Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen ve 53 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırının planlayıcılarından olduğu iddiasıyla tutuklanan Mehmet Gezer, mahkemedeki ifadesinde saldırı öncesi defalarca emniyete ihbarda bulunduğunu, buna karşın patlamanın kasıtlı biçimde engellenmediğini anlattı. Gezer, saldırı olacağını öğrendikten sonra A.A isimli arkadaşı aracılığıyla polisle görüştüğünü, sonrasında da olayın planlayıcıları ile samimiyet kurarak, saldırının her aşamasını polise bildirdiğini öne sürdüğü ifadesinde, “Ben birinci ihbarda eylem olacak demiştim. İkinci ihbarda, eylemi bu insanlar yapacak, üçüncü ihbarda da dedim ki bu insanlar yarın geliyor, Konya ve Ankara'da keşif yapacaklar. Adamlar yola çıktılar. 1 gün sonra Yusuf Nazik'i aradım neredesin dedim. O da Ankara Kızılay’dayım buralar kalabalık dedi. Terör eylemi için keşif yapıyordu. Daha sonra beni A.A isimli arkadaşım aradı. Polisleri kastederek “teyze çocukları soruyor, sen bu arkadaşlar oraya gidecekler dedin ama gitmediler” dedi. Ben de “Ayakta mı uyuyorsunuz beni bu numaradan aradılar Kızılay’dalar dedim” ifadelerini kullandı. Gezer, tüm ihbarlarına rağmen bombaların patlatıldığını belirterek, “İnsanlar öldü, onca insan bedavadan öldü. Bu işte kasıt var, bu insanları 3-5 çakal öldürmedi, bu işte kasıt var” diye konuştu.
İntikam eylemi
30 Haziran’da ABD’den Türkiye’ye getirilen Mehmet Gezer, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Reyhanlı Katliamı davası kapsamında verdiği ifadesinde dikkat çekici bilgiler verdi. Saldırı öncesinde defalarca ihbarda bulunduğunu, jandarma ve emniyette istihbarat raporları hazırlandığını, buna karşın patlamanın kasıtlı biçimde engellenmediğini anlatan Gezer, şunları söyledi:
“2013 Şubat ayında 1 senedir tanıdığım Suriyeli Kifah Milhim isimli bir albayın kahve daveti üzerine yanına gittim. Kahve içerken dün Şam'da olduğunu ve Suriye'de bir grubun Türkiye'den intikam almak için eylem yapacaklarını söyledi. Yanından ayrıldıktan sonra, adam senin ülkende eylem yapacağım insanları katledeceğim diyor diye düşündüm. Beni zarfladı mı bilmiyorum ama bunun üzerine ben ertesi gün erkenden Türkiye hududuna sıfır noktada olan ve telefonun full çektiği Kesep ilçesine giderek Türkiye'den birkaç polise ulaşmaya çalıştım beceremedim. Daha sonra tanınmış bir esnafa ulaşarak, “çok önemli beni terörle mücadeleden biriyle görüştür Türkiye tehdit altında” dedim. Yarım saat sonra beni bir polis ile görüştürdü. Polis bana, ‘Memet bey bu ihbar yetersiz ama önemli bir ihbar lütfen daha çok bilgi edinmeye çalışın’ dedi, ben de bildiklerim bunlar ama öğrenmeye çalışırım dedim ve telefonu kapattık”
“Gerekli tutanaklar tutuldu”
Daha sonra Suriyeli Albayı sık sık ziyaret etmeye başladığını ve bu görüşmelerden birinde Mihraç Ural, Yusuf Nazik, Nasır Eskiocak, Temir Dükkancı gibi isimlerin saldırı hazırlığında olduklarından emin olduğunu kaydeden Gezer, eve geçtiğinde Antakya’daki A.A isimli arkadaşını arayarak yanına gelmesini istediğini aktardı. Gezer şöyle devam ettti:
“A.A ertesi gün geldi. Ona ilk gün albayın bana anlattıklarından, emniyet ile konuştuklarımdan sonraki dönemde Mihraç Ural, Nasır Eskiocak, Yusuf Nazik, Temir Dükkancı ile geçen süreci anlattım. ‘Daha önce bir ihbarda bulunmuştum, Türkiye'de bir katliam olacak git terörle mücadeledeki müdürle görüşmek şartıyla bu konuyu izah et’ dedim. Eylemi Yusuf Nazik, Nasır Eskiocak, Temir Dükkancı ve Muhammed isimli kişilerin yapacağı bilgisini verdim ve onu gönderdim. A.A isimli arkadaşım ertesi gün gittiğini ve gerekli tutanakları tutturduğunu söyleyerek, “bunların arasına ne kadar girebilirsem girmemi, 1 kelimenin bile çok önemli olduğunu” belirterek bana yeşil ışık yaktı. Ben de bu bunların arasına sonsuz güvenle girdim. Elimden geldiği kadar yanlarında durmaya çalıştım.
