Mümtaz'er Türköne
(Zaman, 24 Nisan 2012)
Başlığın, sloganvari olduğunun farkındayım. Üstelik sol jargona uygun bir slogan.
Ama içinde umut barındıran vahim bir durum ancak böyle tarif edilebilir. Sol, darbelerin ateşinde kavruldu. Yandı, tutuştu; yanına yaklaşanı da kavurdu. Bu yangın artık söndürüldü. Sol geride kalan kül yığınının tam ortasında duruyor. Artık anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmanın vakti.
Ahmet İnsel ve Fuat Keyman'ın, 28 Şubat üzerinden solun darbeciliğine yaptığı eleştiriler (22 Nisan, Radikal 2) bu kül yığını içinde umut arayanlar tarafından dikkatle okunmalı. Darbeci generaller tutuklanınca solda başlayan özeleştiri fırtınası gecikmiş ama yerinde bir çaba. Marjinal sol, ezberin dışına çıkmakta zorlanıyor. CHP, gecikmeli de olsa duruma intikal ediyor.
CHP lideri sonunda darbelere karşı içinde "ama" ve "fakat" olmayan kesin bir tavır aldı. Habertürk Televizyonu'nda hafta sonu katıldığı bir programda darbeler için "Yeter artık demenin zamanı." diyerek, CHP'nin tavrını netleştirdi. Daha öteye gitti. 27 Nisan 2007'de, Genelkurmay Başkanı'nın web sitesinde yayımladığı muhtıra, yani darbe teşebbüsüne de ilk defa karşı çıktı. Hatta bu muhtıraya karşı zamanın CHP yönetimini, "daha net tavır almaları gerekirdi" diye bir özeleştiride bulundu.
CHP'nin 2007'den beri devam eden darbe soruşturmaları karşısında, darbecileri destekleyen tavrı demek ki artık sona eriyor. Ergenekon soruşturması için Baykal'ın "Ben de Ergenekon'un avukatıyım." sözü ve Kılıçdaroğlu'nun "Bu örgüt neredeyse gösterin ben de üye olayım." ironisi, CHP'nin darbe soruşturmaları karşısında tavrının özeti olarak hafızalara yerleşmişti. Sol, AK Parti hükümetinin ve yargının darbeleri soruşturan teşebbüsleri karşısında standart olarak şu tepkileri vermişti. İlk tepki, "darbecilerin kötü şeyler yaptığı" ama "AK Parti hükümetinin de darbeciler kadar kötü olduğu" şeklindeydi. "Sivil darbe" ve "sivil dikta" tabirleri AK Parti dönemini darbe dönemleri ile eşitlemek ve darbeciliği aklamak için kullanıldı. İkinci tepki, darbe soruşturmalarında mahkeme kurup eksikler bulmaktı. Ergenekon davası görülürken, "Neden 12 Eylül soruşturulmuyor?" sorusu soruldu. 12 Eylül davası başlayınca "Neden 28 Şubat soruşturulmuyor?" sorusu geldi. Üçüncü tepki ise, bu soruşturmaların sadece halkı etkilemek için yapılan müsamereler olduğu şeklindeydi. Bu tepkilerin hepsinin ortak paydası, sol ile darbeciler arasındaki karanlık ilişki ve solun darbeci geçmişiydi. Peki, sol neden darbeciydi?
Askerî darbe doğal olarak çoğunluk iktidarına karşı yapılıyor. Darbeciler kitle desteği ararken iki azınlığa müracaat ettiler. Birincisi sol entelektüel azınlık; ikincisi ise mezhep azınlığı. Marksist solun, 1960'ların sonunda ürettiği 'milli demokratik devrim' teorisi, sosyalizmle darbeciliği uzlaştıran Arap Baas sosyalizmi gibi bir sentezdi. Halk geriydi. Sosyalizmin gelişmesi için şartlar olgunlaşmamıştı. Bu durumda sosyalistler sol bir darbe planlayan askerlerle işbirliği yapmalıydı.
Parlamenter sosyalizm ise darbecilikle particilik arasında mezhep üzerinden bir bağ kurdu. Darbeciler de bu Alevî azınlığı, kitle desteği, CHP'de seçmen olarak kullanmaya kalkınca Aleviliğin siyasî istismarı yayıldı.
28 Şubat darbesi solun bütün hizipleri tarafından desteklendi. DİSK gibi sosyalist ideolojiyi benimseyen işçi sendikasının verdiği açık destek, bu durumu kanıtlamak için yeterli. Darbeler dönemi kapanınca, sol için bir özeleştiri furyasının başlaması da çok doğal. Bu sorgulamanın bir sebebi artık darbeciliğin tasfiye edilmesi ise diğer sebebi halkın bu tasfiyeye verdiği destek. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere sol bu desteğin farkında. Bu yüzden toplumsal eğilimlere uygun davranmaya çalışıyorlar.
Darbeciliğin artık miadının dolması, solun darbelerle iç içe geldiği tarihin de sonu. Demek ki solun küllerinden yeniden doğması için şartlar uygun. Bu yeniden doğuş Türkiye için hayırlı bir gelişme olacak; çünkü sol ayağı aksayan demokrasi hızlı ilerleyemiyor..