Gündem

Rusya’nın 90 bin biyolojik silah uzmanı nereye gitti?

Rusya'da biyolojik silah uzmanı olan 100 bin kişi dünyaya dağıldı. Bunların sadece 10 binin nerede çalıştığı biliniyor.

20 Şubat 2009 02:00
Rusya'da biyolojik silah uzmanı olan 100 bin kişi dünyaya dağıldı. Bunların sadece 10 binin nerede çalıştığı biliniyor.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Doğanay, "Rusya'da biyolojik silah konusunda yetişmiş 100 binin üzerindeki teknik eleman dünyaya dağıldı. Ancak, bunların sadece 8-10 bininin nerede çalıştığını biliyorlar" dedi.

Doğanay, son yıllarda yaşanan olaylar sonucu "biyoterör eylemlerinin" gündeme oturduğunu söyledi.

Bütün sağlık, hukuk ve emniyet kurumlarının, afet planı ile uğraşan yöneticilerin biyoterör konusunu çok iyi bilmesi gerektiğini vurgulayan Doğanay, ülkelerin biyolojik silah programlarına 1800'lü yıllarda başladıklarını hatırlattı.

Bu programların 1900'lü yıllarda hızlandığını ve gelişerek devam ettiğini dile getiren Prof. Dr. Doğanay, sözlerini şöyle sürdürdü:

"1972 yılında itibaren biyolojik silah programları yasaklandı ama bu silahların ortadan kaldırılması 2000'li yılları buldu. Hala bu yasağa rağmen bazı ülkelerin biyolojik silah programlarına devam ettiği konusunda bilgiler vardır. Rusya'nın biyolojik silah programıyla uğraşan, özellikle viral etkenleri silahlaştırmak için uğraşan bir merkezi vardı. Burayı kapatarak, ilaç teknolojilerine yönlendirdiler. Bakteriyel etkenlerle, özellikle de şarbonla uğraşan bir başka laboratuvarlarını da kapattılar. Yalnız 100 binin üzerinde yetişmiş teknik elemanları dünyaya dağıldı. Bunların 8-10 binin nerede çalıştığını biliyorlar, ama kalanların nerede çalıştığına dair hiçbir bilgiye sahip değiller. Bunların bir kısmının El-Kaide ya da diğer terör örgütleriyle işbirliği kurduğu, bir kısmının da Libya, Suriye ve İsrail ile Güney Afrika'da illegal olarak çalıştırıldıkları yönünde istihbarat birimlerinin raporları var."

Biyoterör eylemlerinin sadece insanlara karşı yapılmadığını dile getiren Doğanay, bu eylemlerin hayvanlara karşı yapıldığında hayvancılığı, bitkilere yönelik yapıldığında ziraati çökerteceğini anlattı.

Korkusu eylemden daha etkili

Prof. Dr. Mehmet Doğanay, biyoterör eylemlerinin söylentisinin de önemli olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri verdi:

"2001'deki şarbonlu mektup olayından sonra İtalya'da şarbon laboratuvarı kuruldu. 250 binin üzerinde zarfı açarak, (bacillus anthracis) sporu aradılar. Dolayısıyla bir eylemin illa ölümle sonuçlanması şart değil. Korkusunun yayılmış olması önemli. Biyoterörde hedef sivil ve korunmasız toplumdur. Biyolojik savaşta ise hedef askeri toplumlardır. Ancak, mikroorganizmaların hedefini her zaman belirleyemezsiniz. Hastalık oluşmaya başladığı zaman bütün sivil topluma da yayılabilme olasılığı vardır."

En son çiçek vakasının 1977'de görüldüğünü belirten Doğanay, "Çiçek aşısı da zorunlu bir aşı değildir. Çiçek virüsünü temin etmek hemen hemen mümkün değildir. Yalnızca devlet eliyle yapılan terör eylemlerinde kullanabilirsiniz. Şarbon basilini ise kolayca üretebilir ve dağıtabilirsiniz. O açıdan şarbon basili terör eylemlerinde ilk sırada yer alıyor" diye konuştu.

Prof. Dr. Mehmet Doğanay, uluslararası kuruluşlarca sınıflandırılan mikroorganizmaların oluşturduğu hastalıklardan Türkiye'de endemik olarak bulunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Türkiye'de bu mikroorganizmalarla bir terör eylemi yapılsa, (Türkiye'de zaten şarbon hastalığı vardı. 2 tane daha olsa ne olacak) diye çok fazla bir korku yaratamazsınız. Fakat son yıllardaki olaylara bakacak olursanız kuş gribi gibi birtakım salgınlarda halkta çok ciddi bir hassasiyet oluşmuştur. Kamuoyunda hassasiyet oluştuktan sonra biyoterör eylemleri çok kolay yapılabilir."