Ekonomi

Rekabet Kurumu Başkanı Torlak: KOBİ'lerde ahlaki problemler büyüklerden fazla

"En çok karşılaşılan iş ahlakı problemi yalan söyleme"

19 Aralık 2018 02:42

Rekabet Kurumu Başkanı Ömer Torlak, “KOBİ’lerde rekabet adına iş ahlakına aykırı bazı hususları meşrulaştırma çabasından söz edebiliriz. Maalesef KOBİ’lerimizde ahlaki problemlerle karşılaşma sıklığı büyük ölçekli işletmelere göre daha fazla” dedi.

Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD) tarafından yapılan ve Nesiller Boyu İş Ahlakı sloganıyla duyurulan Türkiye İş Ahlakı Araştırması 2018 sonuçları, İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) açıklandı.

Burada araştırma sonuçlarını bir sunumla anlatan Rekabet Kurumu Başkanı Ömer Torlak, bu yıl yapılan araştırmada da önceki araştırmalarda olduğu gibi küçük ve büyük işletmelerin iş ahlakı konusunda karşılaştığı problemleri ele aldıklarını söyledi.

Torlak, sorularda güncellemeye gittiklerini belirterek işverenler ve çalışanlar üzerinde yapılan araştırmanın etik ilkeler, ahlaki felsefe ve güncel sorunlar üzerine eğildiğini kaydetti. 
Aile kurumundan beslenen bir ahlaki algının önemine işaret eden Torlak, araştırma sonuçlarında da bunun ortaya çıktığını anlattı.

"En çok karşılaşılan iş ahlakı problemi yalan söyleme"

İş hayatında yavaş yavaş 2000 yılı sonrası doğumluların oluşturduğu Z kuşağının işlerin başına geçeceğini belirten Torlak, popüler kültürün toplum ve iş dünyasında belirleyici olduğunu söyledi.

Torlak, katılımcıların ahlaki anlayışlarına ilişkin, şunları söyledi:

“Cevap verenlerin çok önemli bir kısmının 3 yaklaşımda toplandığını görüyoruz. İdealist olanlar, ben merkezci olanlar ve adaletçi olanlar. Neredeyse cevap verenlerin 4’te 3’ü bu üç ahlaki anlayışa dağılıyor.

En çok karşılaşılan iş ahlakı problemlerine genel olarak baktığımızda, yalan söyleme, aynı ürünü farklı fiyatlarla satmaya çalışma, aldatıcı reklam ve verilen sözlerin tutulmaması ilk dört sıradaki en çok algılanan ahlak problemleri olarak karşımıza çıkıyor.” 

KOBİ’lerdeki ahlaki yaklaşıma değinen Torlak, “Maalesef KOBİ’lerimizde ahlaki problemlerle karşılaşma sıklığı büyük ölçekli işletmelere göre bir miktar daha fazla. Evet çok yıpratıcı bir rekabet var piyasada. Gerçekten ayakta durmak çok zor ve bunu gerekçe göstererek pek çok insan maalesef yaptığı hatayı, yanlışı meşrulaştırma eğilimine girebiliyor mu? Girebiliyor.” diye konuştu.

Torlak, nesiller arasında iş ahlakı algısında istatistik anlamında büyük farklılıklar olmadığını belirtti.

“Kaytarma yükselmiş”

Çalışanlarda iş ahlakı konusunda öne çıkan konuları sıralayan Torlak, şu bilgileri verdi:

“Çalışanlar açısından baktığımız zaman yalan yine birinci sırada karşımıza çıkıyor. İşe geç gelme, işin hakkını vermeme yine yüksek oranda algılanan iş ahlakı problemleri. Kaytarma, bir miktar önceki araştırmalara göre yükselmiş. Hırsızlık, rüşvet alma gibi konular ise çok daha az rastlandığı söylenen iş ahlakı problemleri.” 

1982-2000 doğumluların oluşturduğu Y nesli mensuplarının 1965-1980 doğumluların oluşturduğu X nesli mensuplarına göre daha fazla sorun algıladığını anlatan Torlak, yaşlıların bazı şeyleri kanıksamış durumda olabileceğini kaydetti.

