Star yazarı Ersoy Dede, Müge Anlı'nın, programına telefonla bağlanan insan kaçakçısını seyircilere alkışlatmasıyla ilgili olarak, "Acaba 'ben olsaydım şunu da sorardım' gibi bir meslekî kıskançlıkla mı eleştiriyoruz Müge Anlı’yı? Misal ben olsam, bağlamaz mıydım yayına? İki soru da ben sormak istemez miydim? Tamam alkışlanması biraz acayip olmuş. Ama hem seri katilin izi ile ilgili hem de mülteci göçü ile ilgili insan kaçakçısı mülakatı, çok da yanlış görünmedi gözüme" dedi.
Ersoy Dede'nin, "Sezaryen lobisi" başlığıyla yayımlanan (5 Haziran 2016) yazısı şöyle:
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın, “Sezaryenle gücüm yettiğince mücadele edeceğim” sözünü çok önemsiyorum..
Recep Akdağ bile, mücadelesinde ‘gücünün yetmesi’ gibi bir kriterden söz ediyorsa ben burada savaşılacak bir ‘Sezaryen Lobisi’ ararım..
İşin tıbbi tarafına şimdilik girmeyeceğim..
Herhangi bir bilimsel makaleyi referans almadan, ‘Sezaryen daha iyidir’ ya da ‘daha kötüdür’ diyecek durumda değilim..
Ama bu doğum metodu ile ilgili bazı verileri paylaşmam gerekiyor..
***
Özel hastanelerin yaptıkları müdahaleler için alacakları fark, ‘Sağlık Uygulama Tebliği’ne göre belirleniyor.. Bu tebliğe göre Türkiye’de devlet, normal doğum için 390 TL ödüyor..
Oysa sezaryen doğum için ödenen rakam 510 TL..
Özel hastaneler sezaryen için % 200’e kadar ilave ücret alabiliyorlar..
Yani bir özel hastane, sezaryen doğum için 1.020 TL’ye kadar fark alabiliyor..
Bitmedi..
Sezaryenden sonra bebekler eğer yoğun bakımda kalıyorsa devlet gün başına 600 TL civarı daha ödüyor..
Hatırlar mısınız, bilmiyorum..
Bundan 5 yıl evvel, Kartal’daki özel bir hastanede, sağlıklı haldeki bebeklerin hasta gösterilip yoğun bakım ünitesinde tutularak SGK’nın dolandırılmasını ortaya çıkaran bir hemşire vardı..
Sırf devletten daha fazla para alabilmek için yapılan bu tezgah neticesinde yoğun bakıma konulan bazı sağlıklı bebeklerin, enfeksiyon kaparak öldüklerini anlatmıştı..
Ve son not..
Eğer, bir kadın ilk doğumda sezaryen yaptıysa ikinci doğumda mecburen sezaryen olmak zorunda. Konu, “benim bedenim benim kararım” zevzekliğine indirgenecek kadar önemsiz değil..
Sezaryen konusuna daha yeni başladık.
Bilginiz olsun.
Çözülene kadar..
Gittiği yere kadar takip edeceğim..
Müge Anlı’nın yerinde ben olsaydım!
İletişim tarihine geçecek türde bir olay yaşandı önceki gün..
Seri katilin izini süren Müge Anlı’nın canlı yayınına telefonla insan kaçakçıları bağlandı..
Katilin kaçmasına izin vermeyeceklerini taahhüt eden insan kaçakçısı ile Müge Anlı arasında geçen konuşma her açıdan tartışmalıydı..
Katili kaçırmayacaklarını söylemesi üzerine Müge Anlı’nın “harikasınız” demesi, salonda bulunan seyircilerin alkışlaması.. “Sizden rica ediyorum, mültecilere can yeleği takmayı unutmayın” ikazı...
İtiraf edeyim, ilk izlediğimde çok kızmıştım..
Akdeniz’de Ege’de her gün yeni bir facianın yaşandığı bir ortamda insan kaçakçılarının meşru gösterilmesi gibi bir televizyon yayınını sıkıntılı bulduğu ifade etmeliyim..
Ancak bir şeyin de altını çizmem lazım..
Acaba “ben olsaydım şunu da sorardım” gibi bir meslekî kıskançlıkla mı eleştiriyoruz Müge Anlı’yı?.. Misal ben olsam, bağlamaz mıydım yayına? İki soru da ben sormak istemez miydim?
Tamam alkışlanması biraz acayip olmuş..
Ama hem seri katilin izi ile ilgili hem de mülteci göçü ile ilgili insan kaçakçısı mülakatı, çok da yanlış görünmedi gözüme..