Almanya'daki meclis genel seçimlerine üç hafta kalan Başbakan Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti'nin başbakan adayı Martin Schulz televizyondan naklen yayınlanan seçim düellosunda karşı karşıya gelerek seçildikleri takdirde atacakları adımları tartıştılar. Tartışmanın dış politika bölümünde her iki liderin de Türkiye politikasında aynı görüşleri paylaştığı dikkat çekti.
Lüneburg'da yayımlanan Landeszeitung gazetesi başbakan adayları arasındaki bir buçuk saatlik buluşmayı şöyle yorumluyor:
"Düello Hristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat partiler arasındaki koalisyon görüşmelerinin başlangıcı değildi. Liderler kitle partileri arasındaki farkları ortaya çıkarıp seçim mücadelesine hareketlilik kazandırmayı başardılar. Martin Schulz'a uyuklayan seçim kampanyasına yeni bir yön vermek zorundaydı. Türkiye ile ilişkilerdeki sert çıkışlar yaparak, Avrupa çapında koordine edilmemiş mülteci politikasını eleştirerek ve emeklilik yaşının 70'e çıkarılması fikrini ortaya atarak bunu başardı da. Angela Merkel tartışmanın çatışmaya dönüşmesini engelleyebildiği ölçüde başarılıydı. 2005'teki seçime üç hafta kala Gerhard Schröder Martin Schulz'a kıyasla çok daha gerilerdeydi ama aradaki farkı son günlerde neredeyse kapatmıştı. Martin Schulz trendi değiştirme fırsatını değerlendirdiyse de isabetli atış yapamadı.”
Heilbronner Stimme gazetesi sosyal Demokrat Parti genel başkanının seçim düellosunda dile getirdiği Türkiye politikasıyla ilgili görüşlerini şu satırlarla yorumluyor:
"Schulz'un niyeti ataklar yapıp başbakanı köşeye sıkıştırmaktı. Ama Schulz konuları birbiriyle karıştırıp gereksiz detaylara inmekle birkaç kez tökezledi. Mülteci politikasıyla ilgili muğlak ifadeleri ikna edici değildi. Tıpkı Türkiye konusunda yaptığı ani manevra gibi. Aniden Hristiyan Birlik partilerinin yıllardır izlediği Türkiye aleyhtarı politikayı benimseyip üyelik görüşmelerine son verilmesini istemesi tutarsızdı. Hele, Türkiye ile varılan mülteci anlaşmasını feshetmek istemediği düşünülecek olursa.”
Straubinger Tagblatt gazetesi ise Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki anlaşmazlığı konu alan bir yorum yayınlamış:
"Türkiye ile ilişkilere AB düzeyinde el atılması gerekir. Tam üyelik müzakerelerinin bitirilmesi ilk planda Erdoğan'ın propagandasına hizmet ediyor olabilir. Ama Brüksel'den mali yardım alamadığı, Gümrük Birliğinin genişletilmesi suya düştüğü ve Türk vatandaşlarına vize kolaylığı sağlanmadığı takdirde bunun ekonomik etkilerini hissetmesi gecikmeyecektir.”
Süddeutsche Zeitung gazetesinin Kuzey Kore'nin son nükleer denemesini konu alan yorumunda şu satırları okuyoruz:
"Kulağa mantıksız gelse de pazar günkü nükleer deneme diyalog için yapılmış bir çağrıydı. ABD Başkanları Bush ve Obama çok vakit kaybetmişti. Pyongyang her cüretli denemeyle diplomatik çözümün bedelini arttırıyor. Kim Jong Un babasının aksine Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılmasını ideal çözüm ve görüşmelerin ön şartı olarak kabul etmeyecektir. ABD füze ve nükleer denemelerin bir süreliğine dondurulmasıyla yetinmek zorunda kalacaktır. Aynı zamanda müttefiklerinin güvenliğini tehlikeye atmadan bazı tavizler vermeye zorlanacaktır. Bunun alternatifi sonu gelmeyen provokasyonlar ya da savaş olabilir.”
Die Welt gazetesi yorumunda Kuzey Kore'nin son nükleer denemesini şöyle değerlendiriyor:
"Kim Jong Un söylediğini yapıyor. Güney Kore ya da ABD'nin tahrip edilmesiyle ilgili olarak söyledikleri boş sözler değildir. Altıncı deneme Kuzey Kore'nin nükleer silaha sahip olup olmadığına dair şüpheleri dağıtmaya yetmiştir. Çin'in dünyaya hâkim olma emellerinden korkan komşuları, Çin ya da Japonya'ya bağımlı olmaktan artık çekinmeyen Kuzey Kore süper gücünü müttefik olarak kazanmalarının mümkün olduğunu düşünebilirler. Kim Jong Un aynı zamanda ABD'nin hakemlik rolünün tükenmekte olduğunu da gözler önüne sermek istiyor. Kuzey Kore lideri savaşa hazırlığını denemeye kimsenin cesaret edemeyeceğine güveniyor ve duruma hâkim olduğuna inanıyor. Bu da onun tahriklerine karşılık vermenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.”
© Deutsche Welle Türkçe
AG/BD