Kıbrıs müzakerelerinin yeni turu bugün İsviçre'nin Crans-Montana kentinde başlıyor. Müzakerelere Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin yanı sıra garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in de katılımının beklendiği görüşmelerde, Avrupa Birliği'ni gözlemci sıfatıyla AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini temsil edecek. Müzakerelerde ele alınan altı temel başlık arasında en problemli konuysa güvenlik ve garantiler.
Müzakereler öncesinde Kıbrıs Rum kesiminde iktidar partisi olan Demokratik Seferberlik Partisi'nin (DİSİ) Genel Başkanı Averof Neofytou, Deutsche Welle'nin sorularını yanıtladı.
Deutsche Welle: Kıbrıs sorununu çözmek için birçok girişim oldu. Bunlardan sonuncusu Ocak ayında İsviçre'nin Mont Pelerin kentindeki girişimdi. Sizce Kıbrıslı Türk ve Rum tarafları bu sefer çözüme ne kadar hazır?
Averof Neofytou: Bizim tarafımız bir çözüm istiyor ve buna hazır. Ada'daki Türk işgalini ancak bu yolla sona erdirebiliriz. Ama tango yapmak için iki kişiye ihtiyaç vardır. Asıl soru, Türk tarafının Kıbrıs sorununu çözmek için siyasi iradeyi gerçekten de gösterip göstermeyeceği. Bu, güvenlik ve garantiler gibi temel konularda su yüzüne çıkacak. Eğer Türkiye, AB üyesi olan bir ülkenin topraklarında müdahale hakkı ve işgal kuvvetleriyle bir garantör güç olarak kalmakta ısrar ederse, o zaman çözüme ulaşılacağına dair bir umudumuz kalmaz.
DW: Kıbrıs Türk tarafı, eğer bütün Ada için geçerli olmayacaksa da sadece Kıbrıs Türk tarafı için Türk askerlerinin Ada'da konuşlu kalmasını ve Yunanistan ile İngiltere'nin yanında Türkiye'nin de garantör devlet olarak yer almasını istiyor. İki toplum arasındaki farklılıklar nasıl kapatılabilir?
Neofytou: Kıbrıslı Türklerin çözüm istemesinin nedenlerinden biri, birleşik bir Kıbrıs'ta AB kurallarının bütün vatandaşlar için geçerli olacak olması. Kısacası, eğer Kıbrıs sorununu çözersek hepimiz için en büyük güvenlik garantisi AB olacak. Herkesin bunun farkına varması gerekiyor. Düşünsenize, Rusya, Baltık ülkelerinin hatta Polonya'nın garantörü olsun. Bu durumu diğer AB ülkeleri nasıl karşılar?
DW: Ancak her iki tarafta da derin korkular var. Kıbrıslı Rumlarda bu korkular 1974'teki Türk çıkarmasından kaynaklanırken, Kıbrıslı Türklerde ise azınlık olarak baskı gördüklerini hissettikleri 1960’lı yıllarda yaşadıkları kötü deneyimlerden kaynaklanıyor. Bu korkuları göz önünde bulundurup her iki halka da kendilerini güvende hissettirecek modeller üzerinde çalışmak gerekmez mi?
Neofytou: Elbette. Eğer Kıbrıslı Türkler kendilerini güvende hissetmek için Türkiye'nin garantörlüğüne ve askerlerine ihtiyaç duyuyorlarsa, o zaman Türk işgalini hala kemiklerinde hisseden ve bir daha böyle bir deneyimle karşılaşmak istemeyen Kıbrıslı Rumları da anlamaları gerekir. Bir halkın güvenliğinin diğer halkın güvenliği pahasına sağlanamayacağı konusunda hemfikirsek şayet, o zaman AB çerçevesinde birleşik Kıbrıs'ın bütün vatandaşlarının güvenliği için kullanılabilecek araç ve sütunlar bulunuyor.
DW: Ama farklılıklar sadece güvenlik ve garanti konularında mevcut değil. Her iki taraftan uzmanların aylar süren müzakerelerine rağmen hala birçok konuda farklılıklar bulunuyor...
Neofytou: Müzakereleri toplamda altı başlık altında yürütüyoruz. Yönetim, AB, ekonomi ve mülkiyet sorunları başlıklarında epey aşama kaydedildi. Bu konulardaki farklılıklar oldukça az. Her iki kesimin yüzölçümlerinin ne kadar büyüklükte olacağı konusunun ele alındığı toprak meseleleri başlığındaysa, her iki taraf da kendi planını sundu. Bu önemli bir adım ancak yeterli değil. Ada'nın yüzde kaçının ve hangi bölgelerinin hangi tarafta kalacağına karar verilmesi gerekiyor. Tamamıyla açık olan tek başlıksa güvenlik ve garantilerle ilgili. Rum lider Nikos Anastasiadis durumu açık bir biçimde ifade etti: Altı bardaktan dört tanesi neredeyse dolu, beşincisi yarı dolu ve altıncısında bir damla bile su yok. Bu nedenle güvenlik ve garantiler başlığı, en önemli başlık.
DW: Ada'daki iki halka ek olarak, Kıbrıs sorununda belirleyici olan etmenlerden bir tanesi de Türkiye. Diğer garantör devletler Yunanistan ve İngiltere'nin aksine Türkiye süreçte aktif bir rol oynuyor. 2004 yılında Türkiye Kıbrıs'ın yeniden birleşmesini öngören Annan Planı'na onay vermişti. Sizce bu sefer durum yine böyle mi olur?
Neofytou: Biz kuvvetli bir biçimde çözümle ilgileniyoruz. Biz, normal ve birleşik bir Avrupa ülkesinde yaşamak istiyoruz. Kıbrıs sorununun AB-Türkiye ilişkileri gibi başka sorunlarla bağdaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Biz Kıbrıs sorununu Kıbrıslılar için çözmek istiyoruz ve herhangi başka bir ülkenin çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılmasını istemiyoruz.
DW: Crans-Montana'da yapılacak konferansla ilgili beklentiler son günlerde düşüş gösterdi. Neredeyse hiçkimse nihai bir anlaşmaya varılmasını beklemiyor. Eğer gerçekten de böyle olursa, sizce süreç nasıl devam eder? Bir devam konferansı toplanır mı?
Neofytou: Biz İsviçre'ye büyük bir kararlılıkla gidiyoruz ve orada Türkiye'nin iyi niyetini görmeyi umuyoruz. Türkiye bu iyi niyeti gösterirse ve güvenlik ve garantiler başlığında ilerleme kaydedilirse, Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunana kadar orada kalırız.
56 yaşındaki Averof Neofytou, 2013 senesinden bu yana Demokratik Seferberlik Partisi'nde (DİSİ) genel başkanlık görevini yürütüyor.
Panagiotis Kouparanis
© Deutsche Welle Türkçe