Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu, İçişleri Bakanlığı kararıyla görevlerinden alınan 3 HDP'li belediye başkanına dair bir yazı kaleme aldı. Karaalioğlu, "Türkiye’ye en çok lazım olan şey biraz daha demokrasiyken, ülkenin demokrasinin ilk dersi 'seçim'den sınıfta kalması karşısında ne diyebilirim?" tepkisini göstererek, "Mürekkebi kurumamış bir seçimi yok sayıp, belediye başkanlarını görevden almak doğru bir karar olmadığı gibi, seçim sistemi başta olmak üzere, hukuk, demokrasi ve en önemlisi de bir arada yaşama prensibine ağır bir darbe indirmek anlamı taşıyor" ifadesini kullandı.
Karaalioğlu'nun Karar'da "Hiçbir şey yapmayacaksak bari yapılmış olana dokunmayalım" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Yazının sabahında İçişleri Bakanlığı emriyle Diyarbakır, Mardin ve Van’ın HDP’li büyükşehir belediye başkanları görevden alındı. Okuyucularım da haklı olarak “Ne yapılacaksa bir an önce demiştin. İşte bir an önce yaptılar” diyerek yorum yazmakta gecikmediler. Birisi “Ne yapılacaksa bir an önce yapılsın dediniz daha yazınızın mürekkebi kurumadan mesaj alındı ve üç belediyeye kayyum atandı!!!!!” diyor. Bir başkası da “Sayın yazar hâlâ iktidardan hukuk adalet beklentisini” bir an önce“ olarak ifade etmesini artık saflık olarak görüyorum. KHK’lı diye mazbata verilmemesi hilesi ortadayken ve kayyum atandığı bir günde...” demiş.
***
Türkiye’ye en çok lazım olan şey biraz daha demokrasiyken, ülkenin demokrasinin ilk dersi “seçim”den sınıfta kalması karşısında ne diyebilirim? Okurlar haklıdır. Mürekkebi kurumamış bir seçimi yok sayıp, belediye başkanlarını görevden almak doğru bir karar olmadığı gibi, seçim sistemi başta olmak üzere, hukuk, demokrasi ve en önemlisi de bir arada yaşama prensibine ağır bir darbe indirmek anlamı taşıyor. Kürt siyasetinin temsilini önlemeye yönelik tek parti iktidarlarından bugüne her yolun denenmiş olduğu ve netice almak şöyle dursun, aksine gelişmelere yol açtığı aşikar bir politikanın bugün denenmeye değer bulunması tecrübe eksikliğidir. Devletin, Kürt meselesiyle yüzleşme ve terörle mücadele birikiminin gözardı edilmesidir.
“Terör ayrı Kürt halkı ayrı” diyoruz. Devlet de hükümet de bunu diyor. Buna rağmen, Kürt halkının bir önceki dönemdeki kayyum atamalarına rağmen yeniden ve yüksek oylarla seçtiği temsilcilerini görevden almak bu prensiple açıkça çelişmektedir. İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Başkanlığı’nın takip imkanlarının neredeyse sınırsız olduğu ortamda görevden alınan başkanların PKK ile ilişkilerini belgeleyip süreci en azından kanunileştirmek imkanı varken bu yolun ıskalanması da bir başka yanlıştır. Bir terör örgütü olan PKK’ya kaynak aktarılması asla gözardı edilemeyecek bir ihtimaldir ve kimsenin kabul edemeyeceği bir uygulamadır. Kanunen ispatlanması halinde de karara itiraz edilemezdi. Ne var ki ortadaki tablo, bir varsayımı esas alıyor ve bu prensibi desteklemiyor.
***
Türkiye’nin birçok önceliği arasında terörle mücadele ilk sırada geliyor ve gelmelidir. Ancak, seçilmiş belediye başkanlarını görevden almak tecrübeyle sabittir ki bu mücadeleye hizmet etmiyor. “PKK’nın eline koz veriliyor”demeyeceğim çünkü devletin işi bir terör örgütünün kozlarına göre davranmak değildir. Ancak, kayyum kararları sıradan vatandaşın, sokaktaki Kürdün aidiyet duygusunu ve demokrasiye olan inancını zedeliyor. Bu kararlar hoşnut edici olsaydı; vatandaşın kanaati, 31 Mart’a kadar kayyum eliyle yönetilen Diyarbakır, Mardin, ve Van’da seçim sonuçlarına yansımış olurdu. Böyle olmadı. Olmadığına göre, sandıkla didişmek yerine PKK ile siyasi planda mücadele etmek için, ortak değerleri zedelemeyecek başka yöntemler bulmak zorundayız.
Seçim sisteminin, ülke için ne kadar değerli bir sığınak olduğu ortadayken bu sistemi yaralayacak adımlardan uzak durulması gerektiği de bir başka gerçektir. Buradan hareketle yine safiyane, “Ne yapılacaksa bir an önce” diyorum ama olumlu istikamette birşey yapılmayacaksa bari yapılmış olana dokunulmasın kaydıyla…