Ekonomi

'Sosyal yardımlar iş verenleri zenginleştiriyor'

Dr. Ahmet Ozansoy: Asgari ücretin yükselmesi sosyal yardımı azaltacağı için maliyet düşük olur

06 Mayıs 2015 19:41

Dr. Ahmet Ozansoy

Tüm dünyada seçimlerin en temel propaganda konusunu sosyal yardımlar oluşturmaya başladı. Hemen her ülkede seçime giren partiler, sosyal yardımları ne kadar ve nasıl artıracaklarını anlatıyorlar ve halka vaatte bulunuyorlar.

Esasen halka vaat edilmesi gereken, kimsenin sosyal yardıma ihtiyaç duymayacağı (veya en azından en az sayıda insanın ihtiyaç duyacağı) bir ekonomik model olması gerekirken, bunun yerine sağlanacak sosyal yardımların düzeyi ve çeşitleri anlatılıyor.

Sosyal yardımlar, ilk bakışta çağımızın çağdaş sosyal devlet anlayışının vazgeçilemez bir unsuru gibi görülmekte.

Buna göre; toplumda insan gibi yaşamaya yetecek derecede gelir elde edemeyenlere, devlet insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilmeleri için gerekli desteği sağlayacaktır. Böylece toplumda zengin olanlardan alınan vergilerle fakirlere kaynak aktarılacaktır.


Ancak gerçek acaba tam olarak öyle mi?

 

ABD’de bugünlerde yayımlanan bir araştırma; sosyal yardımlarla fakirlere mi, yoksa zengin iş adamlarına mı destek sağlandığı konusunda ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.

Amerika’da Kaliforniya Üniversitesi (The University of California) bünyesinde yer alan Berkeley İşçi Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde (Berkeley Center for Labor Research and Education) yapılan bir çalışmaya göre; ABD’de fakirlik destek programlarından yardım alan insanların neredeyse dörtte üçü, çalışan kişilerden ve onların ailelerinden oluşuyor. 

Evde sağlık bakıcısı, kasiyer, banka memuru, işçi, garson vb. işlerde çalışanlar, bir yandan gelişen ekonominin kanıtı olarak gösteriliyorlar, çünkü çalışıyorlar ve işsizlik rakamlarının düşmesine katkı sunuyorlar. Oysa bu insanlar aynı zamanda, maaşları temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği için yiyecek yardımı, yakacak yardımı gibi bazı sosyal yardımlar alıyorlar.  Rapor; ABD’de ağırlıklı olarak çalışanlar ve aileleri tarafından kullanılan 4 temel anti-fakirlik programına (sağlık yardımı, geçici destek programı, gıda yardımı, kazanılan gelir vergisi kredisi) eyaletler ve federal devletin yılda 150 milyar dolardan fazla para harcadığını tahmin ediyor.

Berkeley araştırmasında, evde sağlık bakımı çalışanlarının % 48’inin, çocuk bakıcılarının % 46’sının ve fast-food restoranlarında çalışanların % 52’sinin sosyal yardım aldığı tespit edilmiş. Araştırmaya göre ülkenin iyi eğitimli işçilerinin bile bir kısmı vergi mükellefleri tarafından desteklenmekte. Part-time fakülte öğrencisi ailelerinin dörtte biri sosyal yardım almakta.

Berkeley İşçi Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin başkanı ve hazırlanan raporun yazarlarından Ken JACOBS, “bu sosyal yardımlar, düşük ücretli çalışmanın gizli maliyetidir. Ortalama bir Amerikalı’nın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan para ile işverenlerin ödedikleri ücretler arasındaki fark, sosyal yardım adı altında vergi mükellefleri tarafından ödenmektedir” iddiasında bulunuyor.

Çalışmaya göre; ödenen asgari ücret ile yaşamak için gerekli olan para arasındaki fark, kamu fonları yoluyla düşük ücretli insanların durumlarının iyileştirilmesine imkân sağlayarak fiilen asgari ücretin yükseltilmesine neden oluyor. Yani esasen işverenin katlanması gereken maliyete, vergi mükellefleri katlanıyor. Çünkü işverenin çalıştırdığı işçinin ve ailesinin yaşaması ve işe gelip tekrar çalışması için gerekli olan paranın bir kısmını işveren yerine vergi mükellefleri ödüyor, oysa o işçinin ürettiği malın kârını işveren elde ediyor.

Bu nedenle eyaletler son yıllarda, düşük ücret ödenmesini azaltabilmek amacıyla bazı yöntemler kullanıyorlar. Örneğin Connecticut’da işverenlerin saatte 15 dolardan az ödedikleri her bir işçi için, eyalet yönetimine başvurarak harç ödemeleri konusunda yasa teklifi yapılmış durumda. California ise 2016 yılında 100’den fazla işçisi sosyal yardım alan işverenlerin adlarını ve bunların vergi mükelleflerine maliyetlerini yayımlamaya başlayacak.

