‘Mannheimer Morgen’ gazetesi Münih’teki uluslararası güvenlik
konferansını konu alan yorumunda karamsar bir tablo çiziyor:
“Siyasi aktörlerin Suriye’de silahların susacağına ihtimal
vermediklerini duymak son derece cesaret kırıcı. Moskova’nın
krize bakış açısı insanı şaşırtıyor Rusya, ‘Suriye ve Ukrayna
için en iyi çözümden yanayız, peki Batı ne yapıyor? Yaptırımla
yanıt verip bizi düşmanlıkla suçluyor’ diyor. Başbakan
Medvedev’in Batı’yı
saldırganlıkla suçlayıp yeni bir ‘Soğuk
Savaş’tan söz etmesi bu senaryoya uyuyor. Rusya’nın Avrupa’nın
sınırlarını tek taraflı değiştirdiği ve Suriye’deki savaş
suçlusunu askeri gücüyle desteklediği ise sümen altı ediliyor.
Bu açıdan bakıldığında Rusya çözümün değil, olsa olsa sorunun
bir parçası olabilir.”
‘Frankfurter Rundschau’ gazetesi yorumunda Batı’nın, krizlerin
üzerine körükle giden Rusya ile işbirliği yapmak zorunda
olduğuna işaret ediyor:
“Soğuk Savaş uyarısı Suriye ve Ukrayna’daki sıcak savaşları sona
erdirme şansını azaltıyor. Aynı şey Soğuk Savaş kavramını
kullanan Rusya Başbakanı Medvedev’in haklı olup olmadığı
tartışması için de geçerli. Batılı politikacıların Rusya Devlet
Başkanı Vladimir Putin’i kötülemeleri de yararlı olmaz. Nihayet
Putin İran ile nükleer anlaşmaya varılması için ABD ve Almanya
ile işbirliği yapmıştı. Bütün bunlar Rusya’nın bütün çıkar ve
davranış nedenlerinin Batı tarafından onaylanmasını gerektirmez.
Putin liderliğindeki Rus yönetimi eleştirilebilir ve
eleştirilmelidir de. Ancak Batılı devletler aynı zamanda Rusya
ile işbirliği yapmak zorundalar. Öncelikle Ukrayna krizinin sona
erdirilmesinde. Suriye krizinde olduğu gibi Ukrayna
anlaşmazlığında da, Batı’daki birçoğunun iddia ettiğinin aksine
bütün suç Rusya’ya yüklenemez.”
‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’ gazetesi Almanya içinde ve
Avrupa çapında tartışmalara yol açan mülteci politikalarına şu
satırları ayırmış:
“Berlin ‘açık sınırlar’
politikasının ne kadar çekici
olabileceğini tahmin edemediği gibi, Avrupalı ortaklarının bu
politikanın sonuçlarını paylaşmaya gönüllü olmadıklarını da çok
geç fark etti. Federal hükümetin son aylarda yaptığı kapsamlı
yön değiştirmeler de fayda etmedi. Şimdi Balkan rotası ve
Brenner boğazı üzerindeki ülkeler söz sahibi olmaya başladı. Bu
aynı zamanda da, Almanya’nın Avrupa’daki nüfuzunun bazılarının
sandığı kadar fazla olmadığını göstermesi bakımından Almanlara
verilmiş bir derstir. Angela Merkel hafta sonundaki AB devlet ve
hükümet başkanları zirvesini bir nevi ‘karar buluşması’ ilan
etti. Ancak cuma sabahı bambaşka bir Avrupa ile karşılaşırsak,
bu büyük sürpriz olur.”
‘Tagesspiegel’ gazetesi mülteci krizine çare bulmak için yapılan
önerilerin, savaştan kaçanları Avrupa dışında barındırmayı
amaçladığına işaret ediyor:
“Avrupa’nın kitle göçünün aşırı yüklenmesinden sakınmak için
çoğunluğun onayını bulabilecek bir formül üzerinde anlaşması
mümkündür. Ama bu formül Merkel’inki olamaz. Mültecilere
cömertçe kapılarını açan tek ülke Almanya. Başta aynı yolu
izleyen İsveç ve Avusturya mülteci sayısının çığ gibi artması
üzerine politikasını değiştirdi. Avrupa ülkelerinin ezici
çoğunluğu çözümü, iltica nedenleri ile mücadelede ve AB’nin dış
sınırlarının güven altına alınmasında görüyor. Ekonomik
nedenlerle gelenlere göç kurallarına göre davranılmalı, savaştan
kaçanlardan ise, kaçış güzergâhı üzerindeki kendi ülkelerine
daha yakın güvenli bir ülkeden geçmediklerini kanıtlamaları
istenmeli. Amaç, geri çevrilemeyecek olanların sayısını azaltmak
şeklinde özetlenebilir.”