T24- Murat Belge Taraf gazetesindeki köşe yazısında "referandum öncesi" yaşanan süreci kaleme aldı. Belge, ortaya çıkan gerginliğin üst seviyelere tırmandığını ve bunun referandum sonrasında da hemen durulmayacağını belirtti.
Belge, gerilimin referandumun ötesinde cepheleşmeden kaynaklandığını ana sorunun ise "AKP" olduğunu söyledi.
Murat Belge'nin 'Referandumun öncesinde' başlığıyla kaleme aldığı 27 Ağustos 2010 tarihli yazısının tam metni şöyle:
Referandum tarihi yaklaşırken, sinir gerginliğinin dozu da artıyor gibi görünüyor bana. Konuşulan dilin kelimelerinin habire duygu yüklenmesine, suçlamaların havalarda uçuşmasına, konuşma tonunun küfürleşmeye yaklaşmasına bakarak bu sonuca varıyorum. Hiçbir zaman hoşlandığım bir atmosfer değildir bu. Öfkenin akla ve mantığa egemen olduğu ortamları her zaman çok tehlikeli bulurum.
Ayrıca bu tür “tırmanma”lar, kendilerini harekete geçiren nedenler ortadan kalktıktan sonra da tam olarak ilk başladıkları çizgiye çekilmezler. Bu kadar karşılıklı sövgüden sonra, insanların bir konuyu böyle bir evre yaşanmamış gibi konuşup tartışmaları, haydi “imkânsız” demeyelim ama, çok zordur, zorlaşır. Bu da hiç iyi bir şey değildir.
Konu “referandum” olmaktan çıktı, zaten. Merkezinde Kemalizm’in yer aldığı cephe hükümete duyduğu nefreti her durumda getirip en ön safa koyduğu için, koymaktan kendini alamadığı için, burada da o grup için “anayasa”, “madde”, şu bu değil, AKP’nin ana sorun ve bütün sorun olduğu anlaşılıyor.
Bu bana göre “yanlış”, “anlaşılmaz” vb. bir tutum. Öyle de, böyle bir tutum var, çeşitli köklü dayanaklar üstünde oturuyor, sahici. Böyle olduğunu kabul edince de, fazla söyleyecek bir şey kalmıyor. En azından, “referandum da nasıl oy kullanmalı” gibi bir soru, böyle bir tutumun yanında anlamını kaybediyor, çünkü AKP’nin içinde bulunduğu her durumda nasıl davranılacağı belli. Bu durumda AKP’nin “öyle” (yani o kesimin tanımladığı gibi) olup olmadığını tartışmak daha mantıklı. Bunun da herhangi bir karşılıklı anlaşmayla sonuçlanmayacağını biliyorum, ama hiç değilse daha “gerçek” bir tartışma olur.
Dolayısıyla da, “referandum”u “referandum” olarak kabul ediyormuş gibi görünerek “hayır” demeyi ya da “boykot” etmeyi savunmak bana daha mantıksız geliyor. Mantıksız olduğu gibi, bir “içtenliği”de yok. Bu tür “argüman”lara sarılanlar belki kısmen kendilerini de ikna etmeye çalışıyorlardır –böyle bir “inanarak davranma” ihtiyacı duyanları. Böylelerinin olduğundan da şüphe etmiyorum. Ama bu bana, daha çok, kendi inanmaksızın suret-i haktan görünme ve bir başkasını böyle davranmaya ikna etme çabası gibi geliyor. Böyleyse, bunun da Kemalist ana gövdenin o akıldışı nefretinden ayrılan bir yanı kalmıyor –sadece, onu “kamufle etme” eğilimini de birlikte taşımış oluyor. Yani, şu somut konu karşısında, “hayır” demeyen, ama hiçbir şekilde “evet” diyemeyeceğini hissettiği için sonunda “boykot” deyip ruhunun safiyetini koruyanlar, bence, baştan ve açıkça “hayır” diyenlere ekleniyorlar. Eklenerek başlar, zamanla eklemlenir de herhalde.
Böylece, AKP’nin kendisi, “ona karşı alınması gereken tavır” sorunu, tarihle benzerini hiç görmediğimiz ayraç olma özelliğini korumuş oluyor. Karşısında “Komünist” görünce soğukkanlılığını çok fazla bozmayan Kemalist, AKP’li görünce ifrit kesiliyor. “Demek ki o ikisi biraraya gelebiliyormuş” demeyin. Çünkü o Komünist de bize, buraya özgü bir “Komünist”; o da bir “egemen sınıf Komünisti”. Onun için böyle bir ittifak mümkün olabiliyor.
Bu durum bana aynı sorunsal içinde yer alan bir başka ilginç durumu hatırlatıyor: şu mahut “başörtüsü” konusunu. Başını örtmüş bir öğrenci kız geldiğinde, zinhar yasak, bir kamu kurumu olan kutsal üniversite çatısının altında başını örtmüş olarak dolaşması. Ama aynı kutsal çatı altında odacılık yapan kadıncağız başını örtüyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Demek ki ortada sınıfsal bir durum var.
AKP’nin de sorunu “iktidar konumu”nu işgal ediyor olması, daha doğrusu, böyle referanduma anayasa değişikliği önerisi sunabilecek konuma gelmesi. Böyle olunca derhal haddinin bildirilmesi gerekiyor. Bunun çeşitli yollarından biri de “boykot”.
Referandum önemli bir konu, tabii. Onun için ben de birkaç gün bu konuyu işleyeceğim.