Gündem

Star yazarından Selvi'ye: Çok ayıp, Sancak ve Bulut'a yaptığın eleştirileri Yasin Aktay'a yapabilir misin?

Ahmet Kekeç: Selvi'nin tutumu gerçekten de çok ayıp

26 Mayıs 2015 14:22

"Erdoğan'ı tanıdıkça aşık oldum" diyen Star Medya Grubu Başkanı Ethem Sancak ve "İki silahım yüzlerce mermim var, ben ölmeden kimse Erdoğan'a dokunamaz" açıklaması ile tartışmaya yol açan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı Yiğit Bulut’u eleştiren Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’ye Star yazarı Ahmet Kekeç’ten tepki geldi. Selvi’nin tutumunu “çok ayıp” bulduğunu belirten Kekeç, AKP’li Yasin Aktay’ın salavatlı Erdoğan türküsü söylemesini anımsatarak, “Mesela, değerli dostumuz Yasin Aktay’ın, basında çokça speküle edilen ‘Salli Ala Muhammed’ deyişi için de benzeri bir indirgemede bulundu mu? Bulunabilir mi? ‘Erdoğan’a zarar veriyorsun Yasin Aktay’ diyebilir mi?” diye sordu.

Kekeç, yazısında “Benim itirazım, ‘hakkaniyetli’ bir yazar olarak tanıdığımız Selvi’nin ‘Bunlar yarın davayı satacak’ şeklindeki ‘ayıp’ ve hakkaniyet gözetmeyen tutumuna” ifadelerine yer verdi.

Ahmet Kekeç’in Star gazetesinin bugünkü (26 Mayıs 2015) nüshasında yayımlanan, “Çok ayıp Abdülkadir” başlıklı yazısı şöyle:

Abdülkadir Selvi arkadaşımdır. Düzgün bir insandır. Aynı gazetede çalışma imkânı bulduk. Hep, saygı ve saygı çerçevesinde kaldık. Birbirimizi incitmedik.

Abdülkadir Selvi, ayrıca, zarafeti ve nezaketi olan bir insandır. Bazı durumları, bazı tavır alışları, bazı sözleri kendine yakıştıramayacak kadar da özenlidir.

Dolayısıyla, dünkü “Yarın geç olmadan uyarayım istedim” başlıklı yazısını yadırgadım.

Daha doğrusu, “özensiz” buldum.

Evet, “Erdoğan’ı korumak, davayı ayağa düşürmemek, ileride ihanet edecekleri tespit etmek” bir yazar için (davaya gönül verdiğini söyleyen bir yazar için) “hareket noktası” olabilir. Bana göre değil ama hadi “anlaşılabilir ve tolere edilebilir bir haldir” diyelim. Abdülkadir Selvi de, belli ki, “Erdoğan’ı koruma” saikiyle davranıyor ve “yarın geç olmadan” bazı uyarılarda bulunuyor.

Kimin “yandaşlıkta” hangi mertebede bulunduğunu bilmiyorum. Kimin niyetinin daha “sahih” olduğunu da bilmiyorum. Yarın durum tersine döndüğünde kimin davayı satacağını, kimin barikatında muhkem kalacağını da bilmiyorum. Elimde, niyetleri ölçecek bir alet yok. Dolayısıyla, Abdülkadir Selvi’nin, “Ethem Menderes gibi olacaklar, davayı satacaklar” dediği kişilerle ilgili bir hüküm cümlesi kuramam. Bunun yanlış ve haksız olacağını düşünürüm.

Belki işin “Bazı tavırlar Erdoğan’a zarar veriyor” kısmını konuşabiliriz.

Bence bunu konuşalım.

Selvi, abartılı benzetmelerin ve sevgi gösterilerinin Erdoğan’a zarar verdiğini düşünüyor.

Olabilir.

Bunu “genel bir esas” sayarsak, öyledir.

Her türlü abartılı söz, davranış ve maksadının dışında yorumlanabilecek “övgü cümlesi” için bunu söyleyebiliriz.

Ama Selvi daha da ileri gidiyor, abartılı benzetme ve sevgi gösterisinde bulunan kişilerin (özellikle iki isimden söz ediyor) hem Erdoğan’a zarar verdiklerini, hem de bu tutumlarıyla davayı satmaya namzet bir görüntü ortaya koyduklarını söylüyor.

Demek ki Selvi’nin abartılı benzetme ve sevgi gösterisinde bulunanlara “kategorik” bir itirazı var. Ve bu tür tutumların tümünü yanlış buluyor.

O zaman, meşrep ve mahalle farkı gözetmemesi, hangi mahalleden gelirse gelsin, hangi meşru saikle söylenirse söylensin, bu tür sözlerin cümlesine karşı olması gerekmez mi?

Şunu demek istiyorum: Abartılı benzetme ve sevgi gösterisinde bulunanlar, sadece Selvi’nin “hedef” olarak seçtiği iki isimden ibaret değil. Başkaları da var... Bazı milletvekilleri. Bazı kurucu isimler. Bazı köşe yazarları... Hatta, ismini çok az duyduğumuz bazı basın patronları.

Hakkaniyetli bir yazar olarak bildiğimiz Selvi o “başkaları”na da bir bakış yöneltti mi, “Bu tutumunuz Erdoğan’a zarar veriyor” dedi mi?

Hatırlamıyorum.

Mesela, değerli dostumuz Yasin Aktay’ın, basında çokça speküle edilen “Salli Ala Muhammed” deyişi için de benzeri bir indirgemede bulundu mu? Bulunabilir mi? “Erdoğan’a zarar veriyorsun Yasin Aktay” diyebilir mi?

Oysa bunun (Yasin Aktay’ın okuduğu mahalli “deyiş”in), Erdoğan’a salavat getirmek olmadığını, bilakis Peygamberimiz için “salavat çağrısı” olduğunu ve Siirt’te düğünlerde, toplu törenlerde sıkça söylendiğini biliyoruz... Dolayısıyla, burada bir yanlış görmüyoruz.

Bu cümleden olarak, “Araplar değer verdikleri kişilere ‘anam babam sana kurban olsun’ derler. Bir Arap atasözüdür bu!” sözünde de bir yanlış görmememiz, bunun mahalli bir ifade biçimi (sevginin geleneksel ifadesi) olduğunu teslim etmemiz gerekmez mi?

Evet, “Mevlana” ve “Şems” metaforu yanlış anlaşılabilir. Daha doğrusu, anlaşılmayabilir ve haksız hüküm cümlelerine yol açabilir. Selvi’ye, “Neden bunu böyle anlıyorsun?” deme mevkiinde değilim. Israrla “anlamamayı” seçiyorsa, yapabileceğimiz fazla bir şey yok. İstediği gibi anlamakta ve dilediği indirgemeyi yapmakta özgürdür.

Benim itirazım, “hakkaniyetli” bir yazar olarak tanıdığımız Selvi’nin “Bunlar yarın davayı satacak” şeklindeki “ayıp” ve hakkaniyet gözetmeyen tutumuna.

Ki, gerçekten de çok ayıp bir tutum bu!

HAMİŞ:

Kimseyle rekabet etmiyorum. “Polemik yapayım” diye de ölmüyorum. Dolayısıyla, “Yandaşlar birbirine girdi, Erdoğan’ı paylaşamıyorlar” diye erken umuda kapılmayın. Paylaşamadığım bir şey yok... Mahalle adına racon kesecek halim de yok... Abdülkadir Selvi sevdiğim ve değer verdiğim bir gazetecidir. Dostça ve nezaket dairesinde itirazlarımı sıraladım. Hepsi bu...