Gündem

Silvan'da sokağa çıkma yasağı kalktı, yıkım ve isyan kaldı: Barış gelecekse evim feda olsun, ama bu zulüm yeter!

4 gün süren sokağa çıkma yasağında birçok ev ve işyeri kullanılamaz hale geldi

06 Ekim 2015 22:20

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde Cuma günü sabah 06.00'da ilan edilen sokağa çıkma yasağı, dün saat 17.30'da sona erdi. Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra, yaşanan yıkımın boyutları da gözler önüne serildi. Konak, Tekel ve Mescit Mahallelerinde hasar görmeyen ev kalmazken, bazı evlerin içine giren özel harekat polislerinin ev eşyalarını tahrip ettiği iddia edildi. Bazı yerlerde roket parçaları halen dururken, sokaklarda da çok sayıda boş kurşun kovanı var.

Evrensel Cumhur Daş ve Fırat Topal, yasağın kalkmasının ardından ilçedekilerle görüştü. Yaşanan yıkımı belgeleyen Evrensel muhabirleri, ilçedeki durumu şöyle aktardı:

"Sokağa çıkma yasağının bitmesi ile birlikte Silvan’da hasar gören ev ve iş yerlerinde temizlik çalışmaları başlarken, gazetemize konuşan Silvanlılar, yaşananları vahşet olarak değerlendiriyor ve adalet istiyor. “Ölümle, kanla başkanlık olmaz” diyen Silvanlılar, “Adalet olamayan yerde kardeşlik de olmaz” diyor.

 

“Barış gelecekse evim feda olsun. Ama yaptıkları bu zulüm yeter"

 

Sekiz kişilik Cihangir ailesinin evi büyük hasar görmüş durumda. Duvarlarda çok sayıda kurşun deliği var. Evde neredeyse kullanılabilecek eşya kalmamış. Makbule Cihangir “Barış gelecekse evim feda olsun. Ama yaptıkları bu zulüm yeter. Adalet istiyoruz” diyor. Altı çocuğu olduğunu söyleyen Cihangir, “Bir çocuğum kalp hastası. İki kere kalp ameliyatı oldu. Onun endişesinden 25 gün önce köye gittik. O zaman da olaylar vardı. Sokağa çıkma yasağı kalkınca evimizi görmeye geldik. Hiçbir şeyimiz kalmamış. Ben nereye gideyim? Bu devlet bizi nerede yaşatacak? Bu kış ortasında çadır mı açayım? Özel harekat girmiş eve, her yeri dağıtmışlar. Şimdi iyi ki gittik diyorum. Yoksa buradan canlı çıkamazdık. Bizi kurşuna dizerlerdi” şeklinde konuştu.

“Nerede adalet” diye soran Cihangir, “Bir tahta oturacak, diye bütün insanları yok edecek. Bu Türkiye böyle olmaz. Onlara bir şey olmuyor. Olan halka oluyor. Barıştan başka bir şey istemiyoruz. Evim yok olmuş. Evim barışa kurban olsun. Yeter ki barış gelsin” diyor.

 

“Ben bu evi yapana kadar neler çektim..."

 

Mahallede dolaşırken Ömer Yeniad evine davet ediyor bizi. Evine atılan roket parçalarını gösteren Yeniad, “Roket atıldığında komşumla evdeydik. Korkudan koridorda bekliyorduk. Çatışma iki saat sürdü. Sonra polisler bir sürü küfür edip gitti” diyor. Evinin her yanında kurşun izi olduğunu söyleyen Yeniad, “Ben bu evi yapana kadar neler çektim. Benim şimdi 87 bin TL borcum var. Ömrüm gurbette geçti. Devletin bizi koruması gerekirken, bizi öldürmeye çalışması… Söylenecek bir şey yok. Burası yabancı bir ülke değil ki? Böyle olunca ben seninle, batıdaki insanla kardeş mi olurum” diyor.

