Star gazetesi başyazarı Ahmet Taşgetiren, Türkiye'nin Suriye politikasıyla ilgili olarak "Türkiye, biraz Amerika’nın bizimle birlikte hareket edeceği varsayımı ile bu kadar angaje oldu ve Amerika o birlikteliği göstermiyor" dedi. Taşgetiren, 1 Mart tezkeresinin geçmemesi nedeniyle bugün Suriye’de yaşanan gelişmelerde Türkiye’nin ana aktörlerden biri olamadığını ve masaya oturamadığını düşündüğünü belirtti.
Taşgetiren’nin bugün (9 Şubat 2016) ‘’Tezkere, Irak, Suriye’’ başlığıyla yayınlanan yazısının tamamı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Mart Tezkeresi ile ilgili sözleri hem Ak Parti bünyesinde yeni bir hareketlenmeye sebep olacak gibi görünüyor, hem de Suriye’de ne yapabileceğimiz üzerine yeni ihtimallere tartışma zemini açıyor.
Cumhurbaşkanı Latin Amerika - Senegal dönüşü yaptı söz konusu açıklamayı. Şöyle bir soru soruldu Cumhurbaşkanı’na:
- Suriye’de bir fiili durum oluşturulur mu? Olursa Türkiye ne yapabilir?
Cevabı şöyle oldu:
- Yakın mesai arkadaşlarıma da söyledim. Döner dönmez, dar kapsamlı bir güvenlik toplantısı yapılmalı. Hassas konularımızı orada değerlendireceğiz. Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyorum. Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu söylemediler. Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu sizler araştırır bulursunuz. 1 Mart tezkeresinde Türkiye Irak’ta olsaydı Irak’ta durum böyle olmazdı. Çıkacak netice Türkiye’yi masaya getirecekti. O zaman Bush, benle yaptığı görüşmelerde bir ricada bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık. Sonra Başbakan oldum, tekrar ricada bulundu ve tezkere geçti. O zaman da Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimiz oraya girmemizi istemediler. Biz de dedik ki ‘istenmediğimiz yere girmeyiz.’ Ufku görmek çok önemli. Şimdi Suriye’de de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası, aynı zamanda NATO hava sahasıdır. Onlar da gerekli adımları atmak durumundadır. Bunlar aynı zamanda herkes için bir test niteliği taşıyor.
Sonra şu soru geliyor Sayın Cumhurbaşkanına:
- Türkiye ani bir hareketle karşı karşıya kalabilir mi; böyle bir fiili duruma karşı neler yapılabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu soruya cevabı da şöyle:
- Bu tür şeyler konuşulmaz, gerektiğinde gereken neyse yapılır. Şu anda biz bütün güvenlik güçlerimizle, her şeyimizle tüm ihtimallere karşı hazır durumdayız. Kimsenin endişesi olmasın.
Ve birkaç soru-cevap daha:
- Bir Suriye tezkeresi gündeme gelir mi?
- Ülkemize yönelik tehditlere karşı Silahlı Kuvvetlerimiz her türlü yetkiye zaten sahip durumda. Ulusal güvenliğimiz açısından bir sıkıntı yok.
- Suriye’de çözüm için tarih vermek mümkün mü?
- Bu işlerin tarihi olmaz. Nitekim Suriye krizinde de çok farklı şeyler düşünülüyordu ama olay halihazırda beş yılı aşmış vaziyette.
- Türkiye bu konuda tek başına bir şey yapmayı da düşünebilir mi?
- Meseleyi uluslararası toplumla birlikte, ittifaklar ile götürme gayretindeyiz. Ulusal güvenliğimize yönelik tüm tehditlere karşı teyakkuz halinde olmak, gerekeni yapmak durumundayız. Gelişmeleri yakınen takip ediyoruz.
Konunun 1 Mart tezkeresi ile ilgili boyutu daha önce de çok tartışıldı. Şimdilerde tezkereye karşı çıkanlar arasında Gül’ün, Davutoğlu’nun, Arınç’ın isimleri geçiyor. Ki o zaman Gül Başbakan’dı, Davutoğlu da Başbakan’ın dışişleri danışmanıydı. Kuşkusuz tezkereye karşı çıkma gerekçeleri vardı. O gerekçelerin başında Körfez Savaşı’ndan bu yana Amerika’nın bölge ile ilgili projeleri karşısında duyulan kaygı ve bir İslam ülkesine yönelik bombardımanların oluşturacağı tepkiler geliyordu.
Soru şu: Acaba o gün 1 Mart tezkeresi geçseydi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi masada yerimiz olur muydu?
Tabii buradan Suriye’ye geliyoruz. Suriye’de Türkiye, biraz Amerika’nın bizimle birlikte hareket edeceği varsayımı ile bu kadar angaje oldu. Ve Amerika o birlikteliği göstermiyor. Aksine yine Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi “Bize vermediği silahları bizim terör örgütü olarak nitelediğimiz bir örgütün uzantısına veriyor.” Biz de bugün Amerika’yı “Nasıl bir oyun içinde olduğu” noktasında sorguluyoruz. Sorguluyoruz ama bir sonuç da alınmıyor. Aksine Suriye’de, Halep’in düşmesi ve sınırlarımıza yüzbinlerin yığılması gibi, Türkiye’nin kırmızı çizgi alanının Rusya - Esed birliklerince ele geçirilmesi ve PYD’ye alan açılması gibi çok ters gelişmeler yaşanıyor.
Ve soru şu: Dostlar, müttefikler, uluslararası toplum “Türkiye’nin güvenlik kaygısı” karşısında ne yapacak? Ne dersiniz Amerika’ya güvenebiliyor muyuz?