3 Temmuz 2011'de başlayan Şike davası süreci, 9 Ekim 2015'te Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım da dahil tüm sanıkların beraatıyla sona erdi. Şike davasında şahit olarak mahkemeye çağrıldığı için 'davaya müdahil olduğu' gerekçesiyle o dönem çalışmakta olduğu Sabah gazetesinden kovulan gazeteci Deniz Derinsu, "4 yılı aşkın süreç sonunda tarihi şike davasından herkes aklandı. Bir ben hariç" dedi.
Deniz Derinsu, blog sayfasında yayımladığı yazısında "Bana demişlerdi. ‘Bu ülkede herkesin yaptığı unutulur. Olan hep aynı insanlara olur. Gün gelir, bu şike davasının tek mağduru sen olursun’ Gerçekten de öyle oldu… Yazık" görüşünü dile getirdi.
Deniz Derinsu'nun blog sayfasında yayımlanan yazısı şöyle;
Temmuz 2011 – Ekim 2015… Tarihin bu süreci ülkemizde Şike Davası’yla anılacak. 4 yılı aşkın süreç sonunda tarihi şike davasından herkes aklandı. Bir ben hariç…
Adaletin verdiği son karar sonrası şikenin kumpas olduğu tespit edildi. Hapis yatan, yargılanan herkes beraat etti. Şimdi konuşulan kimin nasıl tazminat davası peşinde koşacağı…
3 Temmuz 2011 sabahı muhtemelen kolay kolay unutulmayacak. Şike var mıydı yok muydu? Ne boyuttaydı? Tüm bu sorular artık tarihe gömüldü…
Şöyle bir bakıyorum da… Elbette bu işten çok kişi zarar gördü, mağduriyet yaşadı. Ancak 2015 ekim ayı itibarıyla herkes yerinde devam ediyor. Yüce adaletin verdiği karara saygı duymak herkesin boynunun borcu. İtiraz makamları isteyen için hukuksal olarak vardır. Ben bunlara karışmam, karışacak bir bilgim de yok. Çoğu insanın yaptığı bilinçsiz ukalalığı ise hayatım boyunca benimsemedim. Tarzım olmadı.
Tek bir şey biliyorum. O da şike davası sonrası 2015 ekim ayı itibarıyla tek mağdur olarak ortada benim kaldığım…
O günlere kısaca dönersek… Olay patladı. 1 ay sonra ben şike davasına müdahil olduğum gerekçesiyle çalıştığım Sabah gazetesinden çıkartıldım. Yanlışım hatırlamıyorsam ama tek işinden olan gazeteci bendim. Ve şike davasına müdahil olduğum iddia edilmişti.
Oysa ki ben şike davasının hiçbir zaman içinde yer almadım. Yargılanmadım. Yalnızca bir kez şahit olarak çağrıldım. Altını çiziyorum, çağrıldım. Götürülmedim. Tek bir soru soruldu. Sonra da evime döndüm. Sonrası da olmadı…
Bu arada 5 Ağustos 2011 itibarıyla Sabah Gazetesi’nden çıkartıldım…
Gazetecilik etiğine aykırı davrandığım gerekçesiyle 10 yıllık tazminatım, çocuğumun rızkı bana verilmedi…
Doğal olarak yüce Türk adaletinin kapısını çaldım. Halen davam sürüyor. Hukuk okumadığım için anlayamadığım bir boyutlara geldi. Bu arada davanın ilk ayağını kazandım. Karşı taraf yargıtayda bozdu. Sonrasında kaybettim, ben yargıtayda bozdum. Ardından yine kaybettim. Şimdi yine yargıtayda. Kararı bekliyorum…
Bu arada şike davasında gelişmeler birbirini izledi ve benim davam sürerken şike dosyası kumpas olduğu gerekçesiyle iptal edildi…
Bu noktada benim durumum ne, anlamakta zorlanıyorum…
Israrla hep söyledim… Beni sevdiğim mesleğimden, ekmek paramdan, çocuğumun rızkından eden Sabah Gazetesi’nin tepesine yerleştirilen ve çıkışıma neden olan Serhat Albayrak’a hakkımı hiçbir zaman helal etmeyeceğim. Müslüman insan olarak bilinen Serhat Albayrak’ın bir çalışanın ekmeğiyle bu kadar kolay oynaması soru işaretidir. Üstelik bu şahıs çok istememe karşın asla benimle o zamanlarda konuşmamıştır…
Şimdi şike davası sona erdi. Öyle bir şey yokmuş…
Peki…
Ya ben ne olacağım?
Elimden alınan mesleğim…
Kaybettiğim 4 yılım…
Bunların karşılığını kim verecek?
Şike Davası spor medyasına ‘üstün’ kalemler kazandırdı… Usta yorumcular türedi… Bir çok insan bu süreçte farklı noktalara gelerek ciddi de paralar kazandı…
Peki benim durumum?
Niye ben bu işin tek mağduru oldum?
Olmayan bir davada yer almamış olmama karşın ben niye bedel ödedim?
Keşke bu ülke daha şeffaf olsa da birileri veya ben Serhat Albayrak’a bunları sorabilse…
Yüce adalete inancımı yitirmemek için sürekli bir gayret içindeyim…
Beklemeye hep devam ettim, hala bekliyorum…
Beni üzen noktalardan biri çok iddialı gözüken sektörümde de zaman zaman yaptığım çıkışlara cevap gelmemesi oldu… Yüzyüze geldiğimde ‘Hakikaten sana büyük ayıp edildi’ diyen bir çok belli yerlerdeki isim, ardından 3 maymunu oynayıp durdu…
Durumumu bilmeyen olduğunu sanmıyorum… Ama görmek isteyen hiç olmadı…
İnancımı kaybetmeden devam ediyorum… Başta Serhat Albayrak olmak üzere çok insana hakkımı asla helal etmiyorum… İyi Müslümanların bunu aslında kendine dert etmesi gerekir ya neyse…
Bu süreçte hep yanımda olanlar da oldu. Belki çok değiller ama kendilerini bilirler… Onlara müteşekkirim, hakkım da sonuna kadar helal olsun… Dilerim o insanlar yaşamları boyunca hep adaletle karşı karşıya yaşarlar… Haksızlıkla, zülumla, adaletsizlerle değil…
Bana demişlerdi.
‘Bu ülkede herkesin yaptığı unutulur. Olan hep aynı insanlara olur. Gün gelir, bu şike davasının tek mağduru sen olursun’
Gerçekten de öyle oldu…
Yazık …