Veysel Ok / P24
Silivri Cezaevi'ne kaçıncı gelişim, tam hatırlamıyorum. Kürt medyasından gazeteciler KCK Davası’nda tutuklandığında birçok kez Silivri yollarına düşmüştüm. Ne yazık ki Türkiye değişmedi, değişmiyor. Cezaevleri hâlâ haber yaptıkları için tutuklanan gazetecilerle dolu. Ziyaret edilmesi, dayanışma gösterilmesi gereken nice gazeteci var. P24 olarak cezaevinde bulunan gazetecilerle dayanışma ziyaretlerimiz, Can Dündar, Erdem Gül, Mehmet Baransu, Cevheri Güven ve Murat Çapan ile başladı.
Cezaevleri öyle bir yere dönüştü ki, sil baştan bir gazete çıkaracak kadar meslektaşımız burada tutuklu. Genel yayın yönetmeninden sorumlu müdürüne, muhabirinden köşe yazarına her kademeden gazeteci esaret altında.
Türkiye’de gazetecilere baskı tarihinin önemli bir dönemini, gazetecilerin hukuk mücadelesini çok iyi anlatan, Can Yayınları’nın yeniden bastığı üç kitabın birer kopyasını götürdüm yanımda, tutuklu beş meslektaşımıza P24 adına vermek için: Sabiha Sertel’in otobiyografisi Roman Gibi, Zekeriya Sertel’im anıları Hatırladıklarım ve Sabiha-Zekeriya Sertel’in 4 Aralık 1945’teki Tan Matbaası baskınında tutuklanmalarıyla başlayan süreci anlattıkları Davamız ve Müdafaamız. Belki de verebileceğimiz en anlamlı hediyeydi bu kitaplar. Zira gazetecilik hep baskı altındaydı bu ülkede, gazeteciler hep yargılandı. Basın ve ifade özgürlüğü mücadelesi hiç bitmedi. Büyük bedeller ödedi gazeteciler ama hiçbir zaman susturulamadılar. Kitapları Silivri’de beş meslektaşıma verirken öğrendim; Can Dündar önsöz yazacakmış kitaplara ancak son dönemin sıcak gündemleri nedeniyle zaman bulamamış.
“Hukuk biraz daha bekleyebilir, muhabbet önemli”
Cezaevi’ndeki görüşmelerimiz Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile başladı. Erdem, güler yüzüyle geldi görüşme kabinine. Selamlaştık, sarıldık. Güçlüydü, neşeliydi. Bu aynı zamanda bir avukat görüşmesiydi ama hiç hukuk konuşmadık. İkimiz de olanların hukukla açıklanamayacağının farkındaydık. Muhabbet ettik, gazetecilikten konuştuk. “Hukuk biraz daha bekleyebilir, muhabbet önemli” diye yazdı defterime Erdem Gül.
Erdem Gül’ün ve Can Dündar’ın ilk cezaevi deneyimiymiş. Erdem ‘’biz hâlâ çaylağız’’ diye tanımladı bu durumu. Kurallara, oradaki yaşama alışmaya çalışıyorlardı. Tutuklu olarak cezaevi deneyimi yeni olsa bile aslında çok iyi biliyor cezaevi duvarlarını Erdem. 12 Eylül’den, babasının cezaevi anılarından bahsetti. Tahir Elçi’nin öldürülmesi etkilemişti Erdem’i. Her şeye rapmen neşeyle, muhabbetle, sevgiyle ayrıldık.
Can Dündar: Tutukluluğu fırsata çevireceğim
Cezaevi yönetimine verdiğim listedeki ikinci kişi Can Dündar’dı. Haklılığı yüzünde güçlü bir ifade olarak yansımış, kendinden emin bir şekilde, her zamanki tok sesi ile merhaba diyerek kabine girdi Can Dündar. Şıktı, güçlü görünüyordu, son dönemlerin en iyi haberlerine imza atmıştı, gazetecilik yapmıştı, bunu biliyordu. Tutuklu kalma durumu uzun sürmese, şu anki durumdan memnun bile olacağını söyledi. Yorulmuştu, yıpranmıştı dışarıda. Kitap yazmayı düşündüğünü, tutukluluğu bir fırsata çevireceğini söylüyordu.
