Gündem

Skandal: Çete var, çeteden talimat alan asker var, telefon konuşmaları var, ölüm var, AYM'ye kadar itiraz var, dava yok!

Çaldıran'ın Beydoğan köyünde, sınırı geçerken öldürülen kişi için çete liderinin 'Halledin' diye talimat verdiğini ortaya koyan telefon kayıtlarına rağmen 'takipsizlik' kararıyla kapatılan dosya AİHM'e taşındı

12 Ağustos 2020 23:30
Gökçer Tahincioğlu

Van Gölü'nde 61 mültecinin hayatına mal olan batan tekne ile ilgili soruşturma sürerken, sınır hattında yaşananları ortaya koyan önemli bir dosyanın sessiz sedasız kapatıldığı ortaya çıktı. 2013'te, bir kişinin sınırda öldürülmesi ile ilgili olarak açılan dosya, insan ticareti yapan çetenin, sınır birliğinde görevli bazı askerlere talimat verdiğini ortaya koyan telefon kayıtlarına rağmen kapatıldı. Anayasa Mahkemesi de dosyanın kapatılmasının hukuka uygun olduğuna karar verdi. Söz konusu çetenin, kendilerinden habersiz sınırdan geçiş yaptığını bildirdiği askerler tarafından vurduğu kişiyle ilgili dosya, avukat Mahmut Kaçan tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşındı. Yargının, telefon kayıtlarına, tanıklara rağmen verdiği cezasızlık kararının ardından Van'daki geçişlerin artarak sürdüğü belirlendi. Savcılığın, çete ile ilgili 'takipsizlik' kararı verirken, asker kişilerle ilgili herhangi bir karar vermeye bile gerek görmediği, dosyanın karar olmaksızın işlemden kaldırıldığı anlaşıldı.

15 Ağustos 2013'te, Van'ın Çaldıran ilçesinin Beydoğan köyünde yaşayan Nurettin Karakoç ile Feyyaz Karadeniz, sınırdan kaçak geçiş yaparak, akrabalarının bulunduğu İran'daki Şeyh Sulo adlı sınır köyüne gitti. Nikâh davetiyesi bırakmak için köye gittiklerini belirten Karakoç ile Karadeniz'e, dönüş yolunda, herhangi bir ihtarda bulunulmaksızın asker tarafından ateş açıldı. Açılan ateş sonucu, sınır köyünde yaşayan iki isimden Karakoç öldü, Karadeniz ağır yaralandı. Köylüler, silah seslerinin gelmesi üzerine gittikleri bölgede, yaralandıktan sonra müdahale edilmeyen ve kan kaybından ölen Karakoç'un cenazesinin sınırın İran tarafına bırakılmak istendiğini gördü. Köylülerin müdahalesi ile Karadeniz hastaneye kaldırıldı, Karakoç'un cenazesi ise köyüne defnedildi.

Skandal konuşma kayıtları

Tutanaklara, "sınırın izinsiz ihlal edilmesi üzerine ihtar edilen iki kişinin silah kullandığı, bunun üzerine açılan ateş sonucu bir kişinin öldüğü" şeklinde yansıtılan olayın böyle gerçekleşmediği, tesadüfi biçimde ortaya çıktı.

Bir suç duyurusu üzerine, sınırda insan ve mal kaçakçılığı yapan çeteyi dinlemeye alan savcılığa gönderilen kayıtlar, kriminal laboratuvarında yapılan incelemeler, Karakoç ve Karadeniz'in silahsız olduğunu, uyarı olmadan açılan ateşle öldürüldüğünü ortaya koydu.

Kayıtlar, söz konusu çete ile sınır birliğinde görevli bir uzman çavuş ve emrindeki bazı askerlerin işbirliği içinde olduğunu, asker şüphelilerin çetenin talimatlarını yerine getirdiğini de gösterdi. Söz konusu çetenin mensupları ile asker şüpheliler tutuklanarak cezaevine konuldu ama 6 şüphelinin tamamı birkaç ayda tahliye edildi.

Askeri savcılık, şemayı gönderdi ama…

Çaldıran Savcılığı, bu süreçte, soruşturma için gizlilik kararı aldırdı. Dosyadaki gizlilik, soruşturma bitene kadar 4 yıl boyunca devam etti. Çaldıran Savcılığı, 2017'de askeri savcılıktan gönderilen, asker kişilerle çete mensuplarının ilişkilerini gösteren çeteyle ilgili şemaya ve konuşma kayıtlarına rağmen takipsizlik kararı ile dosyayı kapattı.

Karar bile vermedi

Savcılık, çete mensupları ile ilgili takipsizlik kararı verirken, asker kişiler hakkında usule aykırı olarak karar bile vermeden dosyalarını ortadan kaldırdı.

Yetersiz bulunan iddianame yok sayıldı

Bu karara yapılan itiraza, mahkeme, çete lideri S.A. hakkında iddianame hazırlandığı gerekçesiyle ret yanıtı verdi. Ancak yapılan araştırma sonunda S.A. hakkında hazırlanan iddianamenin yetersiz bulunarak mahkeme tarafından iade edildiği, savcılığın da iade edilmesinin ardından eksikleri tamamlamak yerine bu dosyayı da takipsizlik vererek kapattığı ortaya çıktı.

