Şırnak’ın Silopi ilçesindeki Karşıyaka Mahallesi’nde 3 Mayıs günü zırhlı polis panzeri bir eve girip evin karşı duvarına kadar gitmiş, o sırada odada uyuyan 6 yaşındaki Furkan Yıldırım ve 7 yaşındaki Muhammet Yıldırım ezilerek yaşamını yitirdi.
Silopi’de polis zırhlı aracının girdiği evde ölen 2 çocuğun annesi Nesime Yıldırım, “Polisler çocuklarımın altında kaldığı betonu kaldırmaya yardım etmediler. 5-6 polis ‘Bir şey yok korkma’ diyorlardı” diye o anları anlatırken, babaanneleri Ayşe Yıldırım ise, “Biz çocuklarımızın cenazelerini kaldırırken polisler çay ve kahve içiyordu” diye konuştu.
Yaşamını yitiren çocukların annesi Nesime Yıldırım, yaşananlarla ilgili Dihaber’e konuştu.
“Allah’ın verdiği bela güzeldir, zalimlerin değil” ifadelerini kullanan Yıldırım, “Üç çocuğum ile yan odadaydık. Aniden yüksek bir sesin gelmesiyle yerimden kalktım. Odaya yöneldiğimde bütün duvarın yıkıldığını ve çocuklarımın altında olduğunu gördüm. İnleme sesleri yükseliyordu. Betonu kaldırdığımda Muhammet’imi gördüm. Daha sonra Furkan’ı da komşularımız kaldırdı yerden” ifadelerini kullandı.
Panzerin eve girmesi sonrasında kaçarak uzaklaşan polisleri gördüklerini söyleyen Yıldırım, “Polisler de oradaydı. Betonu kaldırmamda yardım etmediler. Sadece ‘Bir şey yok korkma’ diyorlardı. Nasıl bir şey yok? Ciğerim yandı. Evimiz yıksalardı keşke ama ciğerimi yakmasalardı. Devletin böyle yapmaya hakkı var mıydı? Dar sokakta ne işleri vardı? Beş ya da altı polis araçta vardı ama bir kişiden bahsediyorlar” dedi.
Hastaneye gittiklerinde polislerin kötü muamelesinin devam ettiğini söyleyen Yıldırım, “Çocuklarımı görmek istediğimi söyledim. Silahları bize doğrultarak, ‘Eğer bir şey yaparsanız silah kullanırız’ dediler. Hem çocuklarımız öldürüyorlar hem de silahlarını bize doğrultuyorlar. Vali de gelip ‘Kader’ diyor. Ben sağ olduğum sürece bunun peşini bırakmayacağım” ifadelerini kullandı.
Yaşamını yitiren kardeşlerin babaannesi Ayşe Yıldırım da, ölüme ve sonrasındaki açıklamalara tepki göstererek, şunları söyledi:
“Bunu yapanların yanına kâr kalmasın. Biz cenazelerimizi kaldırırken, evin yakınındaki polisler çay ve kahve içiyordu.”