“Her gazeteci bir gün mutlaka tadacaktır denilen zehri tatmaktayım. Kariyerimin bir parçası. Şimdilik fazla bir şikâyetim yok” diye anlattı durumu Can Dündar daha sonra P24’ün mektubuna cevaben yazdığı notta. Tek derdi vardı Can Dündar’ın, Erdem Gül ile görüşemiyordu. Aynı odada kalmak istiyordu. Yönetimden cevap bekliyordu. Bizlere en esaslı mesajı tutuklu gazetecilerle olan dayanışmanın süreklileşmesi, güçlenmesiydi. Dayanışmaya devam edeceğimizi söyleyerek vedalaştık Can Dündar’la.
Ardından, Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven girdi kabine. Belki de hukuk konuştuğumuz tek görüşme oldu bu. Sulh Ceza Hâkimliklerinin hukuksuz kararlarından uzun uzun bahsettik. “Savunmanın nafile bir gayretten ibaret olduğu Sulh Ceza Makinesi’nin dişlileri” olarak betimledi Cevheri Güven bu hukuksuz mahkemeleri. Cezaevindeki ödül sisteminden bahsetti. Kurallara uyarsan ödül verildiğini, bunun takdirinin de cezaevi yönetiminde olduğunu söyledi. Ödül deyince para pul anlamayın. Çocukları, eşi ile görüşme saatinin 10 dakika daha uzaması, telefon ile konuşma hakkının artırılması gibi temel haklar bunlar. Cezaevinde hak, ödül diye pazarlanıyor tutuklulara. Çoğu zaman da kurallara uyulsa bile, bu hakları kullanmaya izin veren bir yönetim yok cezaevlerinde.
Gazeteciler arasında 'su borusu sohbetleri'
Diğer odalarda kalan gazetecilerle ortak kullanım alanları yok. Cevheri Güven de bu yüzden görüşemediklerini söyledi. Avlulardaki su borularından sohbet etmeyi deniyorlarmış. Başarılı bir yöntemmiş. Herkes kendi avlusunda su borusunun önünde seslerini diğer avlulara iletiyor. Sohbete bir kez Can Dündar da katılmış. Hatta bir ara su borusu sohbetleri nedeniyle soruşturma açılmış. Savcı avlularda boruları görmeye, keşfe gelmiş. Oysa ortak alan ve sosyalleşme her tutuklu için kanuni bir hak. Neşeyle, kahkaha ile anlattı Cevheri komik ama bir o kadar trajik olan bu su borusu teftişini.
Cevheri ile görüşme bittikten sonra Murat Çapan geldi görüş kabinine. Her zamanki gibi çok sakin, çok güçlü görünüyordu. Spora başlamıştı. Cezaevine alışmıştı artık. Onunla da hukuk konuşmadık. Bir haberden bir aydır tutuklu olmanın hukuki bir gerekçesi yoktu. Hukuksuzluğu anlatmanın gereği de yoktu. Kitaplardan konuştuk. Ailesinden konuştuk. Gün be gün tutuklu gazeteci sayısının artmasının bizleri korkutmaması gerektiğini, haber yapmaktan, gerçekleri yazmaktan vazgeçilmemesinin önemini anlattı.
10 aydır tutuklu, suçun iddianamesi yok
Son görüşmeyi ise Mehmet Baransu ile yaptım. Baransu on aydır tutuklu. Tutuklu olduğu soruşturmanın hâlâ iddianamesi yazılmamış. Neyle suçlandığını bilmiyor. Dosyada gizlilik kararı olduğu için aleyhindeki delilleri göremiyor. Artık deneyimli bir tutuklu olduğunu söylüyor. Yeni gelenlere yardımcı olduğunu, spor yaptığını, Kur’an okuduğunu söylüyor. Hakkındaki onlarca ceza davasına savunma hazırlıyor. Hakkındaki suç isnatlarıyla Can Dündar hakkındaki isnatlar arasında benzerlik kuruyor. ‘’Amaç gazetecilere haber yaptırmamak’’ diye anlatıyor durumu.
