Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesinin ardından kadına yönelik şiddetin AKP hükümeti döneminde arttığına yönelik eleştirilere köşesinden tepki gösterdi. “Başkalarının acısı üzerinden, kendinize iktidar alanı açmayı bırakın. Nebbaşlığı bırakın. Mezar soygunculuğunu bırakın. İki cümlenizden biri, Berkin... “ diyen Kekeç, "Berkin yüceltmesine dayalı sloganlar dışında, derde deva bir söz çıkmıyor ağzınızdan. Çocukları militanlaştıranlara ve ölü çocuk bedenleri üzerinden devrim hayalleri kuran nebbaşlara bir çift sözünüz olsun. Belli ki, “Berkin” ezberine “Özgecan”ı da ekleyecekseniz. Bir süre de Özgecan üzerinden gideceksiniz. Bu çok belli...” ifadelerini kullandı.
Ahmet Kekeç'in, Star gazetesinde "Nebbaş" başlığıyla yayımlanan (17 Şubat 2013) yazısı şöyle:
Nebbaş
Elinizde bir istatistik var mı? Yok... “Kadına yönelik şiddet artış gösterdi” diye bol keseden atıp tutuyorsunuz, bunun “siyasal bir sonuç” olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz ama elinize almaya üşendiğiniz istatistikler tam tersini söylüyor.
Şunu deseniz haklı olacaksınız: “Şiddet daha görünür oldu...”
Doğrudur...
İletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması, var olan şiddeti daha görünür kıldı.
Burada (görünürlükte) bir “artış” var. Haklısınız...
Efendim AKP politikaları...
Konunun AKP politikalarıyla alakası yok...
İlle de AKP politikaları diyorsanız, hatırlatalım: AKP politikalarının sonucu olarak ilaveten 100 civarında “kadın sığınma evi” açıldı, sığınma isteyen kadınların sayısında hatırı sayılır oranda artış kaydedildi(yüzde 1000’leri bulan bir oran bu) ama demek ki “caydırıcı” olamıyor ve “yeterli” değil...
Efendim, toplum olarak hastayız. İyileşmemiz için uzun süreli tedaviye ihtiyacımız var. Gırtlağımıza kadar şiddet ve nefret deryasına gömülmüş durumdayız. Adalete, hukuka, huzura kavuşmamız lazım...
Burada demek istiyor ki yazar, “Mevcut AKP politikaları...”
Evet, mevcut AKP politikaları...
Bizi şiddete, nefrete, ötekine karşı kıyıcı davranmaya yönelten şey, başımıza AKP diye bir belayı sardırmış olmamız imiş...
Bin dereden su getirerek bunu anlatmaya çalışıyorlar ve kötülüğün özendirildiğini (müeyyidesiz bırakıldığı için özendirildiğini) söylüyorlar. Çünkü bu ülkede vicdanlar kimseyi rahatsız etmiyormuş. O“kimseler” asla bir Raskolnikov değilmiş... (İzansızın biri, bu satırları okuduktan sonra, çıkıp, terbiyesiz bir üslupla, “Sen Dostoyevski okudun mu? Tolstoy’u bilir misin?” diye tekrarlar mı? Birileri daha önce buna benzer şeyler söylemişti çünkü; “Sen Galeano’yu bilir misin?” diye terbiyesizce atıp tutmuştu. Öyle ya, her şeyi bunlar bilir. Latin Amerika’yı da bunlar bilir. Rus edebiyatını da bunlar bilir. Dostoyevski’yi de bunlar bilir.)
Ben de diyorum ki, ölü sevmeyi bırakın muhteremler.
Başkalarının acısı üzerinden, kendinize iktidar alanı açmayı bırakın.
Nebbaşlığı bırakın.
Mezar soygunculuğunu bırakın.
İki cümlenizden biri, Berkin... “Berkin yüceltmesine” dayalı sloganlar dışında, derde deva bir söz çıkmıyor ağzınızdan. Çocukları militanlaştıranlara ve ölü çocuk bedenleri üzerinden devrim hayalleri kuran nebbaşlara bir çift sözünüz olsun.
Belli ki, “Berkin” ezberine “Özgecan”ı da ekleyecekseniz.
Bir süre de Özgecan üzerinden gideceksiniz.
Bu çok belli...
Madem Raskolnikov’dan açıldı... Dostoyevski okumanın tam zamanıdır.
Dostoyevski okumuş olsaydınız (Raskolnikov’un dünyasına girmiş olsaydınız) Özgecan olayının “siyasal bir sonuç” olmadığını, ancak ve sadece bir “hal”le izah edilebileceğini idrak ederdiniz. Ve “mevcut AKP politikaları” diye kafa ütülemezdiniz.
- HAMİŞ:
Bir yakınını taciz etmekle suçlanan bir başka Nebbaş da, Özgecan olayını mezhep farklılığıyla açıklamış. Katiller Sünniymiş, Özgecan Aleviymiş... Hükümet yetkilileri bu nedenle gerekli duyarlığı göstermiyormuş.
Bu vicdansız ve düşük ahlaklı adama ne diyeceğimi bilemiyorum. Siz biliyorsanız söyleyin!
İşin hazin tarafı şu:
Daha önce çalıştığı gazeteden kovulan bu vicdansız ve izansız adama Cemaatin bir yayın organı kapılarını açtı. Kurtlarını orada döküyor şimdi...