Gündem

Sinan Çetin: PKK silahları bırakıp Meclis'e girsin

Sinan Çetin, BDP'li vekillerin el üstünde tutulması gerektiğini söylerken 'PKK dağdan inecek, Meclis'e girecek. Bunun başka da çaresi yoktur' dedi

22 Eylül 2012 16:11

Yönetmen Sinan Çetin, Kürt sorununa ilişkin olarak hafta içinde "Git PKK'yı satın al, bu konu kapansın" şeklindeki açıklamasının ardından "Meseleyi çok adilane konuşacaksak şudur: PKK dağdan inecek, Meclis'e girecek. Bunun başka da çaresi yoktur. Yani Kürt halkını temsil ettiğini söyleyen bir silahlı örgüt varsa, bu örgütün silahlarını bırakıp parlamentoda konuşarak hak talebinde bulunması lazım. Bu durumda BDP vekillerini hapsetmekten, cezalandırmaktan söz etmek bu problemin çözülemeyeceğini anons etmektir. BDP milletvekilleri bizim tek umudumuz. BDP milletvekillerine kötü davranmamak, onları el üstünde pamuklarla taşımak, gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız. Eğer bu savaşı bitirmek istiyorsak" dedi.

Radikal Gazetesi'nden Ezgi Başaran'a konuşan Sinan Çetin, BDP'li milletvekillerinin tek umut olduğunu kaydetti. PKK'nın da silah bırakıp Meclis'e girmesi gerektiğini savundu.

Ezgi Başaran'ın Radikal gazetesinde "BDP'li vekilleri pamukla taşımalı" başlığıyla yayımlanan (22 Eylül 2012) söyleşisi şöyle:

 

BDP'li vekilleri pamukla taşımalı

 

Yönetmen Sinan Çetin hafta içinde “Hiç askerlik yapmamak için 1 milyon dolar ödemeye hazır bir sürü insan var benim tanıdığım... 10 gün askerlik 500 bin dolar, 20 günlük 200 bin dolar, 1 aylık 100 bin dolar, 2 aylık 10 bin dolar falan diye gider liste... Biz hesapladık, 33 milyar dolar yapıyor. Git PKK’yı satın al, konu kapandı” dedi. Tam olarak ne demek istediğini anlamak için buluştuk.


Birtakım rakamları toplayıp belli bir miktar para hesaplamış, bu miktarla PKK’nın satın alınabileceğini söylemişsiniz. Nasıl oluyor?

Hesap basit. 300 milyar dolar civarında bu savaşa harcanmış. Bu miktar onun yerine doğunun zenginleşmesine harcansaydı, Van Viyana olurdu, Şırnak Şikago olurdu, Hakkâri de Helsinki olurdu. Yani çok basit bir şeyden bahsediyorum. O parayı silaha harcayacağımıza memleketimize harcayalım.
 

Hakkâri’yle Helsinki arasında ekonomiden öte fark yok mu sizce?

Elbette oradaki demokratikleşme atılımlarının yapılması lazım. Kürtlerin kendi kimliklerini ve dillerini yaşamak gibi son derece masum talepleri var. Ve Türk devletinin burada ciddi suçları var. JITEM cinayetlerinden tut, insanların kafalarına sıkılarak tarlalara atılmasına kadar git. PKK da Kürtlerin haklı isyanlarını bir silahlı talebe oturttu.
 

PKK haklı bir talebi savunuyor mu diyorsunuz?

Artık değil.


Ne zamandan beri değil?

AK Parti’nin bölgedeki reform çalışmalarını görmezden gelemeyiz.
 

Hangi reformlardan söz ediyoruz tam olarak?

Doğuya yapılan yatırımları görmezden gelemeyiz, kimseye haksızlık etmeyelim.


Hayır, siz Kürtlerin haklı talepleri var dediniz ya, o anlamda ne tür reform çalışmaları yapıldı…

Ben şu kendimi ifade etme konusunda netliğe kavuşmak istiyorum. Yani doğunun demokratik haklarının verilmesi ve zenginleştirilmesi bu meselenin çözümüyse, bunu niye yapmıyoruz? Benim sorum bu kadar basit.


PKK’nın satın alınmasından kastınız neydi? Kamulaştırma, özelleştirme gibi bir şey mi?

Doğunun demokratikleşmesi ve zenginleşmesinden bahsediyorum. Bunlar olunca PKK argümansız kalır. Helsinki, Şikago, Viyana gibi olmuş şehirlerde kimsenin dağa çıkacak hali yok.


AK Parti’nin görmezden gelinmemesi gereken reformları niye PKK’yı argümansız bırakamadı sizce?

Görüşme kanalları tıkandığı için sıkıntı oluyor. Birisinin bu görüşme kanallarını açması lazım. Geçen gün televizyonda bir CHP milletvekilinin (Haluk Koç’un Oslo çıkışından söz ediyor – EB) Başbakanımızın PKK’yla olan görüşmelerinin yargılanması talebinde bulunduğunu gördüm. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Biz zaten Başbakanımıza gidin, görüşün, bir mutabakata varın demiyor muyuz? Bizim toplum olarak ihtiyacımız olan bu değil mi? O da başbakan olarak gidip bu görüşmeleri yaptıysa, sen de muhalefet partisi olarak bunu bir suç fezlekesine dönüştürüyorsan bu mesele nasıl çözülecek? Ben bu meselenin açık açık konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Başbakan, neden Kürt halkının temsilcileriyle çıkıp televizyon büyük bir açıklıkla ve tane tane konuşmuyor? Muhalefet bunu sormalı mesela. Ama onun yerine elinde bir kâğıt tutmuş, görüştükleri için biz yargıya gideceğiz diye tehdit ediyor.
 

