Mahmut Hamsici
Paris
Paris'te yine 'gergin' bir Cumartesi günü. Sarı Yelekliler, haftalardır yaptıkları gibi yeniden şehrin merkezine 'inecekler'.
Lüks giyim markası Louis Vuitton'dan kahve zinciri Starbucks'a, küresel finans şirketi HSBC'den teknoloji devi Apple'a, küçük çaplı mağazalara kadar Paris merkezindeki birçok dükkânın camlarının önü bariyerlerle kapatılmış.
O kadar ki bazı bariyerler çelikten ve kaynakla birbirine monte edilip mağazanın önünü tamamen örtüyor. Sokaklarda dolaşan güvenlik güçlerinin sayısı artmış. Şehrin üzerindeki siyah bulutlar, ortamı daha da gergin hale getiriyor.
Gazete büfelerinin camlarında, 'Le Point' dergisinin, kapağında 'Fransız modelinin son günleri' başlığını attığı yeni sayısının devasa afişleri asılı.
Televizyonlar, Sarı Yelekliler'in gösterileri nedeniyle özel yayında. Uyarı üzerine, uyarı yapılıyor.
Yetkililer, önceki haftalarda ortaya çıkan şiddet görüntülerini engelleme peşinde.
İçişleri Bakanı Christophe Castaner, eylemlere karşı alınacak yeni tarz önlemlerden bahsediyor.
Louvre Müzesi dahil birçok turistik mekanın çalışmayacağı ve çeşitli yolların kapatılacağı tekrar tekrar duyuruluyor.
Bu arada aynı günlerde gösteri yapan liselilerin diz üstü ve elleri bağlı şekilde gözaltına alınmaları büyük tartışma yaratmış durumda.
'Beş benzemezlerin' ortak noktaları: Sıradan ve öfkeli
Sabah saatlerinden itibaren eylemciler toplanmaya başlıyor ve bütün ülke, başta Paris olmak üzere çeşitli kentlerdeki gösterilerin akıbetine kilitleniyor.
Eylemde nihai buluşma noktası, lüks dükkânları ve Zafer Takı'yla ünlü Champs-Élysées ancak farkı noktalarda toplanan grupların buraya yürüyüşü engelleniyor.
Bunun üzerine kalabalıklar eylemlerini, kent merkezinin birkaç farklı noktasında yapıyor.
Élysée Sarayı'na yürüyerek yaklaşık on dakika mesafedeki Madeleine Kilisesi önündeki kalabalığı takip ediyorum.
Ülkenin farklı kentlerinde, farklı sınıfsal, kültürel ve siyasal özellikleri taşıyan kitlelerin düzenlediği eylemleri tek bir noktaya bakarak genellemek zor ancak en azından kalabalık, Paris'teki eylemci kitlesine dair bir fikir veriyor.
Katılanların yarısına yakının üzerinde sarı yelekler var. Kimileri yeleklerin arka tarafına sloganlar yazmış.
Bazı yeleklerde uzun uzun talepler sıralanmış. Ucuz akaryakıt, asgari ücretin ve emekli aylıklarının artırılması, zenginlerden alınan 'Dayanışma Refah Vergisi' (ISF) yani servet vergisinin yeniden geri getirilmesi göze çarpan talepler arasında.
Yelekler arkasında en fazla tercih edilen yazı ise aynı zamanda en fazla atılan slogan: 'Macron Démission' yani 'Macron İstifa'.
Kitle, bir nevi 'beş benzemezlerden' oluşuyor. Çok büyük bölümünü orta yaşlı erkekler oluşturuyor ama gençler ve kadınlar da var. Çoğunluk beyaz Fransız ama Afrika ve Kuzey Afrikalı Arap dâhil göçmen kökenliler de var.
