Mehmet Demirkol, aynı soruyu tekrar soruyor: “Bu kadar yorgun ve bu seviyede 90 dakikayı kaldırmayacak bir ekibi birlikte sahaya çıkarmak fazla cesur bir iş?”
Atilla Gökçe, fikstür ve olasılık hesaplarıyla uğraşılmamasını istiyor ve ekliyor: Hayal kurmayı bırakıp gerçeklerimizle yüzleşelim.
Rıdvan Dilmen: İftihar ediyorum
Dünya sıralamasının bir numarası İspanya ile yapılan iki maçta rakibin ceza alanı içinde “ya İspanyol oyuncu nasıl bu golü kaçırdı” denilen bir pozisyonu olmadığını kaydediyor. Ayrıca Milli Takımın son bölümde şuursuzca atak yaptığının altını çiziyor ve ekliyor: “Düşünün Gökhan Gönül altı pastan gol kaçırıyordu. Fatih Terim’in maçtan önce oyuncularına işlediği ‘sabır’ taktiği skor 1-1 olduktan sonra yerini sabırsızlığa bıraktı. Bunun faturasını da ağır ödedik. Bu yenilgi işimizi bir hayli zora soktu. Ancak ben dün geceki milli takımla iftihar ettim.”
Mehmet Demirkol: Yine yetmedi
Del Bosque’nün Türkiye’nin istediği gibi bir oyun oynatsa da, Milli takımın gücünün yetmediğini belirtiyor ve ekliyor: “Yoksa beraberlik reddedilemez bir sonuç olmasına rağmen o ikinci gol, o şekilde yenmezdi. Temel olarak ilk maçtan önceki itirazımı yineliyorum. Bu kadar yorgun ve bu seviyede 90 dakikayı kaldırmayacak bir ekibi birlikte sahaya çıkarmak fazla cesur bir iş. Nihat, Emre B. ve Arda çok iyiler, ama çok yorgunlar.”
Şansal Büyüka: Bükemediğin bileği...
İspanya ile dört günde iki maç oynanıp iki yenilgi alındığını kaydediyor. 'Şu olsaydı, bu olsaydı' diye masal anlatmaya gerek olmadığını ifade ediyor ve ekliyor : “Bükemediğin bileği öpeceksin... Kabul edelim ki, İspanya bizden iyi takım... Benim şaşırdığım İspanya'nın müthiş hırsı oldu... Birinci dakikadan başlayıp, 90 artı 4'e kadar süren büyük hırsı... Güney Afrika'ya gidişi garantileyen bir takımın, oyunu bu kadar önemsemesini saygıyla karşılıyorum... Bizim de bazı gerçekleri konuşmamız gerekiyor... Uluslararası maçlarda 60'ıncı dakikadan sonra çökmemiz raslantı mı? Galatasaray UEFA Kupası oynuyor, iki dakikada iki gol yiyip büyük bir avantajı kaçırıyor... Milli takıma çok sayıda oyuncu veren Fenerbahçe'nin bizim maçlarda bile son yarım saatteki hali ortada...”
Ahmet Çakar: Yeter artık!
Son iki maçta futboldaki madalyonun ters yüzünün izlendiğini, iyi oynanılan iki maçta bir tek puan bile alınamadığını kaydediyor. Yarı final oynanılan Avrupa Futbol Şampiyonası'nda kötü oynanılan maçlarda kazanıp, en iyi oynanılan Almanya karşısında ise kaybederek final şansının kaçtığını ifade ediyor ve ekliyor: “Peki şimdi ne olacak? Umudumuz her geçen maç azalıyor. Bosna kazanıyor, biz kaybediyoruz. Üstelik Bosna ile onların sahasında oynamak gibi bir dezavantajımız var. Eğer Dünya Kupası finallerine gidemezsek, hele hele böylesine basit bir gruptan çıkamazsak Türk futbolu için büyük darbe olur. Aslında maça baktığımızda ilk 30 dakika hariç çok iyi oynadık. İyi bir gol attık ve önemli pozisyonlar bulduk. Sözümüz Nihat ve Semih'e. İlk maçta da, dün gece de, yakaladınız mı atacaksınız. İspanya gibi önemli bir takıma daha kaç pozisyon bulabilirsiniz ki?”
Gürcan Bilgiç: Sınırlarda bir maç
Bosna’nın kazanması ile büyük ihtimalle üç puandan fazlasını da kaybettiklerini belirtiyor ve ekliyor: “Yine final maçları ile devam edeceğiz gruba. Bizi bütün turnuvalarda yalnız bırakmayan ‘Yüce yardımcımızı’ yanımızda bulursak, yeni sevinçlerin takımı oluruz. Bu maçı da kızarak değil, üzülerek izledik. Çocuklar ellerinden geleni yaptılar, sınırlarını zorladılar. Sonuca endekslemeyelim kendimizi. Hep böyle oynamak için gerekenleri yapalım.”