“Ayakta mı uyuyorsunuz, Kızılay’dalar”
Ben birinci ihbarda eylem olacak demiştim. İkinci ihbarda dedim ki bu eylemi bu insanlar yapacak, üçüncü ihbarda da dedim ki bu insanlar yarın geliyor, Konya ve Ankara'da keşif yapacaklar. Çıktılar Antakya'ya gittiler. Polisin bilgisi dahilinde bunlara 600 dolar para verdik bunların gidip gelmesi için. Adamlar yola çıktılar. 1 gün sonra Yusuf Nazik'i aradım neredesin dedim. O da Ankara Kızılay’dayım buralar kalabalık dedi. Terör eylemi için keşif yapıyordu. Onunla telefonu kapattık daha sonra beni A.A isimli arkadaşım aradı. Polisleri kastederek ‘Teyze çocukları soruyor, sen bu arkadaşlar oraya gidecekler dedin ama gitmediler’ dedi. Ben de ‘ayakta mı uyuyorsunuz beni bu numaradan aradılar Kızılay’dalar’ dedim, aradıkları numarayı verdim. Yarım saat sonra beni geri aradılar, orada olduklarını teyit edip daha dikkatli olacaklarını söylediler.
"Polislere görüntü aldırdım"
Daha sonra bu isimler Suriye’ye geri geldiler. Yusuf Nazik, Nasır Eskiocak, Temir Dükkancı, Muhammed isimli Suriyelinin tekrar Türkiye’ye gitmesi konuşuldu. Ben yine A.A isimli arkadaşımı arayarak, “Ben onların yanına gidiyorum, seni onların önünde arayıp, şakayla ‘bu arkadaşlar aç gelir, sen cezalısın bu arkadaşları restorana götür ve yemek yedir’ diyeceğim dedim. Sonra polisleri aradım, bunlara yemek yedireceğimizi, restoranda gerekli tedbirleri almalarını söyledim, görüntülerini almalarını sağladım. Yaman Restoran diye bir yere davet ettirdik orada polisler tarafından eylemi yapacak 4 şahsın görüntüleri alındı.
"Patlayıcıları, depoyu, kaportacıyı da bildirdim"
Daha sonra Yusuf geri geldi. 2 tane Ford marka araba satın aldıklarını söyledi. Bunların bilgilerini de marka model ve duyduğum kadarıyla plaka bilgisi ile birlikte polise bildirdim. Nasır Eskiocak'ın depo bakmaya başladığını biliyorum. Yusuf Nazik geri döndüğünde patlayıcı taşımak için Cengiz Sertel ve Ercan Bayat’la görüşmelere gidiyordu. Bunu da çok acil bir şekilde polise bildirdim. Daha sonra Nasır Eskiocak geldi depo kiraladığını söyledi, Yusuf 2 günlüğüne Türkiye'ye gidip geri geldi. M.G isimli kaportacıda arabaları bıraktıklarını söyledi. Bunları da polisi arayıp arabalar M.G isimli kaportacıda yapılıyor diye bildirdim.
"5-6 defa patlayıcı taşındı, hepsini ihbar ettim"
Mesela Yusuf Türkiye'ye gidecek, onları hududa götürüyordum, orada telefon rahat çekiyor. Ben tek kalıyordum ve orada polisi arıyordum. Ardından patlayıcılar için hazırlıklar yapılıyor. Bunun için tekne hazırlanmış uçurum bir bölge var orada Nişan İncecikyan diye biriyle anlaşıldı indirmeleri için. Patlayıcılar tekneye yüklendi. Başına Yusuf Nazik oturarak Türkiye'ye gittiler. Onlar gitti ben de yalnız kaldım ve yine polisi arayıp durumu izah ettim. 5-6 defa patlayıcı taşıdılar hepsini ihbar ettim. Bu bilgiler poliste var.
"Nasır Eskiocak takip ediliyordu"
Bu arada Nasır Eskiocak Türkiye'den Suriye'ye kaçarak geldi. Türkiye'de çok sıkıntı çektiğini nereye gitse polisin kendilerini deşifre edeceklerini söylüyordu. Yani polis onu takip ediyordu. Ardından tekrar ikna edildi ve geri gönderildi yeniden çalışmaya devam etti. Arabaların 1 tanesi bitince zulalı şekilde keşif için bir daha Ankara'ya gönderdiler. Patlama Ankara Kocatepe camiinde düşünülüyordu. Buraya bir keşif yapıldı. Zulalı araç ile Kocatepe Camisine girememişler. Bir araba Konya'ya bir araba Ankara'ya düşünülüyordu. Daha sonra Ankara ve Konya’ya mesafe uzak olduğu için saldırı yapılmasından 5 gün önce fikir değiştirip Reyhanlı’da yapılmasına karar verdiler. Bu çok acil bir konu diye hemen A.A isimli arkadaşımı aradım, hedefin Reyhanlı şeklinde değiştiğini söyledim. Anladım, şimdi ileteceğim diyerek kapattı. Polis arkadaşa iletmiş.
