Gündem

"Rojava özyönetimi IŞİD'in desteklendiğini iddia ederken Türkiye'yi değil, AKP'yi suçluyor"

Kerem Gülay; Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarını, sorumlu bir yaklaşımla, raporda sunulan delilleri değerlendirmeye çağırdı

02 Eylül 2016 22:29
Işıl Öz

Rojava Özyönetimi, IŞİD Türkiye ilişkisini “ortaya koyma” iddiasıyla bir rapor yayımladı.

Raporun temel iddiası, AKP’nin (dolayısıyla Türkiye’nin), “eğitim verme, silah tedarik etme, sınırlarından geçişe olanak sağlama” suretiyle IŞİD’le işbirliği içinde olduğu. Bu iddiayı desteklemek için sunulan deliller arasında da, Rojava’ya bağlı güçlerce ele geçirilmiş şahıslarca verilen ifadeler ve bu şahısların üzerinde ele geçirilen kimlik, kredi kartı, seyahat rezervasyonu ve benzeri belgeler, fotoğraflar ve videolar var.

29 Ağustos 2016 tarihli raporun başlığı “IŞİD – Türkiye” iken, raporun içeriğinde müteaddit defalar AKP – IŞİD işbirliğinden söz edilmesini dikkat çekici bulan  hatta raporda “Türkiye” ifadesinin coğrafi niteleme amaçlı kullanıldığını söyleyen Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Kerem Gülay, T24’e konuştu.

Gülay, “Şüphesiz, uluslararası hukuk uyarınca, ülkenin resmi hükümetinin ihmaller de dahil olmak üzere tüm işlem ve eylemleri Türkiye’ye izafe edilir ve Türkiye’yi bağlar. Ancak, Rojava Özyönetimi’nin raporunun buna bir mesafe koyarak, doğrudan Türkiye Devleti’ni suçlamak yerine, AKP hükümetini suçlaması ilgi çekici” dedi.

Raporu IŞİD'in Türkiye'deki faaliyetleri bakımından son derece endişe verici bulan Gülay, “60 sayfalık raporun ilk 54 sayfasında sadece tek bir şahıs bakımından kuvvetli kanaat oluşturan delil var. 35-42. sayfalar arasındaki şahsın yurtdışından Türkiye’ye geldiği, çeşitli turistik ziyaretlerden sonra üçüncü kişilerle görüştüğü ve akabinde Suriye’ye geçtiği, görüntülerden açıkça anlaşılıyor. Ancak sadece 40. ve 42. sayfalar arası deliller bakımından, IŞİD terör örgütüne üyelik iddiası ciddi nitelikte ve “üyelik” harici terörist bir faaliyette bulunduğuna ilişkin herhangi bir belge ya da bilgi yok. Bu itibarla, bu şahsa ilişkin deliller bakımından da Türkiye’nin “geçişe göz yumma” ötesi dahlini iddia etmek -burada sunulan delillere göre- imkansız.” dedi ve ekledi:  

“İlk 54 sayfadaki diğer deliller de ekseriyetle yakalanan Türk vatandaşları ve yabancılar üzerinde bulunan kimlik ve kredi kartı benzeri belgeler. Dolayısıyla, bu delillere dayanarak, Türk vatandaşlarının ve yabancıların, Suriye’ye gittiğini, bunların hatırı sayılır bir kısmının Türkiye üzerinden giriş yaptığını ve hatta Suriye İç Savaşı’na “muharip” olarak veya pasif biçimde (bu bağlamda bilhassa IŞİD saflarında yakalanan kadınlara dikkat edilmeli) dahil olduğunu iddia etmek mümkün. Bu itibarla, Türkiye’nin, Suriye İç Savaş’ı süresince pek çok kişinin sınırdan geçişine “göz yumduğu” iddiası gündeme gelebilir.”

Son 6 sayfanın daha kapsamlı olarak incelenmesi gerektiğini düşünen Gülay, şöyle konuştu: 

“Türkiye basınınca da gündeme getirilen, hatta yer yer görüntülenen ve belgelenen çeşitli faaliyetlere ilişkin ifadeler var. Bunların arasında, neredeyse ifade veren tüm şahısların, IŞİD tarafından Türkiye’de “devşirildiklerini” beyan etmeleri, IŞİD’in Türkiye’de örgütlenmesi ve yürüttüğü faaliyetler bakımından dikkate değer ve endişe verici. Ancak kanaatimce, rapordaki ifadelerin çoğu ispat kabiliyeti bakımından, söyleyenlerin “bize göz yumuluyor” algısı dışında aktif ve hatta pasif bir desteği ortaya koymuyor.

