Ekonomi

'Sağlığa erişim kolaylaştı, sıra özerkleştirmede'

Akdağ, Tam Gün Yasa Tasarısı ve kamu hastanelerinde özerkliğe gidişi içeren Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarılarını anlattı.

23 Ekim 2009 03:00
Akdağ, Tam Gün Yasa Tasarısı ve kamu hastanelerinde özerkliğe gidişi içeren Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarılarını anlattı.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda gelinen noktayı değerlendiren Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'nin programla "yapılamaz" denileni yaparak önemli bir reformu gerçekleştirdiği inancını taşıyor. Akdağ'a göre programın en önemli başarısı, sağlık hizmetine erişiminin kolaylaştırılması. Referans'ın haberine göre,Akdağ, programın sektörün çeşitli kesimlerince eleştirilen aile hekimliği ve performansa dayalı döner sermaye konusunda ise uygulamaların arkasında durmayı sürdürüyor. Sağlığın finansmanı ile sistemin denetimine ilişkin sorularımızı ise yanıtsız bırakan Akdağ, sağlıkta dönüşüm sürecinde yapısal reformları gerçekleştirdiklerini ve sırada tamamlayıcı düzenlemelerin bulunduğunu kaydediyor.

Akdağ, Tam Gün Yasa Tasarısı ve kamu hastanelerinde özerkliğe gidişi içeren Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarıları'nın önümüzdeki dönemin öncelikleri arasında yer aldığını belirtirken, tamamlayıcı uygulamalara ilişkin de sinyalleri verdi. Sağlık hizmetine erişimin önünde halen çeşitli engeller bulunduğunu ve bunların giderilmesi için yapılması gerekenlerin başında hekim-hasta ilişkisindeki sıkıntıların ortadan kaldırılmasının geldiğini savunan Akdağ, sağlık kuruluşlarını özerk hale dönüştürerek, bu yapıları "kendine yeter" hale getirmenin bir diğer ana hedefleri olduğunu vurguluyor.
 
Tek çatı çok başarılı oldu

Akdağ, sağlık reformunun başarı listesinin ilk sırasına, "kamu kurum hastanelerinin bakanlık çatısında birleştirilmesi" ile "ilaçta KDV oranını düşürerek değiştirilen ilaç fiyatlandırma sistemi"ni yazıyor. Bu adımlarla vatandaşın sağlık hizmetine ulaşımının arttığını belirten Akdağ, acil sağlık hizmetlerini de 5 yılda 3 kat geliştirdiklerini ifade ediyor. Çok tartışılan ve şu an 30 ilde uygulanan aile hekimliğinin ise çağdaş sağlık anlayışının temel unsurlarından olduğunu savunan Akdağ, uygulamanın yıl sonuna kadar 59 ile ve 2010 sonuna kadar da tüm ülkeye yayılacağını bildiriyor. Hekimlerle sağlık çalışanlarının dert yandığı performansa dayalı ek ödeme sisteminin personele tatminkâr ücretler sağladığını söyleyen Akdağ, bu sistem sayesinde 2004 yılında kamuda çalışan 15 bin uzman hekimden muayenehanesi bulunan 11 bin hekimin yüzde 25'inin gönüllü olarak muayenehanesini kapattığına dikkat çekiyor.
 
Tam gün uygulaması mutlaka gerekli

"Bu sistem sayesinde aynı sayıda sağlık personeliyle 2 misli hastaya baktık" diyen Akdağ, tam gün uygulamasını da gündemlerinin ilk sırasına koyuyor ve şöyle diyor: "Sağlıkta atılan bütün adımların hedefine insanımızı koyduk. Bu hedef doğrultusunda uygulamaya koyduğumuz sağlıkta dönüşüm programıyla devrim niteliğinde birçok çalışma gerçekleştirdik. Ancak tüm bu çalışmalara rağmen vatandaşımızın yüksek standartta, etkili, adil ve kolay erişilebilir bir sağlık hizmetine tam anlamıyla ulaşmada halen sorunlar yaşadığını gördük. Bu nedenle sağlık hizmetlerinin kalite ve verimliliğini artırmak, bu hizmetin önündeki bazı yönlendirme engellerini ortadan kaldırmak, hekim-hasta arasındaki doğrudan para ilişkisine dayanan sisteme son vermek, muayenehane üzerinden sağlık kurumlarına sevk sistemini ortadan kaldırmak, hekim-hasta ilişkisinde güven duygusunu tesis etmek, tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetine daha kolay ve hakkaniyet içinde ulaşabilmesini sağlamak ve sayıca yetersiz olan sağlık personelinin üzerindeki iş yükünü adaletli ve dengeli hale getirebilmek için bu uygulamaya öncelik veriyoruz."
 