“Başka ihbarım kalmadı”
Patlamadan üç gün önce çarşamba günü polisi aradım, bu son görüşmemdi. Yeni yerinden emin oldun mu diye sordum, evet dedi. ‘Yarın Temir Dükkancı geliyor. Temir Dükkancı’yı Nasır Eskiocak ve arkadaşları karşılayacak, onu deponun olduğu yere götürecekler. Temir’in bomba eğitimi aldığını biliyorsun. Temir patlayıcıları birleştirecek, patlatacaklar. Benim sana verebilecek başka bir ihbarım kalmadı. Buradaki bütün insanlar senin orada. Benden başka bir isteğin var mı dedim, yok teşekkürler dedi. Ben de hattı kırıp atıyorum, acil bir şey olursa beni A.A isimli arkadaşım Suriye hattı üzerinden arasın dedim ve kapattık. Hattı kırıp attım.
“Ellerinden kaçıracak değiller ya…' diye kendimi sakinleştirdim"
Perşembe günü Nasır Eskiocak ve Temir Dükkancı’yı gönderdik. Bunları bir daha hayatım boyunca görmem sanıyordum, çünkü bundan daha açık bir ihbar olamazdı. Ayrıldık ve gittik. Ertesi gün Kesep'e gittik, bunlar hala birbirleriyle iletişim kuruyorlardı. A.A’yı arayıp, “Kardeşim bunlar hala neden alınmıyor birbirlerine hala ulaşıyorlar” dedim. Ben görüşeyim sana ulaşırım dedi telefonu kapattık. Sonra aradı ve “polis ile görüştüm herşey kontrol altında sen işine gücüne bak artık buraya karışma” dedi. Ben de kendi kendime “koskoca terör ile mücadele, bunlar ellerinden kaçıracak değiller ya mutlaka bir şeyler yapmışlardır” diyerek sakinleşmeye çalıştım.
“Onca insan bedavadan öldü, bu işte kasıt var”
Daha sonra Hacci’nin yanına gittim. Nasır Eskiocak Kesep'e geldi. Burada Hacci saldırıyı yarın yap diye talimat verdi ve Eskiocak geri gönderildi. Sabahleyin Harbiye yolunda ekip var diye haber gelince, bunların alınacağını düşündüm. Daha sonra birinci araba çıktı diye haber geldi. Ardından ikinci arabanın da çıktığının haberi geldi. 20-25 dakika sonra da bir mesaj geldi, “patlattılar” şeklinde. İnsanlar öldü onca insan bedavadan öldü. Bu işte kasıt var, bu insanları 3-5 çakal öldürmedi, bu işte kasıt var. Ben olaydan 2,5 ay önce tutanak tutturmuşum, son güne kadar da görevimi yapmışım, eğer bir kopukluk varsa bunun ortaya çıkarılmasını istiyorum.”
“Yardımına ihtiyacımız var”
Gezer, ifadesinin devamında M.G ve A.A isimli kişilerin de tanık olarak dinlenmesini isterken, patlamadan sonra polisle irtibatını sağlayan A.A isimli arkadaşıyla hudutta buluştuğunu belirterek, şunları kaydetti:
“A.A’ya ‘Ne oldu, bu insanlar niye öldü’ dedim. ‘Bütün terörle mücadele görevden alındı gerekli soruşturma yapılıyor sen rahat ol, yeni ekip geldi’ dedi ve bana bir numara verip, ‘bu numara ile irtibatta kal, senin yardımına ihtiyacımız var’ dedi. Ben de o zaman hemen ara dedim ve o da aradı. Karşımdaki polise dedim ki, Cengiz Sertel ve Ercan Bayat Nasır Eskiocak'ı kurtarmak için yüzerek gittiler, buna lütfen dikkat edin onu kaçıracaklar dedim ve telefonu kapattık.
“Jandarma raporunu gözümle gördüm”
Bir süre sonra D.G isimli bir arkadaşım çağırdı, buluştum. Bana telefonundan bir fotoğraf gösterdi. Bir evrak fotoğrafıydı. Okudum. Jandarma istihbarat gibi bir yazılar yazıyordu. “Bu numaralı telefon, bunu arayarak Cengiz Sertel ve Ercan Bayatlı'nın Nasır Eskiocak’ı kaçırtmak için yüzerek Türkiye'ye geçtikleri ve bu arayanın Memet Gezer olduğu iddia edilmektedir arz ederim” şeklinde bir yazı. Baktım Jandarma İstihbarat raporu. Ben kendi gözlerimle gördüm. Yani bununla ilgili istihbarat raporu da var, polis tutanağı da var. Bunlar gittiği zaman ben bildirdim engellensin diye. Elimden gelen herşeyi yaptım, kayıtları yok etmişler”
“İstihbarat raporları buraya gelmiyor mu?”
Gezer, mahkeme başkanının “Ama sen bu kadar bilgi verdiysen bu patlamanın olmaması lazım öyle değil mi?” şeklindeki sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Ben bunun için çalıştım ama bunun yüzde yüz engelleneceğini sanıyordum. Sizin gücünüz var, istihbarat raporları uçuştu gazetelerde, gazetelere gidiyor da buraya gelmiyor mu? Emredin buraya gelsin, benim dinlenmelerim buraya gelsin eğer bir hata görülürse en ağır cezayı çarptırın”