Asya ekonomilerinin varlıklarına olan yoğun ilgi "balon" (bubble) riskini de beraberinde getirmekte.
Mevcut makro göstergeler ve beklentiler, 2010 yılında küresel kriz sonrası toparlanma sürecinin güç kazanması için önde gelen merkez bankalarının gevşek para politikası uygulamalarının devam etmesi gerektiğine işaret ediyor. Referans'ın haberine göre; doların değer kaybının ivme kazanması, küresel emtia fiyatlarındaki yükselişin hız kazanması gibi gerekçelerle ABD Merkez Bankası (FED) "işaret fişeği"ni yakarsa yani beklenenden daha erken bir zaman diliminde politika faizini artırma sürecine girebileceği mesajı verirse hiç kuşkusuz Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Merkez Bankası (BOE) ve Japon Merkez Bankası da (BOJ) bu sinyale tepkisiz kalmayacaktır. Bununla birlikte, FED'in şu an için yakın vadede böyle bir mesaj vereceği beklentisi zayıf gözükmekte.
Mevcut makro göstergeler ve beklentiler, 2010 yılında küresel kriz sonrası toparlanma sürecinin güç kazanması için önde gelen merkez bankalarının gevşek para politikası uygulamalarının devam etmesi gerektiğine işaret ediyor. Referans'ın haberine göre; doların değer kaybının ivme kazanması, küresel emtia fiyatlarındaki yükselişin hız kazanması gibi gerekçelerle ABD Merkez Bankası (FED) "işaret fişeği"ni yakarsa yani beklenenden daha erken bir zaman diliminde politika faizini artırma sürecine girebileceği mesajı verirse hiç kuşkusuz Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Merkez Bankası (BOE) ve Japon Merkez Bankası da (BOJ) bu sinyale tepkisiz kalmayacaktır. Bununla birlikte, FED'in şu an için yakın vadede böyle bir mesaj vereceği beklentisi zayıf gözükmekte.
İlk sinyal Brezilya'dan
Gelişmiş ekonomiler açısından,
bankacılık sistemlerinde ve reel sektörde küresel krizden kaynaklanan
kayıpların telafisi, diğer bir deyişle "yaraların kapanması" için
zamana ihtiyaç duyulduğundan, gözler Batı'ya çevrilmişken beklenmedik
sinyaller Doğu'dan gelebilir. Esasen, yakın vadede bir sinyal Latin
Amerika'dan, Brezilya'dan geldi. Gelişmiş ekonomilerin düşük faiz ve
genişletici para politikası tercihleri nedeniyle küresel piyasalarda
giderek bollaşma eğilimi gösteren spekülatif fonlar ve carry-trade
etkisi, Brezilya'yı aynı tehdit ve hataların tekrarlanmaması adına
harekete geçirdi. Brezilya, yabancı sermaye girişini vergilendirme
kararı aldı. Amaç, Brezilya'nın, gerek küresel krizi hızlı atlatması
gerekse de derecelendirme notunun yükselmesi nedeniyle küresel
sermayenin yoğun ilgisine maruz kalmasına bağlı olarak, realin aşırı
değer kazanmasının ve Brezilya'nın dış ticaret dengelerinin olumsuz
yönde etkilenmesinin önüne geçmek.
Asya'da balon riski
Bugünlerde, bu sürecin bir başka
boyutu Asya ekonomileri açısından kendini gösteriyor. Konu, küresel
krizin tetikleyicisi noktasındaki mortgage kredilerinin önde gelen
gelişmekte olan Asya ekonomilerinde, bir gayrimenkul fiyat şişkinliğine
yol açmaması. Kendi aralarındaki ticari ilişkileri sistematik bir
şekilde 2006'dan beri geliştirmekte olan Asya ekonomileri, küresel kriz
sürecinde birbirlerini destekleyebildikleri bir ekonomik alan
oluşturmayı başardılar. Asya'nın küresel kriz sürecindeki başarısı,
küresel yatırımcıların iştahını kabartmış durumda. Bu nedenle, söz
konusu Asya ekonomilerinin varlıklarına, yani gayrimenkul ve hisse
senetlerine yönelik olarak yoğun bir ilgi gözlenmekte ve bu durum, söz
konusu ülkeler açısından "balon" (bubble) riskini de beraberinde
getirmekte. Güney Kore, Hindistan, Hong Kong, Tayvan, Çin ve benzeri
önceliği olan Asya ekonomileri için yakın vadede bir faiz artırım
süreci kendini gösterebilir. Asya'nın faiz artırım sürecine başlaması,
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler açısından ise ‘şok' etkisi
anlamına gelecek.
Büyümenin yol haritası belirsiz
Başta Brezilya olmak üzere, önde
gelen Asya ekonomileri, risk oluşturacak sermaye hareketlerini,
ekonomik aktiviteyi frenlemek için arayış içerisine girerken küresel
kriz öncesinde dünya piyasalarında gözlenen aşırı fiyat
şişkinliklerinin bir kez daha tekrarlanmaması için arayışlarını
hızlandırırken bu amaçla yabancı sermaye girişlerine vergi uygularken
ve yakın vadede para politikası faiz oranlarını yükseltmeyi hedeflerken
Türkiye ise "Net Hata ve Noksan"dan medet umuyor. Yani, Türkiye'nin
spekülatif amaçlı yabancı sermaye girişini kontrol etme veya varlık
fiyatlarındaki artışları kontrol etmek adına, faiz oranlarını kademeli
olarak artırma yönünde başlıkları konuşması, Türk ekonomisinin karşı
karşıya olduğu gerçeklerin ışığında, trajikomik bir tablo oluşturuyor.
2010 yılında Türk ekonomisinin
yeniden büyüme sürecine dönebilmesi için özel kesimin hem tüketim hem
de yatırım harcamalarının ayağa kaldırılması, desteklenmesi gerekiyor.
Ancak, tüketim ve yatırım harcamalarının finansmanı nasıl sağlayacak,
halkımız tüketim harcamaları açısından 2007 düzeyine nasıl geri
getirilecek, konunun bu boyutu halen karanlık. Orta Vadeli Program'ın
ortaya koyduğu hedefler inandırıcı gözükse de ekonomi yönetimi, bu
hedeflere ulaşılması açısından, özellikle özel kesimin ayağa
kaldırılması için atılacak adımlar konusunda net bir strateji ortaya
koyabilmiş değil.
Top artık bankalarda
Bankalarımız ise 2009 yılında
bilançolarında ağırlık verdikleri Hazine kâğıtlarına yönelik
yatırımları, 2010 yılı için reel sektöre yönelik kredi hacmini
geliştirerek kendilerine yeni bir kulvar oluşturma arayışı
içerisindeler. Konut kredileri bu süreçte önemli bir role sahip
gözüküyor. Ancak reel sektör yatırımlarının finansmanı başta olmak
üzere, tüketim harcamalarının finansmanına yönelik olarak bir açılım
yakalamak zorundalar. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın geçen
pazartesi günü gerçekleştirmiş olduğu Meclis Bütçe ve Plan
Komisyonu'ndaki sunumu, bankaların reel sektöre kredi kullandırma
süreci açısından, en önemli başlığın "rekabet" olduğunu gösteriyor.
"Sektör ve ekonomiye ilişkin algılamaların" ve "bankaların likidite ve
sermaye kısıtlarının" kredi hacmine olan etkisinin iyileştirilmesi
gerekmekte. Olası bir IMF anlaşması bunu sağlar mı, artık bu konuyu
dillendirmekten biz bile soğuduk.