2014 yılı, “Soğuk Savaş”ın bitmesinin ardından Rusya ile başını ABD’nin çektiği Batı dünyası arasındaki en büyük kapışmanın fonunu oluşturdu. Tarihsel olarak dış güçler tarafından “kuşatılma” korkusu yaşayan Kremlin, artık NATO üyesi olan Doğu Avrupa ülkeleriyle arasında son tampon bölge olan Ukrayna’da Rusya yanlısı yönetimin devirlmesiyle kritik bir durumla karşı karşıya kaldı.
603 bin metrekarelik yüzölçümüyle Avrupa’nın en büyük ülkesi olan Ukrayna’da 2013'ün sonlarında başlayan iktidar savaşı, şubat ayında Moskova yanlısı lider Viktor Yanukoviç’in ülkeden kaçmak zorunda kalmasıyla uluslararası dengeleri sarsan tehlikeli bir sürecin fitilini ateşledi. NATO’nun sınırlarına dayanması tehlikesi karşısında stratejik bir hamle yapan kimilerine göre ise buna itilen Rusya, Ukrayna’ya ait olan, ancak nüfusunun çoğu Rus asıllılardan oluşan Kırım’ı çatışmasız işgal etti. Aslında Rusya’nın parçası olan Kırım 1954 yılında Sovyet lideri Nikita Kruşçov tarafından Ukrayna’ya “hediye” edilmişti.
Böylece aynı zamanda tarihsel adaletsizliğin de giderildiğini düşünen Moskova, Mart ayında Kremlin’de düzenlenen görkemli törenle Kırım’ı resmen ilhak etti. Bu aynı zamanda, Gürcistan’a bağlı Güney Osetya ve Abhazya’nın 2008 yılında yine Moskova’nın müdahalesiyle bağımsızlık ilan etmesinin ardından eski Sovyet topraklarındaki ikinci büyük sınır değişikliği oldu.
Ukrayna'da kaos
Kırım’ın hemen ardından yine çok sayıda Rus asıllı ile Batı'dan çok Rusya ile iyi ilişkiler isteyenlerin çoğunlukta olduğu Ukrayna’nın doğu kesimlerindeki bölgeler birer birer bağımsızlık ilan etti. Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, Nisan ayından bu yana Ukrayna ordusu ile Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasındaki çatışmalarda 4 bin 600'ün üzerinde insan hayatını kaybetti, 1 milyon 100 bin kişi evlerini terketmek zorunda kaldı. Ayrılıkçılara silah ve tank göndermekle suçlanan Rusya, askerlerinin isyancıların yanında savaştığını gizlemedi, ancak bu kişilerin “gönüllü“olduğunu savundu.
Ukrayna'da Mayıs ayında yapılan başkanlık seçimlerini kazanan Batı yanlısı lider Petro Poroşenko hem askeri hem de diplomatik yoldan sorunu çözmeye çalışsa da başarılı olamadı. Kırım’ı ilhak eden, Ukrayna’nın doğusundaki isyana örtülü destek vererek başarılı olmasını sağlayan Rusya ile Batı arasındaki çekişme böylece Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından eşi görülmedik tehlikeli bir askeri krize dönüştü. Batı, Temmuz ayında 298 kişi taşıyan Malezya uçağının Ukrayna’nın doğusunda düşürülmesinden Rusya ve bölgedeki ayrılıkçıları sorumlu tuttu.
Sert yaptırımlar
Rusya’nın hamlelerine ve özellikle Malezya uçağının düşürülmesine ABD’nin tepkisi aşama aşama sertleşen siyasi, ekonomik ve askeri yaptırımlar uygulamak oldu. Pek çok Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkenin ekonomik zarar göreceği endişesiyle gönülsüz katıldığı yaptırımlar Rus banka, savunma sanayi ve enerji şirketlerini hedef aldı. Bunlar arasında Gazprombank, petrol devi Rosneft ve silah üreticisi Kalaşnikov da vardı. Ayrıca, üst düzey Rus yetkililerin AB üyesi ülkelere girişi yasaklandı ve mal varlıkları donduruldu. Yaptırımların Rus ekonomisine yıllık maliyetinin en az 40 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. 2014'de Rusya’dan kaçan sermayenin ise 130 milyar dolara ulaştığı düşünülüyor.
Beklenmedik kriz
Son 15 yıldır yüksek seyreden petrol ve doğalgaz fiyatları sayesinde kasası dolarla dolan, bu yüzden ekonomisini çeşitlendirmeye gerek görmeyen Rusya, haziran ayında petrol fiyatlarının tepe taklak gitmesinin sonucu beklemediği bir krizin kapısını çalmasıyla ağır bir bedel ödedi. Varili 110 dolar olan petrolün bir ara 60 doların da altına inmesinin perde arkasında Rusya’yı cezalandırmak isteyen ABD’nin ve Suudi Arabistan’ın bulunduğu iddiası hayli taraftar topladı. Petrol fiyatında bir dolarlık azalmanın Rus ekonomisine maliyeti iki milyar dolardı.
Böylece, ekonomik yaptırımlar düşük petrol fiyatlarıyla birleşince Batı zaten ekonomisi kırılgan olan Rusya’nın canını yakmayı başardı. Geçen yıl bir dolar 32 rubleden işlem görürken krizin patlak vermesiyle Aralık ayı başında dolar 100 rubleye kadar yükseldi. 2014’ün en kötü performans gösteren parasına dönüşen ruble dolar karşısında yüzde 50’den fazla değer kaybetti, piyasada ve halkta panik baş gösterdi. 1998 yılında yaşanan ağır ekonomik depreme benzetilen son krizi atlatılmasının en az iki yıl süreceği tahmin ediliyor.
Türk akımı
Yılın son sürprizi yine Rusya’dan geldi. Avrupa ülkelerinin doğalgaz ve petrol ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılayan Rusya, sorunlar yaşadığı transit ülke Ukrayna’yı cezalandırarak bypass edebilmek için ortaya attığı Güney Akım Projesi’nden AB'nin engellemelerini gerekçe göstererek vazgeçti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 1 Aralık’ta Ankara’da açıkladığı karar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü Putin gazın Ukrayna yerine Türkiye üzerinden taşınacağını söyledi ve yeni projeden “Türk akımı” diye söz etti. Böylece Ankara’nın “enerji üssü” olmak hayali beklenmedik bir anda, beklenmedik bir ülkeden destek almış oldu.
Yılın son günlerinde Putin tarafından imzalanan Rusya’nın yeni askeri doktrininde, Ukrayna'nın da üyelik için parlamento oylamasına gittiği NATO'nun Doğu Avrupa'da genişlemesi, Rusya'ya yönelik en büyük dış tehdit olarak gösterildi.
Kısacası 2014'de Ukrayna'daki tehlikeli sürecin merkezinde yer alan Rusya, uluslararası piyasaları etkileyen ekonomik kriziyle de yıla damgasını vuran ülke oldu.