Yöneticiler bakımında yalan ve sözünde durmama gibi problemlerin ön plana çıktığını aktaran Ömer Torlak, ücret ve izin gibi konuların ikinci sırada geldiğini anlattı.

Hem ülke, dünya ve bölge olarak ekonomik sorunlarla boğuşulduğuna işaret eden Torlak, mevcut zorlukların iş ahlakı konusundaki genel algıyı 2008’deki seviyelere düşürdüğünü anlattı. 

Torlak şu değerlendirmeyi yaptı:

“KOBİ’lerde rekabet edebilme adına veya çarpık bir rekabet anlayışı içinde faaliyetlerini sürdürebilme adına, iş ahlakına aykırı bazı hususları meşrulaştırma çabasından söz edebiliriz. Bu, özellikle ekonomide olumsuz konjonktürün söz konusu olduğu dönemlerde daha fazla artabiliyor maalesef. Ancak bunu genel ahlaki yaklaşımdan da bağımsız düşünemiyoruz.”

“Psikolojik sermaye düştü gibi görünüyor”

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş da araştırmanın 2008, 2013 ve 2018 yıllarında yapıldığını belirterek, “Türkiye’de sürekliliği sağlamak çok kolay değil. Ben İGİAD’ı tebrik ediyorum, böyle bir çalışmayı bir araya getirdiği için. Yapılan çalışma teorik arka plan bakımından da güçlü bir kurguya sahip. Hem sürekliliği bakımından, hem literatür hakimiyeti hem de araştırma metodolojisi gücü bakımından çok kıymetli bir araştırmayla karşı karşıyayız.” değerlendirmesinde bulundu.

KOBİ’lerin faaliyetlerindeki “psikolojik sermaye” kavramının önemine dikkati çeken Erdoğmuş, “İyimserliğin, umudun azaldığı yerlerde psikolojik sermaye düşer. Psikolojik sermaye düşünce de direnme gücü zayıflamaya başlıyor. Biraz sanki psikolojik sermaye düştü gibi görünüyor” dedi.

“Nesiller arasındaki farklılık bizde Batı'daki kadar ayrışmış değil”

İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erkan Erdemir ise işletmenin ahlaki problemlerinin genel problemlerinden bağımsız olmadığına işaret ederek, “Kriz ne kadar hızlı sarsarsa daha oturmuş, kurumsallaşmış firmalar o krizden biraz daha az etkileniyorlar. Ahlaki meselelerde de aynı durum söz konusu. Nesiller konusunda da şunu söylemek isterim; henüz nesiller arasındaki farklılık bizde Batı'daki kadar ayrışmış değil.” değerlendirmesinde bulundu.

İGİAD Başkanı Ayhan Karahan, İGİAD’ın 2003 yılında kurulduğundan bu yana girişimciliğin teşvik edilmesi ve iş ahlakının yaygınlaştırılması hususunda bilgilendirme, eğitim ve yayın faaliyetleriyle toplumda ve özellikle iş dünyasında ahlaki bir duyarlılık oluşturmayı amaçladığını söyledi.

“Zenginlik ölçüsü, kişi başı gelir rakamlarına indirgenmiş durumda”

İTO Başkan Yardımcısı İsrafil Kuralay da ekonomiye ve ticarete insanlık penceresinden bakma çabasının bir inisiyatif değil bir gereklilik olduğuna değindi.

İktisadi çıkarlarla ahlaki ilkelerin ayrıştığı bir zaman diliminin yaşandığını hatırlatan Kuralay, şöyle konuştu:

“İnancımızın zenginlik ölçüsü kalpleri kazanmak iken, bugünün iktisadi şartlarında ülkelerin zenginlik ölçüsü, genellikle para birimleriyle ifade edilen kişi başı gelir rakamlarına indirgenmiş durumda.

Kuşkusuz bu dünyayı daha yaşanabilir kılmanın reçetesi küresel ölçekte daha adil ancak ticaretin serbestliğine ve bireysel zenginliğe de sahip çıkan farklı bir ekonomi sisteminin tesis edilmesinden geçiyor. 
İnanıyoruz ki böylesi bir sistem yalnızca ekonomide değil her mecrada refah ve mutluluğu teminat altına alacaktır. Çünkü baktığınızda siyasi, sosyal ve kültürel her olayın özünde paylaşım yani ekonomi yatıyor.”