Uğur Meleke: Aragones’in takımı
Pas oyununda orta saha oyuncularının yıprandığını düşünen Del Bosque’nin, aynen Aragones gibi değişiklik haklarını genelde o bölgede kullandığını ve pas trafiğini fizik düşüşe kurban vermemeye çalıştığını kaydediyor. Türkiye’nin ise değişiklikleri (Tuncay, Semih, Nihat, Arda’lı) ofansif bölgede kullandığını ifade ediyor ve ekliyor: “İlk maçı önde Sabri, G.Ünal, Nihat, Ayhan dörtlüsü ile bitirdik; Sami Yen’de de son dörtlümüz Sabri, Batuhan, Tuncay, Nuri idi. Bu rotasyon iki maçta da bizim öndeki pas bağlantımızı zayıflattı, uzun vurmaya/topu havaya kaldırmaya başladık ve bu da Del Bosque’nin işine geldi. Onların 180 dakikasının, Aragones’in İspanya’sından da bir farkı yoktu ve 31 maçtır olduğu gibi yine istediklerini aldılar. Bizse iki maçta da 60’ar dakika Terim’in Türkiyesi idik, son yarım saatlerimizse maalesef B planlarına kurban gitti.”
Osman Tanburacı: Takke düştü!
İspanya takımının atak organizasyonlarında sürekli bir üretim durumunda olduğunu ve özellikle Torres ve Reira’nın etkili ataklarla milli takımın kalesini sürekli yokladığını volkanın güzel kurtarışlar gerçekleştirdiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Türk Milli Takımı yıllardır kötü yönetiliyordu, sistemden uzak, takım olabilmekten yoksun, ata-tuta bugünlere geldik. Üzgünüm ama Güney Afrika sevdası bitti! Müsterihim aylardır söylüyordum. Takke düştü kel göründü! Köklü bir revizyon şart.”
Selçuk Yula: Adamlar affetmiyor
İspanya yenilgileri sonrası Belçika ve Bosna deplasmanlarından galibiyet beklemekten başka şansın kalmadığını ifade ediyor. Milli takımın işinin bu mağlubiyetle iyice zorlaştığını ifade ediyor ve ekliyor: “Gene de takımımızın iyilerini söylemek gerekirse Emre ve Arda, Gönül ve Aurelio'yu sayabiliriz. Yedek kulübesindeki zayıflık yüzünden fizik kuvveti eksik olduğu için puanları tek tek kaybediyoruz. Maç berabere giderken de girdiğimiz pozisyonlardan yararlanamıyoruz. Biz hep affediyoruz ama adamlar affetmiyor. Zaten aramızdaki en büyük fark bu...”
Sergen Yalçın: Yap gitsin o faulü!
Türkiye’nin İspanya karşısında kaybedecek bir futbol sergilemediğini kaydediyor. Millilerin en azından 1 puanı alacak kadar oynadığını ama ava giderken avlandığını ifade ediyor ve ekliyor: “2-1’i bulalım derken, 92. dakikada yediğimiz gol aslında kaderin bir cilvesi.. F.Bahçe’ye geldiği günden beri yerden yere vurduğumuz Güiza, 85. dakikada ıslıklarla Torres’in yerine girdi.. Belki de Türkiye sahalarındaki en güzel hareketlerinden birini yaparak Hasan Balta’dan sıyrıldı (Orada niye faul yapmadığını hâlâ anlayamıyorum), Riera’ya 2010 şansımızı suya düşürecek asisti yaptı.. Yenilginin Güiza’nın ayağından gelmesi ayrı bir talihsizlikti..”
Kemal Belgin: Milli Takım cumaya gitti mi?
Sivas teknik direktörü Bülent Uygun’un futbolcuların özel yaşantısına olan dikkatsizliğini gündeme getirdikten sonra büyük bir eleştiriye maruz kaldığını fakat geçtiğimiz günlerde milli takımın maç gününden önce Cuma namazına gitmelerine ve vakit kaybetmelerine ses çıkarmadıklarını bunun sebebinin takımın içinde eleştirecek Hakan Şükür gibi oyuncu bulamadıklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Sizi gidi çifte standartçılar... Bir de ne olur şu futbol işinde bilmediğiniz olgulara burnunuzu sokmayın!”
Levent Tüzemen: Kendimizi aldatmayalım
Millilerin fizik olarak İspanya'ya yenildiğini, ikili mücadeleleri hep kaybettiğini vurguluyor. Rakip oyuncuların iki maç çıkaracak gücü varken, Milli oyuncuların iki maçta da 70'ten sonra dillerinin dışarı çıktığını belirtiyor ve ekliyor: “Üstelik Torres de Milli Takım'dan oynadı. Madrid'de duran toptan yediğimiz golün aynısını yememek için İspanya'nın serbest atışlarında hep telaşlıydık, yine organize olamadık, yine hata yaptık. Milli Takım'ın bu görüntüsünden öncelikle kulüp hocaları sorumludur. Geçen yıl ligde şampiyon olan Galatasaraylı oyuncularla, Avrupa'da çeyrek final oynayan Fenerbahçeli futbolcular formdaydı. Ve Milli Takım'da EURO 2008'de başarılı oldu.. Bu yıl iki takımın hali içler acısı.. Milli Takım'ın ağırlığını Galatasaray ve Fenerbahçe oluşturunca İspanya önünde yaşanan trajediler kaçınılmaz oldu.”
