* Sezin Öney
ABD ara seçimleri gerçekleşti: Peki bu seçimler, ABD ve dünya politikası için neyi değiştirdi?
Sonuç "masmavi" bir dalga ile Demokratların zaferi oldu diyemeyiz. Ancak, bundan daha da iyi bir şey oldu-ortaya bir "parti zaferi" değil, bireysel başarılardan oluşan bir "gökkuşağı" çıktı. Bu gökkuşağı, Temsilciler Meclisi'ne rekor düzeyde kadının seçilmesiyle olduğu kadar, farklı kimliklerden ve özellikle de dezavantajlı gruplardan kişilerin Kongre'ye, valiliklere, yerel yönetimlere ve bazı eyalet görevlerine seçilmesiyle de oluştu.
Gökkuşağını açanlar da en başta kadınlar...
Temsilciler Meclisi'nde toplam 100'e yakın kadın kendine yer bulmuş oldu; bir önceki dönem bu sayı 84 idi. Senato'da ise, 13 yeni kadın senatör olacak; buna karşılık 10 kadın senatör de görevi bırakmıştı. Toplamda yaklaşık 125 kadın, 116. Kongre'de temsiliyet hakkına sahip olacak; bir önceki Kongre'de bu sayı 107 idi.
Yaklaşık bir yıl önce, "13769 Numaralı Başkanlık Kararnamesi"ni, nam-ı diğer "Müslüman Yasağı"nı konuşuyorduk: "Müslüman ağırlıklı" yedi ülkeden gelen veya bu ülkelere seyahat etmiş insanların, ABD'ye girişlerinin yasaklanması vakasını yani... Bugün ise, Kongre'ye seçilen ilk Müslüman kadınlar olan Filistin kökenli Rashida Tlaib ve Somalili Ilhan Omar'ın başarısını konuşuyoruz. Tabii, Anna Eskamani'nin Florida Kongresi ve Anna Monahemi Kaplan'ın da New York Senatosu'na seçilen ilk İran kökenli kadınlar olduğunu da unutmayalım. Ve Young Kim'in de, Kongre'ye seçilen ilk Kore kokenli kadın olduğunu...
Kadınları hayatı boyunca bu denli hâkir görmüş, onlara hep "meta" gibi davranmış; "Müslüman Yasağı" gibi son derece ayrımcı bir uyugulamayı gündeme getiren bir Başkan'a bunlar sandıktan çıkan son derece güzel yanıtlar.
Düşünün ki, bundan yaklaşık iki yıl önce, Trump henüz başkan seçilmemişken Minnesota'ya hitaben, eyalet ahalisinin "Somalili mültecilerden çok çektiğini" belirten bir konuşma yapmıştı. Hattâ, Trump'ın eyaletin en büyük kenti Minneapolis'teki bu konuşmasından bire bir alıntılarsak; "Eyaletinize sizin bilginiz, sizin desteğiniz ve sizin onayınız olmadan çok sayıda Somalili mülteci geliyor ve bazıları daha sonra IŞİD'a katılıyor ve aşırılıkçı görüşlerini tüm ülkemiz geneline ve tüm dünya geneline yayıyorlar."
Gerçekten de, bu konuşmaya verilecek en güzel yanıt, iki yıl sonra Minnesota'yı temsilen Müslüman bir kadının, Somalili bir mülteci olan Ilhan Omar'ın Kongre’ye seçilmesiyle sandıktan geldi.
Bir "dezavantajlı grup" olarak kadınların siyasette artan ağırlığı
Sosyal medyada, "kadınların siyasette artan ağırlığından" bahsedince; daha doğrusu herhangi bir alanda kadınların başarısının öneminden söz edince, muhakkak (en az) bir erkekten, "kadınların ne ayrıcalığı var" gibi bir tepki geliyor. Bunu bizzat hep yaşıyorum. Ve hattâ, asıl ayrımcılığın kadınların başarısının vurgulanması olduğu da öne sürülüyor.
Bu tarz tepkilerin kendisi (ve hiç şaşmaz biçimde veriliyor olması), kadınların neden dezavantajlı gruplar arasında yer aldığının kanıtı gibi...
Bir yandan, yaşama "maraton koşusunun gerisinden" başlamak zorunda kalan dezavantajlı tüm grupların haklarını aramak için daha sıkı mücadelesi ve iğneyle kuyu kazar gibi olsa da kazanılan haklar söz konusu. Öte yandan, "reaksiyoner," softalığa sıkı sıkı yapışan ve ayrımcılığı, ırkçılığı bir hak sanan bağnazların sesi de yükseldikçe yükseliyor. Bu bahsettiğim bağnazlığın, softalığın hiç öyle dinle falan da alakası yok; düpedüz dar görüşlülük, bencillik ve dünyada tek hak sahibi olan kendisiymişçesine bir şımarıklıktan söz ediyorum.
Siyasette "merkezin parçalanması" diye bahsettiğimiz mesele de, tam da "açık fikirlilik" ve "dar kafalılık" arasındaki ayrışmadan kaynaklanıyor. Bu uzun soluklu politik dönüşümü, daha önce, Avrupa'da merkez siyasetin oy kaybı ve Yeşil partiler ile aşırı sağ popülist hareketlerin merkezden aldığı oylarla yükselişini P24'te, "Popülizme Yeşil Panzehir" yazısında tartışmıştık.
ABD ara seçimleri penceresinden bakınca belki de, daha uygun niteleme, "Popülizme gökkuşağı panzehir" demek olacaktı...
ABD seçimlerinde, kadınlar açısından birçok ilk yaşandı; ancak bununla beraber "katmerli" dezavantajlı gruplardan siyahî kadınlar, yerli kadınlar, Hispanik kadınlar, Asyalı kadınlar, eşcinsel kadınlar, genç kadınlar açısından da ilkler gerçekleşti. Artık ABD Kongresi'nin bir değil, iki tane 29 yaşında kadın temsilcisi var. Yaşamını güçlükle kazanan, daha "(ilk) kanapesini yeni alan" Alexandria Ocasio-Cortez ile beraber yaşıtı Abby Finkenauer da, "en genç temsilciler" olacaklar.
Ayrıca, Colorado'da ABD'nin eşcinsel kimliği açıkça dile getiren ilk valisi Jared Polis seçimden zaferle çıkanlar arasında. Bu başarıdan sonra, Pulitzer ödüllü Denver Post gazetesinde, "Jared Polis'in uzun süredir beraber olduğu partnerine nasıl hitap edeceğiz" başlığıyla manasız bir haber yayınlanması bile, toplumdaki bariyerlerin "beton doğasına" işaret ediyordu.
Dünyada, tüm toplumlarda densizlik, duyarsızlık, kaba sabalık "kültürü" elbette ki, siyasette bu tarzın "geçer akçe" hâline gelmesi nedeniyle çarpan etkisiyle güçleniyor, yayılıyor. ABD'de, Trump'ın rastgele bir basın toplantısına denk geldiğinizde, "Bu ne aptalca soru", "Aptal", "Korkunçsun", "İğrenç","Akıllan da gel" gibi sözleri saçtığına tanık oluyorsunuz.
Trump'ın seçim sonuçlarına yönelik "hayalkırıklığının" acısını çıkardıkları, "ezebileceği zayıf halka" gibi gördüğü gazeteciler oldu malûm. Ara seçim sonuçları belli olduktan sonra, basının ilk karşısına çıktığı toplantıda Trump'ın CNN muhabiri Jim Acosta'ya karşı takındığı aşağılayıcı tavır dünya gündemine konu. Ancak, Acosta gibi aşağıladığı başka bir muhabir daha oldu toplantıda: PBS'in Beyaz Saray muhabiri Yamiche Alcindor.
Alcindor, Trump'a "Milliyetçiyim" açıklamasıyla ilgili bir soru yöneltti. Trump'ın bahsettiği milliyetçiliğin, "Beyaz Milliyetçiliği" ile ilintisini sorgulayan Alcindor'un aldığı yanıt, "ırkçı" olduğu yönündeydi.
Siyah bir kadın Yamiche Alcindor.
Ve Trump'ın, kürsüsünün üzerinden aşağı doğru bakarak, onu ırkçılıkla suçlaması çok tipik bir "aşırı sağ popülizm" tavrı. O az önce bahsettiğimiz "kaba sabalık" kültürü, işte tam da ayrımcılığı, aşağılamayı, gücü zorbalığa dökmeyi elastikleştirip sıradanlaştıran; günlük bir refleks olarak "densizliklerini" teşhir eden "erk sahiplerinden" dalga dalga toplumlara yayılıyor.
Trump'ın Alcindor'a çemkirmesi, siyah kadınlara, siyah kadın gazetecilere karşı 24 saatlik bir zaman diliminde sergilediği üç saldırgan tavırdan biri. Fransa'daki Birinci Dünya Savaşı anmaları için yola çıkmadan önceki basınla soru-cevap seansı esnasında da Trump, CNN Beyaz Saray muhabiri Abby Philip'i "Aptal soru sordun, aptal" diye azarladı. Gene aynı esnada, punduna getirip başka bir siyah kadın gazeteciye, April Ryan'a da durduk yerde laf attı. Trump'ın, Ryan'ı "loser" (ezik) diye nitelemesi "sistematik saldırganlıktan" başka birşey değil elbette.
Bir tür "ezme özgürlüğü", "ezme hürriyeti" kültürü de niteleyebiliriz. Hep var bu kültür; hep vardı hep de olacak.
Yaşamı düşüncesizce, başkalarına zarar mı veriyorum, incitiyor muyum, ne yapıyorum diye düşünmeden zorba, kaba, yontulmamış içgüdü ve duygularla yaşayanlar... Kendinin eksiklikleri, yanlışları, tutarsızlıklarını hiç farketmeyip, başkalarını yok sayarak, ezerek, taciz ederek hayatını geçirenler...
Biraz bu tutarsızlık ve kendinden bîhaberlik kültürüne ayna tutmak gerek; en iyi ayna da, sırtını dönüp kendi yolunda güçlenerek oluyor. Zira o zaman, zorba kültürü kendiyle başbaşa kalıyor, geride kalıyor.
İşte onun için, dezavantajlı kimliklerden insanların ABD Kongresi’ne seçilmesi; tam bu dönemde bir "gökkuşağı" açtırmak, açtırılması önemli, sevindirici, heyecan verici. Unutmayalım ki, tarihte de günümüz dünyasında da trendler, akımlar bir yerde kalmıyor, adeta kılcal damarlarla her tarafa yayılıyor. Zorbalıkların yayılması gibi, incelikler ve zariflikler de, "şövalye ruhu" da kendi kendini çoğaltıyor. Tabii, kadın ve her türlü dezavantajlı kimlikten şövalyelerin merhametli, cefakâr ve "şifakâr" gücüyle.