişileri, yargılamadan ya da kanıt olmadan gözaltında tuttuğunu kaydeden rapor, SDG üyelerinin kampların dışında da sivillere "casusluk yaptığı gerekçesiyle" işkence yaptığını; savaşçı olarak da çocukları kullandığını belirtiyor.
SDG'nin koronavirüs salgını sırasında kontrol ettiği bölgeden Şam'ın kontrolündeki bölgelere geçişleri ve yerleşim yerleri arasında seyahati yasakladığı belirtilen rapora göre SDG, bu esnada "casusluk" suçlamasıyla yetişkinlerle birlikte çocukları da cezaevlerine yerleştirdi.
SDG'nin "askeri istihbarat tesislerinde kötü muamele savaş suçu" işlemiş olabileceği belirtiliyor.
"HTŞ, idaresine karşı gelenleri gözaltına alıyor, işkence yapıyor ve idam ediyor"
HTŞ'nin de İdlib'deki çatışmalar sırasında geçici olarak şehri terk eden sivillerin evlerine el koyduğunu; kontrol ettiği bölgelerde cinayet, kendi kurduğu mahkemelerin kararıyla yargılamadan idam cezası uygulama ve işkence gibi savaş suçları işlediğine raporda yer veriliyor.
Halep ve İdlib'de kontrol ettiği bölgede ideolojisini sivillere zorla kabul ettirmeye çalışan HTŞ'nin, baskıcı yönetime karşı gelenleri ve kendi koyduğu 'vergileri' ödemeyenleri ise yasa dışı şekilde gözaltına aldığı, işkence yaptığı ve bazılarını idam ettiği de belirtiliyor.
Komisyon, tüm bu bulgulara dayanarak HTŞ'nin de savaş suçu işlediği sonucuna vardı.
"Neredeyse tüm silahlı gruplar kanıtın zerresi olmadan çocukları gözaltına alıyor"
Raporda, tüm silahlı grupların "Kanıtın zerresi olmadan veya gerekli süreç işlenmeden çocukları gözaltına aldığı" belirtiliyor.
Hanny Megally, raporla ilgili düzenlenen basın toplantısında "Özgürlükleri tartışmalı şekilde kısıtlanan herkes serbest bırakılmalıdır. Uluslararası toplum, özellikle siyasi iradelerini kullanarak hızla etki oluşturabilecekleri kuzeydoğudaki kamplarda daha fazlasını yapabilir, yapmalıdır da." ifadelerini kullandı.
Rapora göre tümünün savaş suçu işlediği sonucuna varılan Şam ordusu, Suriyeli muhalifler, SDG ve HTŞ, bu suçları özellikle bazı etnik ya da mezhep gruplarını hedefleyerek işliyor.
Komisyon, ülke genelinde uzun süreli bir ateşkes anlaşmasına varılmasını ve birçok hayatın kurtulması için geniş çaplı "esirleri salıverme" anlaşması yapılması önerisinde bulunuyor. Şam yönetimine de, Covid-19 salgınının sıçradığı cezaevlerinde haksız şekilde tutulan sivillerin salıverilmesi ve kaybolan vatandaşlarının akıbetinin açıklanması çağrısı yapılıyor.
Komisyon, raporunu İnsan Hakları Konseyi'nin 22 Eylül'deki oturumunda sunacak.