Hatırı sayılır bir bölümünün Paris dışından ya da Paris'in çevre mahallelerinden geldiği anlaşılıyor. Birçok gözlemci, başta sadece beyaz Fransızlardan oluşan Sarı Yelekliler'e son dönemde özellikle Paris'te göçmen kökenlilerin de destek vermeye başladığı görüşünde.
Nasıl topluca hareket edeceklerine dair tereddütlerine bakılırsa en azından hatırı sayılır bir bölümünün daha önce eylemlere katıldığını düşünmek zor.
Binlerce kişilik kitlenin hatırı sayılır bir bölümü herhangi bir sendika, siyasi parti ya da örgütün üyesi olmadığı ve siyasi görüşlerinde farklılık olduğunu tahmin etmek mümkün.
Örneğin çok açık ki, elinde Fransız bayrağıyla dolaşan ve her yanına gittiği kişiye muhabbetten sonra 'Vive La France' (Yaşasın Fransa) diyen yaşlı adamla, 'Macron İstifa' dışında hiçbir sloganı topluca atmayan kitleye kapitalizm karşıtı slogan attırmaya çalışan genç kadın, siyaseten farklı dünyaların insanları.
Ancak onları buluşturan çok kritik ortak noktalar var. Öncelikle neredeyse hepsi sıradan, 'küçük insanlar'.
Hepsinin eleştirdiği temel nokta ise Macron'un zenginleri kayırdığını düşündüğü ekonomi politikaları.
Keza Sarı Yelekliler'in talepleri de sosyal haklar üzerinde yoğunlaşıyor. Hazırlanan 42 maddelik talepler listesinde engellilere desteğin artırılmasından emeklilik yaşının düşürülmesine kadar talepler yer alıyor.
Bir diğer ortak noktaları ise öfkeli oluşları.
Tıpkı, hükümetin enerji dönüşümü adına, çevreyi en fazla kirlettiklerini düşündükleri büyük şirketlere vergi konusunda kolaylıklar getirirken kendileri için yaşamsal olan akaryakıta zam yapmasına duydukları öfke gibi, birçok hükümet politikasına yönelik bir öfke bu.
Ve bu, göz karartan bir öfke.
20 yıldan fazladır Fransa'da yaşayan ve Fransa'yla ilgili kitapları bulunan İngiliz gazeteci John Lichfield , son isyan dalgasını anlattığı Guardian'daki yazısına boşuna şu başlığı atmıyor: 'Paris sokaklarında hiç böylesine bir kör öfke görmedim'.
'Cam çerçeve indirmeye' farklı yaklaşım
Haftalardır, polisin göstericilere müdahalesi sırasında ortaya çıkan görüntüler, ülkede günlerdir tartışma konusu. Özellikle amatör kameralarla sokak aralarında çekilen görüntülerde bazı polislerin göstericilere topluca şiddet uyguladığı görülüyor.
Eylemciler tarafındaysa şiddete yaklaşım konusunda iki ayrı tutum bulunuyor. Sarı Yelekler'in temsilcileri büyük oranda dükkânlara saldırma, araçları ateşe verme, polise taş atma gibi eylemlere karşı. Hatta bunu yapanları yer yer uyarıyorlar.
Bazı medya organlarında olayları, kitlelerin arasına karışan 'aşırı sağ' veya 'aşırı soldan' 'kırıcıların' yarattığı belirtiliyor.
Ancak bunu meşru bulan bir eylemci kesimi de var. İsimlerini ve görüntülerini içermeden basına konuşan bu göstericiler, 'Paris merkezindeki her şeyin, kendilerinin karın tokluğuna yaşamasına neden olan zenginlerin temsilcisi olduğunu, dolayısıyla şiddetin meşru olduğunu' savunuyor. Polise taş atmalarını ise 'meşru müdafaa' olarak tanımlıyorlar.
Benim izlediğim kalabalık içinde de bazı eylemciler dükkânların camlarını kırmaya çalışıyor. Polisin biber gazıyla sürekli dağılıp sürekli yeniden toplanıyorlar. Bir kırılma sesi geldiğinde büyük bir gruptan alkış kopuyor. Ancak mağazaların bariyerleri çok güçlü girmek zor.
