Değer Akal
Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) Ortadoğu Programı Direktörü Joost Hiltermann, Rusya'nın İdlib'e kapsamlı askeri operasyon tehdidiyle, Türkiye'yi Esad ile masaya oturmaya zorladığını söyledi. "Erdoğan Esad'ı devirme iddiasını kaybetti” diyen Hiltermann, Türkiye'nin İdlib'teki "radikal ve cihatçı" gruplar nedeniyle de güvenlik tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu aktardı. Hiltermann DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Türkiye'nin sert itirazlarına, Batılı başkentlerin siyasi çözüm çağrılarına rağmen, Esad rejiminin muhaliflerin son kalesi olan İdlib'e askeri harekatı önlenemeyecek gibi görünüyor. Artık dikkatler, Esad üzerinde ağırlığını koyarak harekatın en azından sınırlandırılmasını sağlaması beklenen Rusya'ya çevrildi. Sizce Moskova ne yapacak?
Joost Hiltermann: Rusya, Esad rejiminin Suriye topraklarının tamamında kontrolü sağlamasını istiyor ve sıra muhaliflerin elinde kalan tek bölge olarak İdlib'e geldi. Rusya harekatın gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor. Ancak İdlib ile ilgili gerilimin azaltılması bölgesi mutabakatı nedeniyle Türkiye ve Rusya arasındaki müzakerelerde nasıl yol alınacağı gayet tabii ki önemli.
DW Türkçe: Peki bu müzakereler neye odaklanıyor?
Görünen o ki şöyle bir süreç işliyor: Rusya gerilimi düşürme mutabakatı bağlamında Türkiye'ye, El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir El Şam konusunda "hani bu işi halledecektin" diyor. Türkiye de "pek bir şey yapamadım çünkü gözlemcilerimizi ancak gönderebildik, ılımlı muhalifleri cihatçı kadrolardan koparmak kolay değil, biraz zamana ihtiyacımız var” diyor. Ankara, cihatçılara karşı askeri olarak harekete geçilmesi halinde bunların Türkiye'deki kentlerde, misillemeye girişmesi endişesini taşıyor. Türkiye'nin bu gruplarla anlaşması durumunda da bunları Türkiye'ye alması ve koruması gerekecek ki Ankara için bu da korkunç bir seçenek. Bu nedenle Türkiye Rusya'ya, "Bize zaman tanı, rejim harekatı başlatırsa o zaman Türkiye'ye göç dalgası olacak. Bunu istemiyoruz” diyor. Ancak anlaşılan Rusya "üzgünüz ama zaman doldu, rejimin İdlib'de hakimiyetini yeniden kurmasını istiyoruz. Bunu yapmak rejimin hakkı” diyerek baskıyı artırıyor.
DW Türkçe: Sizce Rusya'nın baskıyı artırma stratejisinin hedefi ne?
Rusya kapsamlı bir harekat olacağını söylüyor, rejime harekatı başlatarak, Türkiye'yi de Esad rejimi ile müzakere masasına oturtmaya zorluyor. Ankara rejimin artık kalıcı olduğunu anlamış olsa da henüz görüşmeye yanaşmadı. Rusya işte Ankara'yı buna zorlamaya çalışıyor. Rusya, AB'nin, Türkiye'nin, ABD'nin doğrudan Esad ile görüşmeye başlamasına büyük önem atfediyor, savaş öncesi statükoya dönülmesini sağlamak istiyor.
DW Türkçe: İdlib'e kapsamlı bir askeri harekatın insani felakete yol açabileceği, Türkiye'ye yeni bir mülteci akınıolabileceği endişesi dile getiriliyor. Bu endişelere katılıyor musunuz?
Rusların hedefinin bu olduğunu düşünmüyorum çünkü Rusya Türkiye ile ilişkilerinin kopmasını istemiyor. Kapsamlı bir askeri harekat değil, kapsamlı bir askeri harekat tehdidi gündemde. Bu yolla Rusya Türkiye'yi, Esad ile masaya oturmaya, ılımlı muhalifleri de rejimle uzlaşmaya zorlamaya çalışıyor. Çünkü cihatçıları izole etmeyi başardıkları takdirde Türkiye ve Rusya, eğer isterlerse birlikte cihatçılara karşı askeri bir girişim başlatabilir. Bu yolla mülteci akınına yol açılmamış da olunur. Ben bu stratejinin işleyeceğini söylemiyorum ama kanımca bu sürecin gerisinde yatan hesap bu.
DW Türkçe: Son yazınızda "2011 yılında Esad'ın devrilmesi ve bölgede nüfuzunu artırma hedefiyle muhaliflleri destekleyen Erdoğan iddiasını kaybetti" demişsiniz…
Evet, Türkiye kaybetti. Ama sadece Erdoğan değil, Batı kaybetti, AB kaybetti, ABD kaybetti, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri kaybetti… Gerçek şu: Ayaklanma ve başkaldırı yoluyla rejim değişikliği iddiasına girişen herkes kaybetti. Çünkü Esad rejimi, İran ve Rusya'nın desteğiyle galip geldi. Gayet tabii ki sınırdaş ülke olması sebebiyle kaybetmenin sonuçları Türkiye için çok daha ağır. Ayrıca Türkiye sadece Suriyeli muhalifler konusunda bir iddiaya girişmedi aynı zamanda Ortadoğu genelinde ayaklanmalar yoluyla mevcut yönetimlerin devrilmesini sağlayabilecek tek örgütlü grup olan Müslüman Kardeşler ile ilgili de iddiaya girişmişti. Ama Mısır'daki darbe Erdoğan'ın bu iddiasını da kaybetmesine yol açtı. Türkiye'nin artırdığı nüfuzu, Müslüman Kardeşlerin yenilgisiyle gerilemeye başladı.
DW Türkçe: Suriye'deki muhalifleri destekleyen tek ülke Türkiye değildi. Ama görünen o ki Türkiye bu sorunla, özellikle cihatçılar konusuyla baş başa kalmış görünüyor…
Cihatçılar konusu hepimize, Hollanda, Belçika, Fransa, Almanya, Arap ülkeleri ve tabii ki sınırdaş olduğu için öncelikle Türkiye'ye zarar veren bir mesele… Bir ölçüde de Türkiye muhalif olarak düşünülenlerin geçişini sağladı, bunlar aldıkları eğitimlerle cihatçıya dönüştüler ve şimdi Türkiye bunun sonuçlarıyla karşı karşıya. Bunun bir adı var, "geri tepme” olarak tanımlanıyor, bu konuda yazılmış çok kitap var…
DW Türkçe: Esad'ın iktidarını koruması, cihatçılar ve mülteci akını dışında bir de Türkiye'nin güvenliğine tehdit olarak algıladığı, PKK'nın Suriye uzantısı olarak gördüğü PYD konusu var. Görünen o ki, Türkiye'nin tüm girişimlerine rağmen Suriye'nin geleceğinde PYD de bir rol oynayacak. Sizin öngörüleriniz neler?
PYD biraz sıkışmış durumda. Çünkü Rusya, Suriye rejiminin PYD'nin kontrolündeki bölgeler dahil tüm Suriye'de kontrolü sağlamasını istiyor. Rejim olumlu bakmasa da Rusya bir tür otonom Kürt bölgesinden rahatsız değil… Ve PYD de şimdi Şam ile müzakerelere başlıyor. PKK ile geçmişte görüşmüş olsa da ve aslında yeniden Türkiye ile PKK arasında bir görüşme sürecinin başlaması ihtimali olsa da, tamamıyla MHP'ye bağımlı olan Erdoğan'ın bunu yapması çok mümkün görünmüyor….