Erdem, Can, Baransu, Cevheri ve Murat... Gazetecilik yaptıkları için tutuklular. Devletin ‘’menfaatleri” yerine halkın haber alma hakkıyla ilgilendikleri için tutuklular. Mesleklerinin hakkını verdikleri için tutuklular. Hepsi de umutlu, güçlü, kendisinden emin. Mesleklerinin gereğinin yaptıklarının farkındal. Bizlerden de umutlu olmamızı istiyorlar. Gazeteciliğin suç olmadığını anlatmamızı istiyorlar. Dayanışmayı artırmamızı istiyorlar.
P24 yöneticileri olarak yazıp imzaladığımız mektupları da götürmüştüm yanımda. Cezaevindeki meslektaşlarımız defterime kısa birer cevap yazdılar. Silivri’den bizlere, sizlere ilettikleri bu mesajları da aşağıda aynen paylaşıyorum.
Erdem Gül'ün mektubu
Hasan Abi, Ahmet Abi, Yasemin ve Doğan'a,
Hapisliğin, Ahmet Hakan'ın saymasına göre, 13. günündeymişiz. Dolayısıyla henüz çok çaylağız. Can'ın da benim de daha önce hapisliğe ilişkin en küçük bir deneyimimiz yok. Ben, babamdan bilirim 12 Eylül günlerinde. Ama hapislik tecrübesi babadan oğula genetik olarak geçmiyor. Avukat arkadaşımız geldi. Çok sağolsun. “Hukuki” konularda konuşmamız beklenir ama benim için çok iyi bir sohbet oldu. Hukuk biraz daha bekleyebilir. Muhabbet önemli.
Hepinizi çok dostça, en içten duygularla selamlıyorum.
Rahatım, tüy kadar hafif duygular içindeyim. İçerisi emniyette. Kaygım dışarıdakiler için.
Erdem Gül 08/12/2015
Can Dündar'ın mektubu
Sevgili Doğan
Yasemin
Hasan Abi
Yavuz
Murat
Veysel
Sibel
Metin,
Mektubunuzu aldım. “Her gazeteci bir gün mutlaka tadacaktır” denilen zehri tatmaktayım. Kariyerimizin bir parçası... Şimdilik fazla bir şikayetim yok; T24'ü izleyememekten başka...
En kısa zamanda çıkıp kavuşabilmeyi umuyorum. Hepinize selam sevgiler.
07/12/2015 Silivri
Can Dündar
Cevheri Güven'in mektubu
Sevgili P24 gönüllüleri,
Kendini savunmanın nafile bir gayretten ibaret olduğu Sulh Ceza Makinesi'nin dişlileri her geçen gün yeni gazetecileri yutuyor.
Karşımızdaki gücün ne kadar ileri gidebileceğini öngörmek mümkün değil.
Ama özgür, bağımsız ve cesur gazetecilerin desteğini yıkmaya güçleri yetmiyor.
Rüzgarın farklı yönden eseceği günlerde değil, adaletin hakim olduğu günlerde buluşmak dileğiyle.
Cevheri Güven
Mehmet Baransu'nun mektubu
Bir avuç cesur yüreğe...
Hücrede nefes almanın her geçen gün zorlaştığı bugünlerde, mektubunuz bir nefes, umut oldu.
Cinayetlerin birbiri ardına işlendiği, Tahir'lerin kurşunlarla hedef yapıldığı, Can'ların, Erdem'lerin aramıza katıldığı bugünlerde, içeride olmanın mı dışarıda bulunmanın mı daha iyi olduğunun bilinmediği bu zamanda, özgürlüğe adım atacağımız günleri, haber peşinde koşacağımız anları sabırla bekleyeceğim.
Hasan Cemal, Yasemin Çongar, Doğan Akın, Veysel Ok, Sibel Oral, Yavuz Baydar, Metin Kıvanç Yener, Murat Şevki Çoban şahsında tüm P24 üyelerine çok teşekkür ediyorum.
Mektubunuz hücremin en görünür yerinde asılı duracak ve ben her gün o kıymetli satırları okuyup nefes alacağım.
Bugünler geçecek, gazetecilik, gazeteciler tekrar özgürlüğe kanat çırpacak.
Adaletin “Ben geldim” diyeceği gün tekrar buluşmak üzere..
Sevgiler,
Mehmet Baransu 08/12/2015
Silivri Zindanı F-Tipi Cezaevi A-3 8 Koğuşu