Gözümün önünde, 2005'teki banliyö isyancılarına benzeyen ve üzerinde sarı yelek bulunmayan 20-30 genç, lüks İtalyan moda markası Fendi'nin dükkânından içeri girmeyi başarıyor.
Saniyeler içinde topluca içeri dalan gençler, binlerce Euro değerindeki lüks ürünleri, bazıları mankenleriyle birlikte olmak üzere dışarı çıkartıp mağazadan uzaklaşıyor.
İlerleyen saatlerde, Opera Evi yakınlarındaki başka bir noktada bir aracın yakıldığını görüyorum.
Her şeyi anlatan duvar yazıları
Sarı Yelekliler'in eylemlerinin başlamasından bu yana Paris merkezinin dört yanda duvarlar sloganlarla dolup taşıyor. Yazılar silinse de her hafta düzenlenen eylemlerle yeni sloganlar kendine zemin buluyor.
Sadece duvarlar değil, mağazaların camları ve koruma bariyerleri de sprey boya taşıyan ellerin sevdiği yüzeyler. Sloganların neredeyse hiçbirinin altında bir imza yer almıyor.
Aslında duvar yazıları öfkenin kime yöneldiğini de ortaya koyuyor. 'Gezegen Yanıyor, Élysée Ne Zaman Yanacak?', 'Çalışmak Öldürür , Sigara İçmek Harap Eder', 'Élysée'yi Yakalım', 'Sonun Yakın Macron', 'Öfke Sarısı', 'Paris Yanıyor', 'Mutlu Noeller Macron', 'İsyan Etmekte Haklıyız', 'Macron Harakiri' ve son olarak sosyal medyada paylaşılan bir duvar yazısı: 'Kahrolsun Havyar Yaşasın Kebap'.
'Erdoğan bizi kınadı, dünyaya rezil oluyoruz'
Eylemler Cumartesi akşam saatlerine kadar sürüyor. Her ne kadar polis, bir önceki Cumartesine kıyasla kontrolü daha fazla sağlamış olsa da günü bilançosu binlerce gözaltı, onlarca yaralı, saldırılan onlarca dükkân ve araba oluyor.
Bütün gün olayları canlı yayınlayan televizyonlarda akşam saatlerinde bol bol yorumcu var.
Aslında Fransız uzmanlar dünyanın cevabını aradığı temel soruları ele alıyor: 'Sarı Yelekliler ne istiyor?', 'Macron'a ne olacak?' ve en önemlisi de 'Fransa Nereye Gidiyor?'
Televizyonda denk geldiğim bir yorumcu Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eylemcilere polis müdahalesini kınayan mesajını çifte standartlılık diyerek eleştiriyor ve sonra da 'Dünyaya rezil oluyoruz' diyerek kendi ülkesine de öfkeleniyor.
Bazı yorumcularsa eylemlerden yola çıkarak Paris İklim Anlaşması'nı eleştiren ABD Başkanı Donald Trump'ı fırsatçılıkla suçluyor.
Macron'un zor sınavı; Le Pen ve Mélénchon'un parlayan yıldızı
Fransız lider Macron hafta başında ulusa sesleniş konuşması yapıp, özeleştiriyi de içeren yatıştırıcı bir dil kullandı. Sokaktaki tepkiyi anladığını söyleyen Macron asgari ücrete 100 Euro zam ve 2000 Euro altındaki emeklilik maaşlarına kesinti yapılmayacağı sözlerini de verdi.
Peki, bunlar ülke sokaklarını sakinleştirecek mi?
Yapılan bazı araştırmalara göre halkın yarıdan fazlası, Macron'un açıklaması sonrası eylemlerin sonlanması gerektiğini düşünüyor.