Çete liderine düzenli bilgi

Avukat Mahmut Kaçan, bunun üzerine dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruda, skandalı gösteren telefon kayıtları da yer aldı. Kayıtlar, çete lideri S.A. ile Uzman Çavuş S.L. arasındaki ilişkiyi ortaya koydu.

Uzman Çavuş'un, Van Çaldıran 1. Hudut Taburu, 3. Hudut Bölüğü Onurtepe Hudut Karakol Komutanlığı'nın sınırdaki bütün denetimlerini çeteye bildirdiği, kendisine bağlı kişileri de çetenin güvenliği için çalıştırdığı anlaşıldı.

50 sayfayı bulan tapelerdeki konuşmalardan bazı bölümler şöyle:

Uzman Çavuş S.L.: Bugünlük bi şey yapmayın. Ben yukarıya çıkıyorum.

Çete lideri S.A.: Bir şey olursa ben seni ararım.

S.L.: Ben yarın ayarlayacağım Allah nasip ederse

(…)

S.L.: Siz atları saklayın, bunlar atları termalden görüyor, Atları saklayın, bunlar gittiğinizi görsün.

S.L.'den çete mensuplarına: Çok çağrı atarsam çıkma, bir kere çağrı atarsam çık.

S.A: Fazla detaylı konuşmayalım… Bu gece şey eğer olmazsa 3 tane çağrı bırak.

(…)

S.L.: Bu İran tarafında iki şahıs var. Telleri kesmeye geliyorlar. Sizden mi bunlar?

S.A.: Atlılar mı yayan mı, bizden değiller.

(…)

S.A.: Biz şeyden mi geçelim, çukurdan mı yoksa tank tarlasından mı?

S.L: Tank deresi tank deresi…

S.A.: Karşı tarafta devriye çıktı. Bu gecelik iptal oldu. Bizi bilirler yalnız eğer gelirlerse izin verme geçmelerine.

Çete liderinden 'halledin' talimatı

Tapeler, sınırda kendileri dışındaki grupların iş yapmasını istemeyen çetenin, bazı askerlere bu konuda talimat verdiğini de ortaya koydu. Karakoç'un öldürüldüğü olayda da uzman çavuşa, sınırdan neden başkasının geçmesine izin verildiğinin sorulduğu anlaşıldı. Uzman çavuş ve kendisiyle iş yapan askerlerin bunun üzerine devriyeye çıktığı, çete liderinin bu sırada telefonla, "halledin" talimatı verdiği anlaşıldı. Tapelerde, uzman çavuş S.L.'nin, "O zaman biz çıkıyoruz, o zaman müdahale ediyoruz  o zaman" dediği, S.A.'nın da "Edin evet halledin o zaman" yanıtını verdiği açıkça yer aldı.

AYM de izin vermedi

Dosyanın kapatılması üzerine AYM'ye başvuran avukat Mahmut Kaçan, 450 bin lira tazminat talebinde bulundu ve dosyanın yeniden açılmasını istedi. AYM, geçtiğimiz mayıs ayında, bireysel başvuru talebini reddetti.

Kaçan, dilekçesinde, şu iddialarda bulunmuştu:

"Feyyaz'ın üzerine uyarı yapılmadan açılan ateşin sebebi, bu asker grubunun sınır hattında kendi çıkar ve rüşvet ağları dışında sınırdan kaçakçılık yapıldığı gerekçesiyle öldürme amaçlıdır. Van Çaldıran 1. Hudut Taburu, 3. Hudut Bölüğü Onurtepe Hudut Karakol Komutanlığı emrinde görevli şüpheli askerler, İran-Türkiye sınır hattında birçok kaçakçı grup ya da sivil kişilerle işbirliği yaptığı, bu kişi ve grupları organize eden kişilerin şüpheli askerlere talimat vererek istedikleri kişilerin geçişlerini sorunsuz sağladıkları, bu grup ve kişilerin kendi bilgileri dışında sınırı geçmeye çalışan kaçakçı gruplara ya da kişilere asker kişilerden aldıkları bilgiler sonrasında müdahale edilmesi talimatı verdikleri anlaşılmıştır. Asker kişiler. Kendi çıkar ve rüşvet ilişkilerinin dışında kalan kişilere müdahale ederek sınırda iletişim halinde oldukları kişi ve grupları adeta kartel haline getiren bu yapının ne tür ilişkilere ve ağa sahip oldukları, henüz olay meydana gelmeden yapılan teknik takiple ortaya çıkarılmıştır."

"Sözleşme kapsamında değil, yaşam hakkı ihlali yok"

20 Mayıs 2020'de AYM Birinci Bölüm İkinci Komisyon'un başvuruyu reddetmesi üzerine dosya AİHM'ye taşındı.  AYM, söz konusu kararında, şu ifadeleri kullandı:

"Kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın anayasada güvence altına alınmış olmasının yanı sıra AİHS ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Sözleşmenin 6. Maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili olduğu belirtilerek, bu hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Başvuruya konu ihlal iddialarının sözleşmenin 6. Maddesinin kapsamına girmediği, dolayısıyla anayasa ve sözleşmenin ortak koruma alanında olmadığı anlaşılmıştır. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia ise; başvuru, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel  başvuru yetkisine girdiği ölçüde ve sunulan belgeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, anayasada öngörülen temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin ihlal teşkil etmediği sonucuna ulaşılmıştır."