Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, Ayasofya tartışmasında caminin statüsünün Atatürk tarafından neden değiştirildiği sorusuna yanıt aranması gerektiğini yazdı.
Ergin, "Takvimlerin 2020 yılının haziran ayını gösterdiği ve bütün dünyanın var gücüyle Koronavirüs COVID-19 salgını ile mücadele etmeye çalıştığı bir sırada Türkiye’nin gündemi birden Ayasofya’nın müze statüsünün değiştirilerek mekânın camiye çevrilip çevrilmeyeceği sorusuna odaklanmıştır." düşüncesini dile getirdi.
Ergin, "Meselenin daha bir süre sıcak bir şekilde gündemimizde kalacağı anlaşılıyor. Tartışma devam edecekse, Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesiyle birlikte kiliseden camiye çevrilen bu mekânın statüsünün 1934 yılında Atatürk tarafından neden değiştirildiği sorusuna da yanıt aramamız gerekir." görüşünü savundu.
Sedat Ergin'e konuşan Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Zafer Toprak, “1930’lu yıllarda Cumhuriyet projesinin önemli bir boyutu Türkiye’nin yeni insanını inşa ederken onun geçmişle bağını güçlendirecek açılımlardan geçiyordu. Atatürk de Türkiye’nin tarihini, geçmişini bu topraklardaki bütün uygarlıkları da kapsayan bir derinlik içinde görüyordu. Bu bakış, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan önce de Anadolu’da var olmuş bütün uygarlıkları, bu çerçevede Doğu Roma İmparatorluğu’nu da kapsayan bir bütünlük içeriyordu. O yıllarda arkeolojinin ve müzelerin önem kazanması çabaları hep bu bakış içinde değerlendirilmelidir. Müzeler bu bakışın önemli bir aracıydı. Ayasofya’nın müze yapılması kararı bu çerçevede görülmelidir.” dedi.
Toprak, “Atatürk bu adımı ‘Batı ne der’ diye atmamış, tümüyle kendi hümanist görüşü doğrultusunda hareket ettiği için bu kararı almıştır. Bu, kendi birikiminin, değerlerinin, felsefi bakışının bir yansımasıdır. Böylelikle, Ayasofya’yı insanlığın ortak mirasının bir parçası haline de getirmiştir.” ifadesini kullandı.
Ergin yazısında şunları kaydetti:
"Atatürk, Hıristiyan dünyası için büyük değer taşıyan bir yapıyı müze statüsüne sokarken bir bakıma Cumhuriyet’e vermek istediği kimliği de tanımlamaktadır. Bu, kendi baskın Türk ve İslam dokusunun yanı sıra o ülke topraklarında var olmuş bütün dinlere, kültürlere, uygarlıklara hoşgörüyle bakan, onlarla köprüler kuran bir kimlik olmalıdır.
Sonuçta Atatürk’ün bakışında, Sultanahmet Meydanı’nın bir tarafında Müslümanların ibadethanesi Sultanahmet Camisi ile meydanın hemen karşı tarafında Hıristiyanların kutsal gördüğü Ayasofya’nın bugün müze kimliğiyle karşı karşıya birbirlerine bakıyor olmaları, farklı dinlerin, kültürlerin bir arada var olabildiklerini, barış, karşılıklı saygı ve armoni içinde yan yana durabildikleri mesajını da içeriyor.
Muhtemel bir statü değişikliğinin Sultanahmet Meydanı’ndan dünyaya yayılan bu mesajı ne şekilde etkileyebileceğini etraflıca düşünüp tartmak durumundayız."
Yazının devamı için tıklayın