Cepten yapılan harcama azaldı

Akdağ, programla vatandaşların cepten yaptığı sağlık harcamalarının toplam sağlık harcamasına oranının da yüzde 30'dan yüzde 16'ya indiğini kaydederken, 2002-2007 döneminde vatandaşın genel sağlık hizmeti memnuniyetinin de 27 puanlık bir artışla yüzde 66.5'e çıktığını vurguluyor. Akdağ, "Aile hekimliği uyguladığımız illerde bu oran yüzde 85. Sağlık göstergelerimiz ve hasta memnuniyet sonuçları doğru yolda ilerlediğimizi gösteriyor" diyor. Koruyucu hizmetlerde gelinen nokta hakkında da bilgi veren Akdağ; çocukların aşılanmasında yüzde 78 olan oranın yüzde 96'ya, bebek ölümlerinin binde 29'dan binde 17'ye, anne ölümlerinin ise yüz binde 70'lerden 19'a indirildiğine dikkat çekiyor.

Tüm illerde açılan Kanser Tarama Erken Teşhis ve Eğitim Merkezleri'nin (KETEM) taramalarının önümüzdeki yıllarda yaygınlaştırılacağını kaydeden Akdağ, kanser teşhisi almış vatandaşların özel hastaneler dahil tamamen ücretsiz tedavi edilmesini sağlayacak kararlar aldıklarını belirtiyor. Akdağ, "Sağlıkta dönüşüm programıyla hemen tüm hedeflerimize ulaşmayı başardık. Yani yapısal reformlarımızı büyük ölçüde tamamladık, yeni dönemde sağlık sisteminde tamamlayıcı nitelikteki düzenlemelerimize devam edeceğiz" diye konuşuyor.

Uzmanlar dönüşüm programının risklerini değerlendirdi

Aşı harcamasındaki artış ciddi risk

Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer, yakın gelecekte aşı harcamalarının Türkiye'nin ana harcama kalemlerinden biri olacağı tehlikesine karşı uyarıda bulunuyor. Şu an domuz gribinde yaşananlara işaret eden Üçer, "Tüm dünyada ve Türkiye'de buna ilişkin korku senaryoları geliştirildi. Türkiye, ulusötesi aşı karteline, sahada uygulanmayan domuz gribi aşısı için yaklaşık 220 milyon euro ödeme yapacak" diyor. Türkiye'de aşı alanında "küresel güdümlü neoliberal politikaların" etkisiyle mevcut üretim teknolojisinin yenilenmediğinden bahseden Üçer, bugün ilaç pazarının yüzde 70'ine uluslararası şirketlerin hâkim olduğunu söylüyor. Üçer, "Yıllık ilaç, tıbbi teknoloji ve tıbbi malzeme ithalatı 7 milyar doları aştı. Bu alanlarda ihracatın ithalatı karşılama oranıysa yüzde 10'un altına geriledi. İlaç, biyoteknolojik ilaç, aşı, tıbbi teknoloji ve malzeme üretimi için kısa, orta ve uzun vadeli ulusal stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanması yaşamsal önem taşıyor" diye konuşuyor. Üçer, SSK'nın ilaç alımının terk edilmesiyle ilaç harcamalarının arttığına da dikkat çekiyor.
 
Türkiye pazarı çok çekici

Türkiye'nin ilaç pazarı olarak çok dikkat çekici bir büyüme gösterdiğini söyleyen Üçer, pek çok kesimin savunduğu "sağlığa daha fazla pay ayırmak gerek" görüşünü çok da doğru bulmuyor. "Sağlık harcamanız gelirinizle orantılı olabilir. Türkiye'nin sağlık harcamalarının milli gelire oranı da hiç fena değildir. AB ortalamasına yakın bir rakamdan bahsediyoruz" diyen Üçer, Türkiye'nin aslında sağlığa iyi para ayırdığını ancak kaynakları etkili kullanamadığını savunuyor. Tıp Kurumu'nun verilerine göre 2006 yılı rakamlarıyla Türkiye'nin ilaç tüketiminin ulusal gelirine oranı yüzde 1,7. Bu rakam, Amerika'da ise yüzde 1,5.
Üçer, sağlıkta dönüşüm sürecinde vatandaşın sağlık harcamalarının artacağını işin başından söylediklerini ifade ederken, "Devletin artan harcamaların altından kalkamayacağını, bu nedenle de ya teminat paketinin küçüleceğini ya da katkı paylarının geleceğini söylemiştik. Teminatı şu aşamada ellemediler ama katkı paylarının arttığını görüyoruz" diyor. Fark ücret gibi uygulamalarda da aslında kimi kurumlarda vatandaştan daha yüksek rakamların alındığını söyleyen Üçer, cepten ödemelerin ilerleyen dönem daha da artacağı sinyallerinin alındığını vurguluyor. Sağlığa erişimde geçmişe oranla kolaylıklar olduğu ancak orta ve uzun vadede sistemin iyi bir noktaya gitmediği görüşünü taşıyan Üçer, "Vatandaşların cepten ödemeleriyle, katkı paylarının artmasıyla, aşama aşama sağlık haklarını yitirecekleri bir süreç bulunuyor" diyor.
 
