Dragan, geçen haftalarda Almanya'da sürekli gündemin ilk sıralarındaydı. Bir Roman olan Dragan hakkında Alman basınında art arda haberler yapılırken, siyasetçiler de verdiği röportajlarda onun gibi insanların Almanya'nın cömertliğinden faydalanıp sosyal sistemi sömürdüğünü iddia ediyordu.
Sırbistan'ın Böğürdelen kentinden gelen Dragan (gerçek ismi Deutsche Welle tarafından değiştirilmiştir) Bonn Muffendorf'ta geçici olarak kaldığı mülteci kabul merkezinin önündeki bir bankta oturuyor. Sırbistan'dan buraya onu neyin getirdiğini soruyoruz. Aldığımız cevap ise oldukça net: "Yaşadığım sorunlar…Başka ne olabilir ki? Sığınmacı olarak tanınma imkânı olduğunu ve burada bir hayat kurulabildiğini duyduğum için buraya geldim".
Karanlık bir gelecek
Karısı ve üç çocuğuyla Almanya'ya gelen Dragan, Mülteci Dairesi'nden onu görüşmeye çağırmalarını bekliyor. Burada Almanya'ya sığınma taleplerinin gerekçelerini anlatacak. Ülkesinde yaşadığı sefaletten, iş başvurularında ve günlük hayatın diğer alanlarında karşılaştığı küçümseyici bakışlardan ve nasıl ayrımcılığa uğradığından bahsedecek. Genç adam, "Ben gerçeği söyleyeceğim... Olacağı varsa olur" diyor.
Ancak sonuç muhtemelen Dragan'ın umduğu gibi olmayacak. Dragan, ‘güvenli‘ olarak sınıflandırılan bir ülkeden geliyor, ayrıca genç ve sağlıklı.
Mülteci bürosunun sorumlusu Manfred Schmidt, Almanya'nın yalnızca Balkanlar'dan gelen ağır hastalara geçici sığınma hakkı tanıdığını söylüyor. Bu sığınmacıların oranının düşük olduğunu da sözlerine ekliyor.
Balkanlar'dan gelen sığınma başvurularında sıkça altı çizilen nokta ise Sırbistan, Makedonya ve Bosna'da siyasi baskı olmadığı. ‘Güvenli ülkeler‘ listesine yakında Kosova, Arnavutluk ve Karadağ'ın da eklenmesi bekleniyor.
Ancak hukuk profesörü Norman Paech'e göre sığınma hakkı elde edebilmek için siyasi baskı dışında başka gerekçeler de mevcut. Paech, DW'ye yaptığı değerlendirmede bu gerekçeleri, "Fiilen bu ülkelere Romanlara baskı yaptıkları suçlamasında bulunamazsınız. Bu kesimin içinde bulunduğu sefalet de baskı ölçütlerine uyuyor" sözleriyle ifade ediyor.
Ayrımcılık ve Irkçılık
Sırbistan'dan gelen sığınmacıların yüzde 90'ını Romanlar oluşturuyor. Sırbistan'da yaşayan Romanların sayısı resmi rakamlara göre 155 bin. Ama bu rakam gerçeği yansıtmıyor. Roman Ulusal Konseyi'ne göre, ülkede yaşayan birçok Roman korktuğu için kökenini açıklamak istemiyor. Romanların gerçek sayısının ise 500 bini bulduğu tahmin ediliyor. Romanların çoğu temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları koşullarda ve yoksulluk sınırında yaşıyorlar.
Sosyolog Dario Hajriç'e göre de Sırbistan'da Romanlara açıkça ikinci sınıf ve değersiz vatandaş muamelesi yapılıyor. Hajriç, Romanların ‘aptal, pis, tecavüzcü ve pedofili' olarak tanımlandıkları ağır hakaretlere maruz kaldıklarını belirtiyor. Neredeyse hiç kimse Romanlarla komşu, arkadaş, meslektaş ya da aile olmak istemiyor. Yaşadıkları yerlere de sık sık saldırılar gerçekleştiriliyor.
‘Sahte sığınmacılar'
Hajriç'e göre Belgrad hükümeti de ırkçılığı teşvik ediyor. Hajriç, "Avrupalı imajında ısrarcı olsalar da politikacılar binlerce vatandaşı ‘sahte sığınmacılar' olarak tanımlamaktan çekinmiyor" diyor.
Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuçiç, Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung'a verdiği röportajda Romanların yalnızca ‘Almanya'nın parasını' istediğini söylemişti. Romanların durumunun neden bu kadar kötü olduğu sorusunu ise Vuçiç şu sözlerle yanıtlamıştı: ''Bunun tarihi bir arka planı var. Romanlar hep yoksuldu''.
Köln'de sığınmacılara danışmanlık hizmeti veren Mülteciler Konseyi'nden Lina Hüffelmann'a göre Almanya'da benzer görüşleri paylaşanların sayısı hiç de az değil. Üstelik bu görüşler sağ kanadın farklı kesimlerinin yanı sıra toplum içinde de yaygınlaşıyor. Hüffelmann, Romanlara karşı artan nefretin mülteci dairelerinde çalışanların kararlarını da etkilediğini belirtiyor.
Dragan da tüm bu tartışmalara yabancı değil. Ancak ailesi devletten kişi başı ayda 143 Euro yardım alsa da, buraya geliş nedeninin para olmadığının altını çiziyor: "Belki buraya para için gelenler de vardır, ama birçok kişi gerçek sorunlar yüzünden buraya kaçıyor".
Yaşından beklenmeyecek derecede olgun bir tavırla söylediği bu sözlerle sığınmacı olarak tanınmayacağı gerçeğiyle de yüzleşiyor. Dragan üç – dört ay içinde Böğürdelen'e geri dönmüş olacak. 'Güvenli ülkelerden‘ gelenlerin yaptıkları sığınma başvurularının incelenmesi ortalama birkaç ay sürüyor. Ancak politikacılar bu süreci hızlandırmaya da çalışıyorlar.