Huzur bulamadıklarını ifade eden Yeniad, “Devlet müzakere yapıp, huzur getireceğine bizi bu hale sokuyor. Ne oluyorsa bize oluyor. Devlet buraya barış getirse böyle mi olurdu? Ben bu ülkenin vatandaşıyım. Vergimi veriyorum. Bakkaldan aldığım ekmekten, çalıştığım işten vergim kesiliyor. Benim verdiğim vergiden devletin özel birlikleri maaş alıyor. Adam buraya geliyor vatanın sahibi oluyor, ben ise vatanın haini oluyorum. Evimin içinde bunu yaşıyorsam nerede huzur bulacağım. Artık Suriyeliler gibi Avrupa ülkelerine göç etmek istiyorum. Birilerinin çıkarı için hepimiz bu halleri yaşıyoruz” diyor.

Deniz Bozkur ise bizi bir akrabasının evine davet ederek, eve isabet eden bir mühimmatın Remzi Mirzaoğlu isimli yakınını yaraladığını söylüyor. Evin bahçesinde otururken bir patlama olduğunu söyleyen Bozkurt, “Remzi bahçedeyken eve havan topu düşüyor. Parmağı kopuyor, vücudunda çeşitli yaralar oluyor. Geç saatte sırtlanarak hastaneye götürülüyor. Halen tedavi altında. Amcam da yaşlı makineye bağlı yaşıyor. Elektrikler kesilince o da rahatsızlanıyor. Hastaneye götürüyorlar. Bu durumun vahşetten başka tarifi yok. Bunu kınıyoruz” diyor.

 

 

 

"5 gündür buradaki odunlarım yanıyor, yasağın ilk günü devlet yaktı burayı"

 

Silvan’da yaşananlar nedeniyle esnaf da büyük zarar gördü. Odun deposu olarak kullandığı alanda 220 ton meşe odununun yandığını söyleyen Nusret Aktarlı, “5 gündür buradaki odunlarım yanıyor. Doğru söyleyeyim yasağın ilk günü devlet yaktı burayı. Zararımız çok büyük, perişan olduk. 4 gün dışarıya çıkamadık. Her şeye rağmen barış, huzur istiyoruz” diyor.

Silvan’daki Mevlana Lokantasının içine ise bomba düşmüş gibi. Tüm camları parçalanan ve malzemeleri kullanılamaz hale gelen lokantadaki hasar ciddi boyutlarda. Lokantada çalışan Ömer Yasak, “Biz burada evimize ekmek götürüyorduk. Bunun adı vahşettir. Biz savaş istemiyoruz. Hepimiz kardeşiz. Bunu yapanın, bunun emrini verenin IŞİD’den farkı yok. İnsanlık ölmemiş olsa bunları yaşamazdık. 4 gün evde üzerimize kurşunlar, bombalar yağdı. Batıda bir saat sokağa çıkma yasağı ilan edilse herkes isyan eder. Batıdakiler de artık sesimizi duysun. Onlar da bu işe bir dur desinler” şeklinde konuşuyor.

"Ölümle, kanla başkanlık olmaz"

 

Sokakta görüştüğümüz Hacı Şerif ise adaletin ve kardeşliğin böyle olmayacağını ifade ederek “Ölümle, kanla başkanlık olmaz. Adaletli olursan Allah sana bir şeyler yazar. Ama maalesef o adaleti ne Başbakandan ne Cumhurbaşkanından gördük. Adalet olamayan yerde kardeşlik de olmaz. Benim yaşım 80. Kürt milletine düşmanlık bir yere vardırmaz seni. Onca yıl geçti nice gençler öldü, bitiremediler. Biz kardeş miyiz? Ben öldükten sonra ölümü polis aracının arkasında dolaştırınca nasıl kardeş olalım? Saygı lazım. Ama ölüye bile saygı yok. Asker de olsa, gerilla da olsa acımız birdir. İki ciğerden de yanmamız lazım. Ama maalesef bunlar paranın peşine düşmüşler. Ama buna da bir şey kalmaz” diyor.