Bununla birlikte 56 ve 57. sayfalardaki tanıklıkların biraz daha ciddi olduğunu ifade eden Gülay, sözlerine şöyle devam etti: 

 “Bu şahısların, somut delillerle birlikte üstlerine gitmek gerek. 57. sayfada, “mülteci kampında devşirildiğini ve Suriye’de savaşmak üzere Türkiye’de eğitildiğini” belirten şahsın ifadesi, Türkiye’de var olduğu iddia edilen kamplara ilişkin basından takip ettiğimiz diğer delillerle birleştirilirse, Türkiye güvenlik güçlerinin ve hükümetinin bu eğitim kamplarına müdahale etmeyerek pasif destek verdiği iddia edilebilir.  

Aktif desteğe ilişkin mutlaka araştırılması gereken konu, raporun 56. sayfasında yer alan “TSK mensuplarınca silah sevkiyatı yapıldığı ve kendisinin de TSK mensuplarınca taşındığı” yönündeki ifade. Kimliğin gizli tutulması (şüphesiz güvenlik için olsa da), tek kişi olması, YPG elinde olması ve çatışma koşullarında sorgulanması, ifadesinin güvenilirliği bakımından sorun yaratır. Bu itibarla, bu ifade, tek başına yeterli bir delil değildir. Ancak sırf tanık güvenilirliği sorgulanarak bertaraf edilmesi de sorumlu bir tutum olmaz, araştırılması gerekir. Türkiye-Rojava arası “adli” işbirliği gerçekçi bir ihtimal değil. Ancak şahsın, üçüncü bir ülkenin vatandaşı olması halinde, bu ülkeye, “sorgulanmak ve yargılanmak kaydıyla teslim” (extradition) edilmesi mümkün. Böylece somut deliller varsa ortaya konabilir ve sorumlular Yargı önüne çıkarılabilir. Sorumluların yargılanması, Türkiye’nin “üzerine düşeni yerine getirmesi” bakımından olası bir uluslararası sorumluluğu önleyecek veya hafifletecektir. Bu bağlamda, Suriye’deki “yabancı savaşçılar”, geldikleri ülke mahkemelerince yargılanıyor. Bilhassa Avustralya Mahkeme’lerinde devam eden davalardan hem “sorumlu devlet/yargı” hem de somut deliller bağlamında dersler çıkarmamız mümkün.”

Gülay, özetle, raporun videolar haricinde yeni bir “delil” ortaya koymadığını ve “eğitim verme, silah tedarik etme, sınırlarından geçişe olanak sağlama” iddialarını desteklemekte yetersiz kaldığını belirtti. Bununla birlikte, belge ve görüntülerin, Türkiye ve uluslararası kamuoyu/basınınca da sıklıkla dile getirilen “Türkiye’den Suriye’ye ciddi bir cihatçı geçişi olduğunu, cihatçıların ve IŞİD'cilerin arasında Türk vatandaşlarının da bulunduğu” iddialarını desteklediğini ifade etti. Gülay, raporun, Türkiye’nin IŞİD'e aktif ve hatta pasif desteğini şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya koymakta yetersiz olduğunu söyledi; ve başta hukuk camiası olmak üzere Türkiye kamuoyunu, Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarını, sorumlu bir yaklaşımla, raporda sunulan delilleri değerlendirmeye çağırdı.


Kerem Gülay kimdir?

İstanbul'da doğdu. Istanbul Bilgi, Leiden ve Cornell Üniversiteleri Hukuk Fakülteleri'nde eğitim gördü. Halihazırda Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapmakta, uluslararası mahkemeler ve tahkim, uyuşmazlık çözümü ve uluslararası ceza hukuku alanlarında çalışmaktadır. Gülay, uluslararası hukuk meselelerinde kamuyu bilgilendirme amacı güden Hukuk Gözcüsü İnisiyatifi'nin de kurucularındandır.