Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Anayasa Mahkesinin gazeteci Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında hak ihlali kararı sonrası yaşananları “Siyasi iktidar AYM kararlarını içine sindiremiyor” ifadeleri ile yorumladı. Yaşanan krizin ilk olmadığını, 2011 yılından bu yana Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Ahmet Şık, Nedim Şener, Can Dündar ve Erdem Gül kararlarının da bunun göstergesi olduğunu söyledi.
Bir konferansa katılmak için İsveç’in başkenti Stockholm’e gelen Önderoğlu, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri, tutuklu gazetecileri, hükümet ve mahkemelerin AYM kararlarına karşı tutumunu değerlendirdi.
Evrensel'den Murat Kuseyri'nin haberine göre Avrupa Konseyi’nin önünde Türkiye’nin insan hakları ve ifade özgürlüğünü hiçe sayması gibi bir sorun bulunduğunu söyleyen Önderoğlu, normal bir ülkede gazetecilerin karşı karşıya bulundukları durumun bir kriz olarak değerlendirilebileceğini belirtti.
"Hükümetin yargıya müdahalesi var"
Anaysa Mahkemesinin Altan ve Alpay kararının uygulanmamasını değerlendiren Önderoğlu, “AYM bu tutuklamaların hukusuz olduğu yönündeki gözlemlerini bildirdi. Gazetecilerin haklarının bir an önce teslim edilmesini mahkemelere iletti. Dolayısıyla ağır ceza mahkemelerinin AYM kararlarını hiçe sayması bir bakıma hükümetin Türkiye yargısı üzerinde doğrudan müdahalesine işaret ediyor” dedi.
Önderoğlu mahkemelerin bu karara uymamasının aynı zamanda eleştiri hakkını kullanan gazeteciler için hiçbir koruma olmadığını gösterdiğine dikkat çekti.
25 Temmuz 2015’de barış görüşmelerinin sonlandırılmasının ardından hükümetin Kürt politikasını eleştirmenin, soruna başka bir perspektifle yaklaşmanın tüm gazetecilere yasaklandığını söyleyen Önderoğu, “10 yıllık bir aradan sonra Kürt sorunu redaksiyonların önlerine yeniden tabu olarak konuldu” ifadesini kullandı.
OHAL ilanından sonra yaşanan hak ihlalelerinin, gözaltında işkencelerin, askerlerin linç edilmelerinin konuşulmasının da yeni bir tabu olarak görüldüğünü söyleyen Önderoğlu, “Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlarında tüm bunlar belirtilirken ana akım medyada bunları göremedik. Eleştirel gazeteler bu konuyu gündeme getirdiklerinde haklarında davalar açıldı” şeklinde konuştu.
"Gazeteciler gerçekleri topluma taşıyamıyor"
Gazetecilerin kamuoyuna gerçekleri taşıyamadığının altını çizen Önderoğlu, “Kamuoyu olanlardan haberdar olamıyor ve kamuoyu denen şey yaratılamıyor. Gazetecilerin sistematik bir biçimde tutuklanması çok görünür ise tabu altında yaşayan toplumlarda gazeteciliğin kısıtlanması görünmez bir sorundur. Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler Endeksi’nde 155. sıraya gerilemesi tesadüf değil” tepkisini gösterdi.
Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmaları için gazeteci örgütleri arasında geniş katılımlı bir koalisyonun oluşturulduğunu söyleyen Önderoğlu, “Baskıların boyutları göz önüne alındığında ulusal ve uluslararası gazeteci örgütlerin hamlelerini azımsamamak gerekir” dedi.
Tutuklu gazetecilerin yanı sıra çok sayıda gazetecinin işten atıldığına ve geçim sıkıntısı yaşayan gazetecilerin bulunduğuna dikkat çeken Önderoğlu, “Türkiye’de medya özgürlüğü ihlalleri ve gazetecilere yönelik baskılara karşı çıkmanın geçmişe göre çok daha zor“ olduğunu kaydetti.
"Dayanışmayı sürdüreceğiz"
Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye’deki ihlallere karşı sessiz kalmasının en önemli nedenlerinden birinin AB ile Türkiye arasında 'sığınmacı'ların durdurulması için imzalanan anlaşma olduğunu söyleyen Önderoğlu, son olarak şu sözleri sarf etti:
“Avrupa Konseyinin tutumu bizlere Avrupa’daki meslektaşlarımızla ve sivil toplum örgütleriyle daha fazla dayanışmamız gerektiğinin önemini gösterdi. Dayanışmanın çok daha kalıcı olduğunu gösterdi. Dolayısıyla ilerleyen dönemlerde de gögüslenmesi gereken baskılara, bu güçlerle dayanışmamızı sürdürerek direneceğiz."