Sözcü yazarı Soner Yalçın, CHP'nin "Genel başkanın vefatı, vazife yapamayacak bir hastalığı olması veya istifa sonucu olağanüstü kurultaya gidilir" parti tüzüğü nedeniyle sorunlu olduğunu, Muharrem İnce'yi ise yel değirmenlerine karşı savaşan 'Don Kişot!'a benzettiğini yazdı. "AKP, MHP değneğiyle ayakta duruyor" diyen yazar, CHP'ye "Siz ise, delege topladık- toplamadınız polemiğiyle oyalanıyorsunuz!" eleştirisinde bulundu.
Soner Yalçın'ın "Yazdım işte" başlığıyla yer alan yazısı şöyle:
Bilmediğini bilmeyene ne öğretebilirsiniz?
Oysa.
Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp.
Kimi okuyucu sıkıştırıyor:
– Muharrem İnce'yi niye yazmıyorsun?
Neyini yazayım?
– Olağanüstü kurultay toplama çabasını yaz?
– Aday olmasının önünü kesmek için genel merkezin neler yaptığını yaz!
Yani…
“İnce okuyucu”, CHP içindeki tartışmaya müdahil olmamı istiyor.
Peki yazayım:
Kasım Gülek'i tanır mısınız?
Hayır, Rockefeller bursuyla ABD'de okumasını ima etmeyeceğim!
Hayır, cenaze namazını Fethullah Gülen'in kıldırmasını vasiyet etmesini ima etmeyeceğim!
CHP'de neler yaptığını anımsatacağım:
– Bir kere ağzı iyi laf yapardı. İktidara sokuşturduğu sözler nedeniyle hapse mahkum edildi.
– Çok çalışkandı; Anadolu'yu eşek sırtında gezdi. Hamamda bile basın toplantısı düzenledi. Ve:
CHP'nin 8'inci kurultayı bir ilke sahne oldu; genel sekreteri parti meclisi değil delegeler seçti. Hatiplik başarısıyla Kasım Gülek genel sekreter seçildi. CHP'de İsmet İnönü'den sonra “ikinci adam” oldu.
İsmet Paşa, beklenenleri yerine getirme yerine “gevezelik” yapan genel sekreterinden hiç memnun olmadı.
Ama Gülek, 9'uncu ve 10'uncu kurultayda koltuğunu korudu. 1954 genel seçim bozgunu ardından yapılan 11'inci kurultayda da yine seçildi. Çünkü:
CHP'liler, Gülek'in iktidara laf sokuşturmasını seviyordu. Diğer yanda Gülek'in şahsi geleceği için parti politikasını istismar etmesi kimi CHP'lileri kızdırıyordu.
CHP, “kravatlılar” ve “kravatsızlar” diye ikiye bölündü!
Partililer birbirine selamlaşmayı-el sıkışmayı kesti. Birbirlerini alt etmek iktidardaki DP'yi yenmekten önemli hale geldi!
“Aaa bugüne ne kadar benziyor” diye şaşırmayın!
Bitmedi.
Zorla istifa
Kasım Gülek, “kravatlılar” tarafından “istenmeyen adam” olsa da 12'nci ve 13'üncü kurultay seçimlerinden başarıyla çıktı.
14'üncü kurultayda Gülek, parti meclisinin çoğunluğunu ele geçirdi. Ancak…
Genel sekreterlikteki dokuzuncu yılın sonunda bardak taştı:
– Atatürk'ün altın sigara tabakasına el koyması ve;
– NATO toplantısına katılmak için Başkan Albay Johannes J. Fens'e, davetli CHP'li Nüvit Yetkin hakkında karalayıcı mektup yazıp, kendisini davet ettirmesi gibi olaylar sonunu getirdi.
Kasım Gülek istifaya zorlandı. 27 Eylül 1959'da koltuğundan ayrılmak zorunda kaldı. –Araya askeri müdahale girse de- durmadı; CHP'nin 15'inci kurultayındayine aday oldu!
İnönü sinirlendi; konuşmasında Gülek'i göstererek “ya o ya ben” dedi. Gülek kazanamadı.
1962'de yapılan 16'ncı kurultaydaki gerginlik Gülek'in disiplin kuruluna verilmesine sebep oldu; bir yıl partiden uzaklaştırıldı.
1966'daki 18'inci kurultayda Gülek yine aday oldu. Eski gücü yoktu; 1222 delegeden 230 oy alabildi. Sonraki yıllar CHP'den ayrıldı!
CHP'de artık genel sekreter seçilen Bülent Ecevit'in rüzgarı esmeye başladı.
Partide kişilerin değil, ideolojik farklılıkların mücadelesi vardı.
Uzatmayayım. Şunu demek istiyorum:
Muharrem İnce'yi ağzı laf yapan Kasım Gülek'e benzetiyorum!
Yel değirmenlerine karşı savaşan “Don Kişot!”
Şöyle:
33 yıl 5 ay 12 gün
Muharrem İnce kurultayı toplayabilir mi?
Zor.
Muharrem İnce genel başkan seçilir mi?
İmkansız.
Hep yazıyorum; sorun yapısal!
CHP “hastalığa” hâlâ “teşhis” koyamıyor ki “tedaviye” geçsin. Partililer “hap” yutmakla iyileşeceğini sanıyor!
En basitinden şunu kavramış değiller:
– Atatürk vefat etti; İnönü “değişmez” genel başkan oldu! (Ne diyordu parti tüzüğü; genel başkanın vefatı, vazife yapamayacak bir hastalığı olması veya istifa sonucu olağanüstü kurultaya gidilir! Bu sebeple partiyi iktidar yapamayan İnönü'yü, 33 yıl 5 ay 12 gün genel başkanlıkta tuttular!)
İşte bu anlayışın sonucu:
– İnönü 8 Mayıs 1972'de istifa etti; Ecevit genel başkan oldu!
– Ecevit 30 Ekim 1980'de istifa etti; Baykal genel başkan oldu!
– Baykal 9 Mayıs 2010'da istifa etti; Kılıçdaroğlu genel başkan oldu!
Yani…
– Kılıçdaroğlu istifa ederse yeni genel başkan seçilir!
Niye böyle? Çünkü sorun, yapısal. Ecevit de bunu değiştiremeyeceğini anlayıp bırakıp gidip, yeni parti kurmadı mı?
Bu ortadayken inatla “isim” üzerinden tartışmalar yapmak sadece zaman kaybı değil mi?
Devrimci-halkçı parti, “koltuk savaşına” indirgendi.
Kimi delegede bunun karşılığı şu oldu:
– “Bana ne vereceğin abi; belediye başkan adaylığı, belediye meclis üyeliği vs?”
Delege avcılığı bunun üzerinden yapılmıyor mu? Kimse kızmasın; kimse kimseyi kandırmasın; geldiğiniz yerin halktaki yansıması bu.
Oysa…
– Yüzde 30 oy almışsınız…
– AKP, MHP değneğiyle ayakta duruyor…
Siz ise, delege topladık- toplamadınız polemiğiyle oyalanıyorsunuz!
Yerel seçim öncesi psikolojik savaşı kaybetmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Sonra… Bize dönüp:
“Yazsanıza Muharrem İnce'yi diyorsunuz?”
Biraz parti tarihinizi okuyunuz.
Kaç kez daha Kasım Gülek vakası yaşamayı düşünüyorsunuz?"