Özel Dosya

Savcı Ali Çakır: Erkek olsan çoktan vurulmuştun!

Yıllardır İstanbul adliyelerinde haber kovalıyorum. Bu nedenle çok sayıda hâkim ve savcı tanıyorum. Ancak, yüzlercesi arasından sadece biri beni korkutmayı başardı.

13 Ekim 2009 03:00

Yıllardır İstanbul adliyelerinde haber kovalıyorum.

Bu nedenle çok sayıda hâkim ve savcı tanıyorum.

Ancak, yüzlercesi arasından sadece biri beni korkutmayı başardı.

O da, şarkıcı Hülya Avşar’a soruşturma, yazar İpek Çalışlar'a “Latife” isimli kitabı, gazeteci Şamil Tayyar'a da Ergenekon haberleri nedeniyle davalar açan, son olarak Veli Küçük’ün ajandasından adı çıkan Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır…

Tanıştığımız günlerde, Bağcılar Adliyesi’nde “basın suçları”yla ilgileniyordu.

Çete liderliğinden hüküm giyen ve Ergenekon davasının önemli sanıkları arasında yer alan Sedat Peker hakkında yaptığım haberlerin neredeyse tamamına dava açtı.


Savcı'nın odasına alışamadım

İfade vermeye gitmek, sıkça tekrarladığım bir rutine dönüşmüştü. Yine de savcının odasına alışamadım. Duvarları süsleyen bozkurtlu takvimler, siyasi sembol anlamına gelebilecek süslemeler odada sergileniyordu.

Ali Çakır’ın hakkımda açtığı tüm davalar mahkemede birleştirildi. Duruşmalardan birinde, Milliyet’in o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü Hasan Çakkalkurt da, sanık sandalyesinde benimleydi. Artık Sedat Peker’in eşi olan genç avukat, göbek dekoltesi, milyarlık çantaları ve Bağdat Caddesi’ne özgü Türkçesiyle duruşmaya renk katıyordu. Sık sık “Müvekkilim yardımsever bir işadamıdır” diyor, parmağını sallaya sallaya bizi işaret ediyor ve üstüne basa basa “sanıklaaarrr…” diye devam ediyordu. Tek kelimeyle utanç vericiydi.


Silah var, ama silahsız örgüt!


2006 yılı Haziran ayının son günlerinde Sedat Peker’in bir numaralı sanık olduğu Kelebek Operasyonu’na ilişkin davada sona yaklaşıldı. Savcı Selim Berna Altay, mütaalasında aynen şunları söyledi:

Sanıkların ortak haksız menfaat temin etmek amacıyla çok sayıda cebir ve şiddet unsurları içeren suçlar işlemek niyeti altında bir arada bulundukları belirlenmiştir. Eylemlerinin şekilleri, hareket tarzları, toplumun değişik kesimleriyle kurdukları ilişkiler ve talimatı doğrudan doğruya Peker tarafından verilmemiş olan iki bar kurşunlaması haricinde, şiddet eylemlerinde dahi silah kullanılmamış olması, olaylar birlikte değerlendirildiğinde örgütlenmenin silahlı olmadığı, (son operasyonda) ele geçirilen 4 adet ruhsatsız ve bazı ruhsatlı tabancaların örgütün hedef ve amaçları doğrultusunda hazır bulundurulduğunun kabulüne yasal olanak bulunmadığı kanaatine varılmış, bu yönden ‘silahsız örgütlere’ ilişkin ceza maddelerinin tatbiki talep edilmiştir.”

Savcı cümlesini tamamladığında, tam bir şok yaşadım.

Gazeteye gider gitmez, dava dosyasını çıkardım, yeniden incelemeye başladım. Dosyada yer alan polis fezlekesine göre, 90’lı yıllardan günümüze kadar, Peker’e yönelik operasyonlarda 18 adet ruhsatlı silah, 61 adet ruhsatsız silah, 1183 adet mermi ve 7 av tüfeği ele geçirilmişti. Araladında adam öldürme, silah zoruyla adam kaldırma ve senet imzalatma suçları da cabası… Bu bilgileri içeren haberim, ertesi gün “İşte Sedat Peker’in silahsız örgütü” başlığıyla Milliyet’te yayınlandı.


Ali Çakır'dan bir soruşturma daha ve üzeri çizilmiş fotoğrafım


Çok geçmeden gazetemizin hukuk bürosundan aradılar ve Ali Çakır’ın hakkımda bir soruşturma daha açtığını söylediler.

Avukat arkadaşımla birlikte belirlenen saatte savcının odasındaydık. Savcı, biraz havadan sudan konuştuktan sonra arkasına yaslandı ve “Lube, bu adamlarla ilgili yazma artık. Bak sen erkek olsan çoktan vurulmuştun ha!” dedi.

Neye uğradığımı şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Gülümsedim, “Yok artık daha neler” diye geçiştirmeye çalıştım. Ali Çakır, elindeki dosyayı bana uzattı. Hakkımdaki şikâyet dilekçesine eklenen gazete kupürünü gösterdi. Bana ait fotoğrafın üzeri karalanmıştı. Elbette ki savcı, bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Ve benim de bilmemi istiyordu.

Nutkum tutuldu. Avukatımla göz göze geldik. Kısa bir sözlü ifadenin ardından yazılı ifademi sundum ve odadan çıktım.


Ve Sedat Peker davaları geri çekildi


Gazeteye döndüğümde hukuk bürosunu arayıp, tanık olduğum olayla ilgili dilekçe verilmesini istedim. Ve bir dilekçe hazırlanıp, savcılığa sunuldu. Etkisini de çok çabuk gösterdi.

Sedat Peker’in tecrübeli avukatlarından Şeyda Yıldırım, beni cep telefonumdan aradı ve “Sana açtığımız tüm davalardan çekiliyoruz. Bir daha böyle haberler yapma, biz de dava açmak zorunda kalmayalım” dedi. Ben de, “Bunun pazarlığını yapamayız. Ben haberimi yaparım, sen de istersen davanı açarsın” dedim. Ve öyle de oldu…

Üç yıldır “Ali Çakır” adı her geçtiğinde, o günü yeniden yaşıyorum. Son zamanlarda duyduklarıma işte bu yüzden şaşırmıyorum…

SAVCI ÇAKIR, 'ÇALIŞLAR'A VATANSEVER SORGUSU' HABERİ İÇİN NE DEMİŞTİ