Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, Kasım 2016'dan bu yana Edirne F Tipi Ceza İnfaz Kurumu'nda tutuklu.
Demirtaş, seçim kampanyasını cezaevinden yürütüyor. Eşi Başak Demirtaş, kendisini ziyaret için 20 aydır her hafta Diyarbakır'daki evinden Edirne'ye gidiyor.
BBC Türkçe'den Selin Girit, Başak Demirtaş'la bu yolculuğu, seçim kampanyasını ve seçim meydanlarında eşine yönelik yapılan açıklamaları konuştu:
Aslında zor ve sıkıntılı bir süreçti diyebilirim. Hayatımız buna göre şekillendi. Hayatımızda bir cezaevi gerçeği oldu ve bütün planlamalarımızı buna göre yaptık. Sıkıntılı ve zor bir süreçti ama işin bir de mücadele kısmı var tabii. Bu işin haklı mücadele kısmı.
Başta ailem, arkadaşlarım, tüm sevdiklerimiz ve tüm halkımızdan aldığımız moral, motivasyon, destek ve dayanışmayla az da olsa katlanılabilir bir hal aldı bu süreç. Zor bir süreç ama haklı olmak bütün bu zorlukların üstesinden gelmeniz için size güç verebiliyor.
Sadece ilk hafta dışında 20 ay boyunca her hafta gelebildim. İlk haftada Selahattin gelmemi istemedi. Önce bir cezaevi koşullarını bir göreyim dedi, sonra gelmemi istedi.
20 aydır her hafta ziyarete geliyorum. Biz Diyarbakır'dan Edirne'ye 1700 km yol yapıyoruz, sonra da 1700 km yolu geri dönüyoruz. Diyarbakır-İstanbul uçakla, sonra da Edirne'ye arabayla devam ediyoruz.
Aynı şekilde dönüyoruz. Toplam 3400 km yol oluyor. Edirne Türkiye'nin diğer ucu. Diyarbakır'a göre neredeyse en batı. Evimizin yanında herhangi bir yakın cezaevine de konulabilirdi Selahattin. Olması gereken buydu. Ama bu kadar uzak bir yere koymalarının sebebi sadece onu değil bizi de cezalandırmak. Hem aileyi cezalandırmak, hem halktan uzak tutmak. Siz sadece tutuklu bulunan kişiyi değil, onun ailesini, sevdiklerini, herkesi cezalandırıyorsunuz.
Sıkıntılar oluyor ama ben etrafımda çok daha zor durumda olan insanları da görüyorum. Bizim koşullarımız uygun ve gelebiliyoruz. Ama ben bir yıldır kızını göremeyen anne biliyorum. Duyduğum zaman çok üzülmüştüm. Çok zor bir durumdu. Ya da anneleriyle cezaevinde yatan bebekler var, ya da çocuklarından ayrı kalan anneler var, onları biliyorum.
Bu haksızlık, hukuksuzluk sadece bize, sadece Selahattin'e yapılmadı. Onun gibi binlerce insan da şu an haksız hukuksuz şekilde cezaevinde tutuluyor ve ailelerinden genel olarak kilometrelerce uzaklara götürülüyorlar.
Selahattin eş başkanlığı bıraktığı zaman insanlar acaba siyaseti tamamen bıraktı mı diye düşündüler. Bizim halkımızda, HDP'lilerde ciddi bir kaygıya da yol açtı. "Yapma, etme başkan!" diye.
Ama o bir görev devriydi. Böyle kalmayacağını biliyordum. Her alanda siyaset yapmaya devam edeceğini biliyordum. Ama bu kadar yakın bir tarihte, böyle bir baskın seçimde yeniden cumhurbaşkanı adayı olacağını düşünmemiştim.
Ama bir gün mutlaka olacağına inanıyorum, onu söylemeliyim.
Evet, evet. Çünkü Türkiye ondan iyi bir cumhurbaşkanı bulamaz. Her özelliğiyle, biliyorsunuz. Selahattin gerçekten bu ülke için çok kıymetli şeyler yapabilir. Bu ülkenin daha demokratik, daha barışçıl olmasını sağlayabilir, daha kardeşçe yaşamamızı sağlayabilir.
Selahattin biliyorsunuz çok yaratıcı bir insan. Bunu siyasette de kullanır. Çok iyi bir cumhurbaşkanı olacağına dair çok iyi özellikleri var. Şimdikilere göre de halkına faydalı olma açısından çok avantajlı.
Aslında bu kampanya biraz zorlu geçiyor. 7 Haziran seçimlerine ya da diğer seçimlere göre biraz daha zorlu ve sıkıntılı geçiyor. Çünkü biliyorsunuz altı tane cumhurbaşkanı adayı var. Bir tanesi devletin bütün imkanlarını kullanıyor. Diğer adaylar az da olsa seçmenlerine propaganda yapabiliyorlar, seçmenlerinin karşısına çıkabiliyorlar.
Ama diğer taraftan Selahattin dört duvar arasında, 12 metrekarelik bir alanda, bir hücrede diğer adaylarla bu koşullarda yarışıyor. Buna tam bir yarış da diyemezsiniz tabii. Ama Selahattin tutuklandığı ilk günden bugüne hiç pes etmedi.