Ali Sami Alkış: Işığı beklerken karanlığa gömüldük
İspanya gibi Avrupa Şampiyonu olmuş bir takıma karşı oynarken leblebi gibi pozisyon bulunamayacağını, bulduklarınızın kıymetini bilip hakkını vermek gerektiğini kaydediyor. Nihat’ın 2. yarının hemen başında ve çok müsait pozisyonda kaçırdığı golün affedilemeyeceğini belirtiyor ve ekliyor: “ Çok kötü olduğu gibi, çok sorumsuzca bir vuruştu. Onun dışında buna benzer pozisyonlarımız gene oldu ve gene kötü kullandık. Yediğimiz penaltı golünde, ne yazık ki hakemin kararı doğru... Top çok yakın mesafeden gelmesine rağmen; her maçta, her ülkede, her koşulda penaltı çalınır. Ama bizim medya, bunun tartışmasını alevlendirerek sürdürür. Fakat boşuna...2. yarıda tempolu, etkili ve pozisyonlu olmamıza karşın, savruk ataklar yüzünden hiçbirini değerlendiremedik. Son anda yediğimiz gol, grubumuzdaki sonumuzu da karanlığa gömdü.”
Atilla Gökçe: Afrika’ya veda
Ali Sami Yen’in kimin için cehenneme dönüştüğünü tartışmak gerektiğini, milli takımın hep parlak sayfalarının olmadığı bu gece o kara sayfalardan bir tanesinin yazıldığını ifade ediyor ve ekliyor: “Artık sızlanmanın, bol ve ağdalı eleştirilerle savaş baltalarını topraktan çıkarmanın hiç anlamı yok. Umarım Terim de sağlıklı ve akıllı bir özeleştiri yapar. Şurası kesin ki, Güney Afrika rotasından çıktık. Bu, Bosna Hersek’e vekalet vererek 2010 Dünya Kupası’na veda etmemiz anlamına geliyor. Fikstür ve olasılık hesaplarını boşverin...
Hayal kurmayı bırakıp gerçeklerimizle yüzleşelim.”
Turgay Şeren: Volkan da yetmedi
Dün akşam İspanya karşısında Milli takımın mutlak kazanmak için çıktığını fakat defansın inanılmaz hatalar yaptığını kaydediyor. Bu hatalar da kaleci Volkan’ın fevkalade yaptığı kurtarışlarla gole izin vermediğini ifade ediyor ve ekliyor: “Ama nereye kadar...
Fenerbahçe forması ile hep eleştirdiğimiz, hatta hiç beğenmediğimiz Güiza, Hakan Balta'nın yanından yürür gibi geçti ve Riera'ya maçın golünü attırdı. Demek ki buradan da birşey çıkarmak lazım. Güiza varsa ve oynayacaksa onun anlaşacağı futbolcular lazım. Takımda kaleci Volkan'dan başka öyle parmakla gösterecek futbolcu yoktu. Ben Arda'dan, Emre Belözoğlu'dan hele hele Mehmet Aurelio'dan süpere yakın bir maç bekledim ama nerde?
Al üçünü vur birine, al birini vur üçüne... Orta sahada İspanyol futbolcular tek pas ve ayağa pas yaparak yoruldular, bizim orta sahadaki futbolcularımızda bakmaktan yoruldular.”
Ziya Şengül: Biz kaybettik!
Türkiye’nin bu maçtan beklentilerinin çok olduğunu hatırlatarak; bunun sebebinin Madrid’de kaybetmemize rağmen, gol pozisyonları bulmuş fakat değerlendirememiş bir Türkiye görüntüsü çizmesine bağlıyor. Olmayacak bir pozisyonda kalemizde golü görüp, kaybeden taraf olmamızı Sami Yen’de ise ürkek, tedirgin, biraz da rakibe topu sahiplenme şansı verildiğini ifade ediyor ve ekliyor: “İyi oynadığımızı zannediyoruz, gol atıyoruz, pozisyonlar buluyoruz. Ama attığımızın üç misli kaçırıyorsak, rakibimiz de her girdiği pozisyonu gole çeviriyorsa, o zaman bizim gücümüz bu deyip, gönlümüzü sıcak tutmaya çalışıyoruz. Bu maçın sonucu bu olmamalıydı. Saçma sapan hareketlerle hareketlenip, kaçırdığımız gollerin faturasını ne Nihat’a, ne Terim’e, ne tribünlere çıkartmıyorum. Ziya Şengül olarak bu maçı ben kaybettim! Biz kaybettik!”