Sarı Yelekliler içinde bundan sonrasında ne yapılacağına dair ise yoğun tartışmalar yaşanıyor. Ayrıca Fransa'da bu hafta da liseliler ayakta. Yani sular henüz durulmuş değil.
Aslında birçok Avrupa ülkesinde yaşanan Fransa'da da yaşanıyor ve merkezin çözülme süreci derinleşerek sürüyor. Avrupa'da İrlanda ve Portekiz gibi birkaç örneği saymazsak 'aşırı sağ' ciddi bir şekilde güçleniyor. Bazı ülkelerde ise aynı zamanda sosyal demokrasinin solu da güç kazanıyor.
Tam da merkezin temsilcisi olarak parlayan Macron ise Sarı Yelekliler'in isyanı sonrası ciddi bir kamuoyu desteği sorunu yaşıyor.
Kamuoyu araştırma şirketi Ifop-Fiducial'in 'Paris Match' ve 'Sud Radio' için yaptığı ankete göre Macron'a destek, yüzde 23'le şimdiye kadarki en kötü noktaya gerilemiş durumda.
Başbakan Eduard Philippe, yüzde 10 destek kaybedip yüzde 26 desteğe inmiş durumunda görünüyor.
Muhalefet cephesinde, 'aşırı sağda' görülen Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen'in oyunu yüzde 5 artırıp yüzde 33'e çıkardığı, 'aşırı solda' görülen 'Boyun Eğmeyen Fransa' hareketinin lideri Jean-Luc Mélénchon'un yüzde 1 gerilemeyle yüzde 34 desteğe sahip olduğu, kurucusu Nicolas Sarkozy olup liderliğini Laurent Wauquiez'in yaptığı Cumhuriyetçilerin ise yüzde 3 oy kaybıyla yüzde 20'de olduğu görülüyor.
'Le Point' dergisi son sayısında, Le Pen ve Mélénchon'un söylemlerinin, Sarı Yelekliler karşısında git gide daha fazla birbirine yaklaştığı yorumunu yapıyor. Dergi, servet vergisinin geri getirilmesinden Avrupa Birliği eleştirisine kadar birçok ortaklığa dikkat çekiyor.
Aslında birbirine zıt birçok politikası da bulunan iki hareketin önemli ortak noktalarından biri, taban olarak 'elitlere' değil 'sıradan insanlara' dayanmaları denebilir.
'Küçük insanlar' ve ülkenin kaderi
2017'de seçilmesi ardından Batı basınında Macron için yayımlanan analizlerde, Fransız liderin sadece ülkesinin değil, Brexit'le siyasi krizi derinleşen Avrupa'nın da liderliğine de aday olduğu vurgulanıyordu.
Amerikan 'Time' dergisi, 2017'de seçimleri kazanması ardından Macron'u 'Avrupa'nın bir sonraki lideri' kapağına taşımıştı.
Ancak bu cümlenin üzerine bir yıldız koyan dergi, fotoğrafın sağ alt köşesine de "Ama bunun için önce Fransa'yı yönetebilmeyi başarması gerekiyor" diye yazmıştı.
Fransa, tarihinde, 1789 devriminde 1871 Paris Komünü'ne, 1968 öğrenci isyanından 2005'teki banliyö ayaklanmalarına kadar, 'küçük insanların' sayesinde hem Avrupa'yı hem de dünyayı etkileyen, kimisi devrim aşamasına ulaşmış isyanların yazılı olduğu bir ülke.
Net bir ideoloji, örgütsel yapı ve stratejiye sahip olmayan Sarı Yelekliler isyanının sönüp sönmeyeceğini, siyasi olarak nereye evrileceğini (sağ otoriterlik, yeni bir sol yükseliş vs.) tahmin etmek çok zor.
Ancak hareket sönüp gitse dahi, küçük insanların sokak isyanlarıyla, ülke siyasetini etkilediği bir örnek olarak tarihe geçecek.