Ulusal İstihdam Yasası Projesi (National Employment Law Project)’nin kıdemli hukukçusu Sarah LEBERSTEİN da,  kendisine bu konudaki görüşünü soran Connecticut Meclisi’ne verdiği cevapta;“ülkede en büyük ve en kârlı işverenlerin çoğu tarafından uygulanan düşük ücretli iş modelinin, bir yandan temel ihtiyaçlarını karşılayamayan pek çok işçi ailesi ortaya çıkarmakta olduğunu, diğer yandan bir bütün olarak halkın üzerine de önemli maliyetler getirdiğini” ifade etmiş.

Federal Reserve Bank of Cleveland tarafından geçen hafta yayımlanan Rapor da bu görüşü destekler nitelikte. Rapor’a göre son yıllarda milli gelirden işçilerin aldığı pay düşerken, aynı dönemde kârın aldığı pay hızla yükselmiştir. Güçlü şirketler, işgücü piyasasındaki arzın yüksekliğini kullanarak, düşük maaş ödemekte ve katlanmaları gereken işgücü maliyetlerinin bir kısmını topluma ödetmektedirler. 

Görüldüğü gibi sosyal yardımlarla fakirlere mi, yoksa zenginlere mi destek sağlandığı, en azından tartışmalı bir konu. İşsizlere belli sürelerle ve ciddi iş arama ve belgelendirme şartlarıyla sağlanan sosyal destek, yaşlılara, engellilere, hastalara sağlanan yardımlar elbette ki sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. Ancak “ucuz işgücü politikası” nedeniyle çalıştığı halde sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişilere yapılan yardımlar, esasen o kişilerin işverenlerine yapılan bir yardım olmaktadır. Zira o kişilere, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamalarına yetecek ücret ödense, sosyal yardım yapılmasına gerek kalmayacaktır. 

Bu yönüyle asgari ücretin yükseltilmesinin maliyeti hesaplanırken, esasen çalışan kişilere ve ailelerine yapılan sosyal yardımların azalacağı varsayımı dikkate alınarak gerçek maliyetin daha düşük olacağı göz önünde tutulmalıdır.

Öte yandan asgari ücretin düşük olması bir başka soruna daha yol açabilmektedir. Kimi zaman işgücüne ödenen ücret ile yapılan sosyal yardımın miktarı karşılaştırılarak, esasen çalışabilecek olan kişilerin çalışmamayı ve sosyal yardım almayı tercih edebildikleri gözden uzak tutulmamalıdır. Örneğin Anadolu’da pek çok esnaf ve sanayi odaları, işyerlerinde çalıştıracak işçi bulamadıkları yakınmasını yapmaktadır. Ara işgücü eğitimiyle ilgili sorunlarımız yanında, bunun bir nedeni de işverenlerin ödemeyi vaat ettikleri ücretin, devletçe ödenen sosyal yardımlara yakın olması ve kişilerin çalışmamayı tercih etmesidir.

İlk anda, sosyal yardımlara kaynak teşkil eden vergilerin de, düşük ücret ödeyen işverenlerce ödendiği akla gelse de, vergi mükelleflerinin işverenlerden ibaret olmadığı gerçeği bu iddiayı boşa çıkartır. Zira toplanan vergilerin tamamı gelir üzerinden alınan vergiler olmayıp, vatandaşlar tarafından harcamalar üzerinden ödenen dolaylı vergiler de önemli bir ağırlık taşımaktadır. Hele bizim ülkemizde bu oran % 70’ler seviyesindedir. Yani sosyal yardımların finansörü ülkemizde açıkça vatandaşlardır.

Berkeley İşçi Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin yaptığı çalışma elbette tartışılabilir olmakla birlikte, en azından çalışan insanlara ödenen sosyal yardımlar konusunda bir algıyı yıkmaya çalışmaktadır.

Algı: Sosyal yardımlar yoluyla; zenginlerin ödediği vergilerle fakirler desteklenmektedir.

Gerçek: Sosyal yardımlar yoluyla; zengin-fakir tüm vatandaşların ödediği vergilerle zengin işadamları desteklenmektedir.

Partilerin yaptıkları veya vaat ettikleri sosyal yardımlar, oy tercihini etkileyen vatandaşlarımız, acaba sosyal yardımlarla desteklenin gerçekte kim olduğuyla daha fazla mı ilgilenmelidir? Ne dersiniz?

*Bu yazı vergialgi.net sitesinden alınmıştır.