Her şeye rağmen, bütün zorluklara rağmen 'Bunu nasıl aşabilirim, nasıl iyi olabilir?' onu düşündü. Tarihe geçecek bir cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası yürütüyor. İnanılmaz yaratıcı, inanılmaz çalışıyor. Ama cezaevi koşulları, koşullar eşit değil, adil değil.
Benim de bu süreçte sorumluluklarım arttı. Biz Selahattin'in dışarıda sesi, nefesi olmaya çalışıyoruz.
Selahattin ilk günden bugüne çok cesur bir politika izledi. Çok cesur bir siyasetçiydi. Cesareti çok etkili bir muhalefet yapmasını sağladı. Demokrasinin tam olmadığı ülkelerde etkili muhalefetin bedelleri de olabiliyor.
Selahattin bu bedeli özgürlüğüyle ödedi. 7 Haziran döneminde Selahattin ve HDP, parti olarak seçime girdi ve barajı aştı. AKP'nin tek başına iktidar olmasını engelledi.
Ben bütün bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman sebeplerin bunlar olduğunu düşünüyorum. Etkili muhalefet, cesur muhalefet ve iktidarın karşısındaki tek muhalefet diyebiliriz. 'Seni başkan yaptırmayacağız' cümlesi ve sonrasındaki mücadele bunların sebepleriydi.
Selahattin'in cezaevine girmesinin sebeplerine bakmak lazım. Selahattin haksız ve hukuksuz ve olmayan bir yargılamayla şu anda cezaevinde bulunuyor ve rehin tutuluyor.
Adil ve bağımsız bir yargı olursa Selahattin'in hemen çıkabileceğini düşünüyorum. Çünkü yargılandığı davalar, hazırlanan iddianameler hepsi düşüncelerinden, fikirlerinden ve parti kapsamında yaptığı etkinliklerinden ibaret. Bunlardan yargılanıyor Selahattin. Ama biliyorsunuz bizde şu an adil ve bağımsız bir yargı yok. Siyasetin baskısı var yargı üzerinde. O nedenle bu haliyle de biraz da siyasi gelişmelere bağlı diye düşünüyorum Selahattin'in dışarı çıkması.
Bu ne kadar aciz olduklarını gösteriyor ve ne kadar korktuklarını belki. Çünkü siyasetçinin işi insanları yaşatmaktır.
Demokratik bir ülkede, hele ki bir cumhurbaşkanı adayı seçmenlerine ölmeyi ve öldürmeyi vadedebilir mi? Bunu yaptı Erdoğan.
Bir taraftan hem çok demokratik bir ülke olduğunuzu iddia edeceksiniz, ama bir taraftan da kendi rakibinizi -ki rakip bile değil çünkü eşit koşullarda değiller Selahattin'le, sözünü söylemeyeceği, kamuoyunda cevabını veremeyeceği şekilde cezaevinde tutuluyor- ve siz meydanlarda onu ölme ve öldürme üzerine seçmenlerinize vaatte bulunuyorsunuz.
Çok korktuklarını da gösteriyor aslında. Demokratik bir ülke açısından çok vahim diyebilirim. Hele ki bir cumhurbaşkanı adayıysa, ona oy verecek insanlar bir daha bir düşünecekler.
Bir örnek vermek istiyorum. Selahattin yıllarca insan hakları savunuculuğu yaptı. O dönemde Sayın Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Siirt'te okuduğu bir şiir yüzünden yargılandı. Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten yargılandı ve ceza aldı.
10 ay ceza aldı. Selahattin o dönem insan hakları derneğiyle düşünceye özgürlük adı altında bir kampanya yürütüyordu. 6 ay kadar sürdü. Bu kampanyanın amacı düşünceye özgürlük suçundan yargılanan, tutuklanan, para cezasına çarptırılan insanlara destek olmaktı.
Kampanyanın etkinliklerinden biri de bir basın açıklaması şeklindeydi. İnsan hakları savunucuları mağdurların, düşünce özgürlüğünden yargılananların fotoğraflarını ellerinde tutuyorlardı. Bu fotoğraflar arasında çok sayıda şair, aydın, yazar vardı. Fikret Başkaya, İsmail Beşikçi, Yılmaz Odabaşı vardı, DEP'li milletvekilleri vardı. Doğu Perinçek ve Recep Tayyip Erdoğan da vardı.
Hatta Selahattin şöyle anlatmıştı. Sayın Erdoğan'ın fotoğrafı yanındaki arkadaşının elindeydi. Yani Selahattin'in elinde de olabilirdi. 90'lı yılların sonundan bahsediyoruz. O fotoğraflardan biri bugün Selahattin'e 'terörist' diyen, 'Başka aday mı bulamadınız?' diyen, 'Tutukludan cumhurbaşkanı adayı mı olur?' diyen Sayın Erdoğan'dı. Diğeri de 'Seçilirsem HDP'yi kapattıracağım' diyen Perinçek'ti.