Başbakan da BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kalksın diye “Yargıya talimat verdim” dedi. Onu duydunuz mu?

Buna tamamen karşıyım. Meseleyi çok adilane konuşacaksak şudur: PKK dağdan inecek, Meclis’e girecek. Bunun başka da çaresi yoktur. Yani Kürt halkını temsil ettiğini söyleyen bir silahlı örgüt varsa, bu örgütün silahlarını bırakıp parlamentoda konuşarak hak talebinde bulunması lazım. Bu durumda BDP vekillerini hapsetmekten, cezalandırmaktan söz etmek bu problemin çözülemeyeceğini anons etmektir. BDP milletvekilleri bizim tek umudumuz. BDP milletvekillerine kötü davranmamak, onları el üstünde pamuklarla taşımak, gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız. Eğer bu savaşı bitirmek istiyorsak.
 

Sizin şu para hesabınıza dönmek istiyorum. Profesyonel orduya geçilsin, o profesyonellerin de maaşları askere gitmeyenlerden toplansın mı demek istediniz?

Aynen öyle. Sokağa çıkalım; askere gitmek isteyenler ve istemeyenler diye soralım. Isteyenler el kaldırır. Onlar da yurt savunmasını gönüllü yapacaklarsa, yüksek maaşla ödüllendirilmesi gerekir. Benim sunduğum çözüm bir bakıma bedelli askerlik çözümü. Askere gidenlere yüksek maaşı gitmeyenlerden aldığınız miktarla karşılayacaksınız.
 

Parası olmayan ve askere gitmek istemeyenler ne yapacak?

Çalışır kazanır. Benim öneri paketimde 10 bin dolara kadar inen bir opsiyon var.


10 bin dolar birçoğumuz için çok para Sinan Bey!

5 bin dolarlık da yaparız paketi, önemli değil.
 

Neyse ben uzatmayayım, siz buyrun devam edin…

Önemli olan askere gitmek isteyenin bunu bir meslek olarak algılaması. Askere gitmek istememek de doğal bir hak olmalı. Tabii ki aslında en iyisi dünyadaki bütün orduların kapısına kilit vurmaktır.


Bu paketinizin neresinde duruyor PKK?

PKK’nın argümanlarını satın alalım diyorum ben. Yani ne istiyorlar; kimlik sorunu, demokratik haklar, parlamento, af… Satın alalım derken, onların durduğu balkonu kaldırmaktan söz ediyorum. Çünkü o balkonda oturdukça şunu söylüyorlar: Demokratik haklarımız verilmediği için silaha sarıldık. Öyleyse o haklarını verirsin ve oranın zenginleşmesini sağlarsın, problemi satın alırsın. Ama demokratik hakları verip de zenginleştirmezsen yine olmaz. Her türlü melanetin nedeni fakirliktir. Çözüm bu kadar netken, niçin uygulanmıyor?
 

Sanıyorum son 10 yıl için bu soruyu iktidardaki partiye sormak lazım…

Ben sana bir şey soracağım. Insanlık aklını mı yedi acaba? Savaşın ve silahların bu sorunu çözemeyeceğini 30 yılda anlamadık mı? Acaba negatif milliyetçilik gözlerimizi kör mü etti? Halbuki başka şeyler düşünmek lazım. Örneğin Van müthiş bir turizm merkezi olabilir. Ama herhalde devlet organizasyonu özgür fikirleri ele geçiriyor ve Türkiye’yi bir milliyetçi argümanların içine hapsediyor. Yani karanlığa doğru yol alıyoruz şu anda.
 

Okuyucu açısından kolaylık olsun diye baştaki sorumu yinelemek istiyorum ki karışıklık olmasın. Size PKK haklı talepleri mi savunuyor dedim, siz ‘Artık değil’ dediniz. Ama ardından söyledikleriniz ‘Artık değil’e tam uymadı. Yeniden cevap vermek ister misiniz?

Artık değil dedim çünkü artık JITEM yok. Artık insanların kafasına kurşunlar sıkılarak tarlalara atılmıyor. Benim bıraktığım yerde Başbakanımız gülümseyerek, büyük bir olgunlukla açılım sürecini başlatmıştı. Uzun süredir film çektiğim için takip edememiş olabilirim.
 

Başbakan’ı 2005 yılında bir Diyarbakır mitinginde bırakmış olabilir misiniz en son?

Öyle mi? O kadar oldu mu? Işte sonra ne oldu, ben de bilmiyorum. Niye durdu açılım bilmiyorum.
 

Peki artık ‘kafamıza kurşun sıkılıp tarlalara atılmıyoruz’ diye bir halkın şükretmesini beklemek nasıl bir şey?

Çok haklısın. Bunlar verilen haklar değildir. Hayat, hürriyet ve mülkiyet hakkı hükümetler tarafından verilmez. Insanların doğuştan gelen haklarıdır. Kimsenin bize yaşama hakkı vermesine ihtiyacımız yok. Bu hukukta çok önemli bir konu. Dediğin doğru. Kürtlerin kendi dillerini konuşması, öyle eğitim alması tartışılması abes şeyler.
 

Şehit anneleri bu filmi benimserse

 

Yeni vizyona girecek filminizde Çanakkale Savaşı’nı bir annenin gözünden anlatıyorsunuz, öyle mi?Evet. Bir anne rüyasında çocuklarının Çanakkale Savaşı’nda birbirini öldürdüğünü görür. Kocasına anlattığında, “Saçmalama, biri Manchester’da, diğeri madenlerde çalışıyor” yanıtını alır. Kadın, “Hayır rüyalarımda görüyorum” der ve cebinden küçük oğlunun fotoğrafını çıkarır. “Sen bana yalan söyledin, işte bak askerde” der. Kocası da “Sen üzülmeyesin diye anlatmadım” der.