Sağlık hizmetinde istismar kolaylaştı

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sağlık İdaresi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehtap Tatar ise Türkiye'nin sağlık finansmanında geldiği noktanın sağlık politikalarından anlayan herkesin önceden beklediği bir yer olduğunu belirtiyor. Tatar, "Performansa dayalı ödeme sisteminin ve özel sektörden hizmet almanın en beklenen sonucu, hizmeti sunanların zaman zaman hastanın aleyhine çok ciddi sonuçlar doğurabilecek olan gereksiz hizmetleri vermesidir. Yetkililerin ‘gereksiz sağlık hizmeti veriliyor' yakınmalarını hiç anlamıyorum" diyor. Yeşil kartlılar gibi toplumun en çok sağlık hizmetine ihtiyacı olan ve bunun için imkânı olmayan nüfusuna sağlık hizmeti vermekte bir yanlış olmadığını vurgulayan Tatar; burada sistemin istismarı, gereksiz ve kötüye kullanım söz konusuysa buna önlem almak gerektiğini belirtiyor:

"Sağlık hizmetlerinde 'ahlaki tehlike' olarak adlandırdığımız konu sadece hizmeti sunanlar için değil, alanlar için de geçerli. Yani nasıl hizmeti sunanlar fırsat bulduklarında gereksiz hizmet veriyorsa, hizmeti alanlar da önlerinde finansal hiçbir engel olmadığında gereksiz hizmet talep ediyorlar. Hele bizim gibi sevk sisteminin olmadığı sistemlerde birey, normalde kendi kendine tedavi olacak bir hastalık için dahi üniversite hastanesine kadar gidebiliyor. Bu gereksiz talebi önlemek için geliştirilen yöntemlerden biri de hizmeti alanların katılımını sağlamak. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu, belirlenen katkı payının gerçekten hizmeti almaya ihtiyacı olanın başvurmasını da engellememesi."
 
Yetişmiş eleman eksiği var

Zaman zaman eski SSK sisteminin çok iyi olduğuna ve ilaç harcamalarını kontrol edebildiğine ilişkin yorumlar yapıldığından bahseden Tatar, "Evet SSK ilaca az harcıyordu ama SSK'lı kendi cebinden ödüyordu" diyor. Sistemin istismardan kaynaklanan boyutu için denetim mekanizması kurmanın ise güçlükleri olduğuna işaret eden Tatar, "Örneğin, bazı ülkelerde hekimin reçetesi takip ediliyor ve yazdığı ilaçların türü ve miktarı sorgulanıyor. Kullanım incelemesi yoluyla hekimlerin tıbbi uygulamaları sonuçları ile birlikte sorgulanabiliyor. Aynı şey diğer hizmet sunucuları için de geçerli. Örneğin hastaneler geri ödeme yöntemleri aracılığı ile kontrol ediliyor" diyor. Tatar, SGK yapısının en büyük zaafının ise sorumluluklarıyla uyumlu eğitimi almış eleman eksikliğinde yattığını savunuyor. Tatar, buna ilaçların geri ödemelerine ilişkin bir örnek verirken, bu kararların ekonomik değerlendirme yöntemlerine göre yapılması kararı alındığını ancak SGK'da bu alanda bilgi sahibi kişi sayısının çok az olduğunu belirtiyor.

Bakanlığın öncelikleri neler?


  • Tam Gün Yasası'nın çıkması
  • Aile hekimliğinin 2010 sonuna kadar yaygınlaştırılması
  • 27 ana bölgede 'sağlık kampusları' açılması
  • Anne ve bebek ölümlerinin daha aşağıya çekilmesi
  • Tütün, alkol ve tehlikeli madde kullanımının 2013'e kadar yüzde 25 azaltılması
  • Kamu hastane birliklerinin 2013'e kadar tamamlanması
Uzmanların kaygıları neler?

* Gerçek ihtiyaç sahibinin hizmete erişimi engellenebilir
* Aşı harcamaları ilaca rakip olabilir
* Cepten ödemelerde artışa dikkat
* Sağlık haklarının aşamalı kaybedilmesi tehlikesi var
* Hizmeti sunan kadar alanın da gereksiz hizmet talebine dikkat
* Daha fazla hekim eğitelim derken, nitelikten taviz verilmemeli
* Nasıl bir denetim mekanizması kurulacak