Şunu anlatmak istiyorum: Selahattin'in mücadelesi o günden bugüne tutarlı bir şekilde devam etti ve herkes için devam etti. Tabii bu dramatik bir şey. Üstelik Selahattin hükümlü de değil.
Meydanlarda Sayın Erdoğan'ın bu tür söylemleri sıkça dile getirmesi tabii ki demokratik bir ülke açısından çok olağan ve normal bir durum değil. Yargısı devam eden bir insan var, masumiyet karinesi denen bir şey var, bugüne kadar tek bir ceza almadı.
Siz bir cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı olarak yargısı devam eden birini kendiniz yargılıyorsunuz. Yargı ne yapsın? Meydanlarda yargılıyorsunuz. Kötü. Ama bunların hepsini düzelteceğiz inşallah.
Eşimle ilgili endişelerim ilk günden bugüne hep vardı. Ama biz bu mücadeleye girdiğimiz zaman bir takım bedelleri olacağını biliyorduk. Bile bile girdik.
Herkes endişe ederse nasıl kurtaracağız bu ülkeyi, nasıl yürüteceğiz bu mücadeleyi? O yüzden birilerinin bu sorumluluğu alması gerekiyor. Endişelerim oluyor. Tabii ki eşim, çocuklarımın babası. Ama diğer taraftan da özgürlük mücadelemiz daha ağır basıyor.
Ben hep şunu da düşündüm. Ben daha fazla ne yapabilirim? Biliyorsunuz etkin siyaset yürütmüyorum. Ben daha fazla ne yapabilirim? Bunu hep düşündüm, düşünüyorum.
Benim de yapabileceğim şeyler var. Biliyorsunuz ben öğretmenim. Özellikle eğitim alanında hizmet vermek isterim. Ana dilde eğitim çok başlı başlına bir sorun. Ben 15 yıl köyde öğretmenlik yaptım. Ana dilde eğitim çocuklar açısından hem pedagojik hem psikolojik açıdan ciddi bir sorun.
Sınıf mevcutları çok kalabalık. Köylerde birleştirilmiş sınıflar var. Eşit bir eğitim yok. Okullar arasındaki nitelik farkı çok fazla. Bu alanlardaki mücadelemi ve çabamı fazlalaştırabilirim.
Bir de kadınlarla ilgili çok ciddi sorunlar var. Sokak ortasında katledilen, tecavüze, tacize uğrayan kadınlar var. Cinsel istismara uğrayan çocuklar var.
Fabrikalarda çalışıp emeği sömürülen kadınlar var. Kadınlar hayatın her alanında eşit ve özgür değiller. Belki bununla ilgili mücadele de yürütebilirim.
Umuyorum ki ne olursa olsun ülkeye huzur gelir, barış gelir, demokrasi gelir. Kim gelirse gelsin. Bunu tabii ki umuyorum ama cumhur ittifakının tek başına iktidar olmasını tabii ki istemiyorum.
Bu ülkenin faydasına olacak bir şey değil. Bütün gücün tek bir adamda toplandığı bir ülke hayal etmiyorum. Yaşam tarzlarımızdan yediğimize içtiğimize her şeyimize karışılan bir ülke hayal etmiyorum. Umuyorum ki Selahattin cumhurbaşkanı olacak.
Selahattin daha önce de insan hakları derneğinde yıllarca yöneticilik, hak savunuculuğu yaptı. Bizim mücadelemiz etkin politikayla başlamadı.
Mutlaka mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim mücadelemiz kazanma veya kaybetmeyle ilgili değil. O yüzden Selahattin her koşulda son nefesine kadar halkı için mücadele etmeye devam edecektir. Buna yürekten inanıyorum.
Selahattin tek başına bir şey yapmayacağını söylüyor. Çünkü ülkeyi düzlüğe çıkarmanın yolu buradan geçmiyor.
Zaten Selahattin'in bugüne kadar yaptıkları, pratiği de bunu gösteriyor. Hep birlikteyken bir şeyler başarabileceğimize inanıyor.
Selahattin ilkelere önem verir, orada belirlenen ilkeler nedir ona bakar. İlkeler demokratikse o ilkeler çerçevesinde destek verir. Kişilerden ziyade ilkelere daha çok bakacaktır.
Hayır, olmadı.
Ülkü Hanım bize geldi. Çocuklara bolca kitap almıştı, öğretmen olmasından da kaynaklı çok güzel kitaplar aldı. Ben çocuklara tatil için kitap alacaktım ama seçim yoğunluğundan fırsat bulamamıştım. Beni bu dertten kurtardınız dedim. Öyle bir güldük falan.
Ülkü Hanım'ın ziyaretini siyasetten çok insani ilişkiler açısından değerlendirmek çok daha doğru olur. Ülkü hanım bir kadın, bir öğretmen, bir anne. O yüzden siyaset dışında çok ortak konumuz vardı. Muharrem Bey'in de selamını getirdi.
Siyasette politikacılar arasındaki gerginlik ne kadar fazla olursa olsun, insani ilişkileri, saygıyı, sevgiyi elden bırakmamak gerekiyor. Ben bu tür ziyaretlerin daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum.