Pazar günü yapılacak anayasa değişikliği referandumunda kararımızı verirken faydalı olacağına inandığım birkaç başlığı dikkatinize sunmak isterim:
1. Anayasa hazırlık süreci: Anayasaların hazırlanması da değiştirilmesi de en geniş toplumsal mutabakata dayanmalıdır. Türkiye’de 1982 Anayasası’nın 85 maddesini değiştiren bugüne kadarki 16 anayasa değişikliği -aralarında Başbakan Erdoğan’a siyaset yolunu açan 2002 değişikliği de dahil- en geniş uzlaşı sağlanarak yapılmıştır. Ancak bu kez karşımızda AKP’nin tek başına hazırlayıp dayattığı bir metin bulunmaktadır. Muhalefetin paketin üzerinde mutabakat sağlanan maddelerinin geçirilmesi, kalanların referanduma götürülmesi yönündeki önerilerini AKP’nin ısrarla reddetmesi düşündürücüdür. Pakete destek veren AB sözcüleri bile “uzlaşı eksikliğine” mutlaka dikkat çekmiştir.
2. Referanduma sunuş: Birbiri ile ilgisi olmayan 26 maddenin bir arada oya sunulması seçmen iradesine haksızlıktır. Bu pakette, hukuk devleti ilkesini zedeleyecek sonuçlar doğurması beklenen Anayasa Mahkemesi ve HSYK üzerinde yapılan değişikliklere karşı tavır takınan seçmenler, içindeki birçok olumlu unsura rağmen bu pakete ‘evet’ demeyecektir. Benzer biçimde pakete içindeki bazı maddeleri benimsediği için oy veren seçmenler de iki temel yargı kurumunun yapısında yapılacak hayati değişikliklere ‘hayır’ deme imkânına sahip değildir. Doğru olan yaklaşım, her maddenin ya da birbiriyle ilintili maddelerin gruplar halinde ayrı ayrı oya sunulması iken, iktidar partisi Avrupa’dan gelen eleştirilere dahi kulaklarını tıkamıştır.
3. Darbeyle hesaplaşma: Bir siyaset mühendisliği olarak Çankaya Köşkü’nün de desteğiyle 12 Eylül’e denk getirilen referandumu AKP, sadece tarihi nedeniyle “12 Eylül’le hesaplaşma” olarak sunmaktadır. Geçici 15. maddenin kaldırılacak olmasının başta darbe lideri Kenan Evren olmak üzere o dönem sorumluluk sahibi olanların yargılanmasına imkân sağlayacağı tezi imkânsıza yakın ölçüde zayıf bir olasılıktır. Hesaplaşmak bir yana, paketin hazırlanışı ve referandum kampanyası sırasında Başbakan’ın izlediği “Hayır verenler darbecidir” şeklindeki dayatmacı üslup tam da 12 Eylül ruhunu anımsatacak biçimdedir.
4. Yargıya müdahale: Yargının sorunlarını çözme iddiasıyla yola çıkan hükümet, kendisini bu pakette sadece Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin yapısını değiştirmeye odaklamış, yargının yıllardır yinelenen diğer hayati sorunlarına gözlerini kapamıştır. Pakette yargı ile ilgili maddelerin ana hedefi, yürütmenin yargı üzerinde mutlak egemenliğini sağlamak olarak gözükmektedir. Zaten Başbakan da ‘evet’ oylarının hükümeti “yargı prangasından kurtaracağı”nı açıkça söyleyebilmiştir. Gerçekten güçler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı ilkesini güçlendirecek bir anayasa değişikliği arzu edilseydi, Adalet Bakanı’nın ve müsteşarının HSYK’den çıkarılması yönünde bir madde bu paketin olmazsa olmaz unsuru olarak yer almalıydı. Tam tersine, yeni değişiklikler Adalet Bakanı’nın yani yürütmenin HSYK’deki yetkilerini daha da arttırmaktadır.
5. Özgürlüklerin istismarı: Pakette çeşitli toplum kesimlerine verildiği öne sürülen yeni hak ve özgürlükler aslında yeni bir şey getirmemekte; yargı ile ilgili arzulanan değişikliklerin geçirilebilmesi için istismar edilmekte, kılıf olarak kullanılmaktadır. Örneğin, memurlara grevsiz toplusözleşme hakkı getirilirken, uyuşmazlık durumunda sonucu, yapısı açıklanmayan Hakem Kurulu’na bırakılmaktadır. Hakem Kurulu’nun kararları ise yargı denetemine kapalı tutulmaktadır. Halbuki aynı paketin bir başka yerinde YAŞ ve HSYK kararlarının yargı denetimine açılması ilkesi benimsenmektedir. Kadın-erkek eşitliğine ilişkin düzenlemeler için sadece yasa çıkarılması yeterliyken, içerdeki-dışardaki liberalleri kandırabilmek için pozitif ayrımcılık maddesi göstermelik olarak konmuştur.
6. Kampanya üslubu: Gelişmiş bir demokraside hükümete düşen temel görev; referanduma sunulan paketin olumlu ve olumsuz yanlarının taraftar halk kesimlerince eşit mali imkânlarda, özgürce tartışılmasına objektif zemin sağlamaktır. Türkiye’de ise trilyonlarca liralık ‘evet’ kampanyası ile yetinmeyen AKP hükümetinin Başbakanı, “Bitaraf olan bertaraf olur”; Dışişleri Bakanı “ ‘Hayır’ oylarını dünyaya anlatamam”; Başbakan Yardımcısı “ ‘Hayır’ çıkarsa Türkiye ekonomik fatura ödeyecek”; AB Başmüzakerecisi de “Hayırcıların aklından zoru var” yönündeki açıklamalarıyla halka korku ve tehdit salmayı tercih etmiştir.
Terörle mücadele ve dış meselelerde son derece kritik bir dönemde Türkiye’nin tüm enerjisini AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın siyasi çıkarları için hazırlandığı aşikâr bu kısmi anayasa değişikliği için heba etmesi büyük talihsizliktir. Bulunduğumuz noktada ülkenin asıl ihtiyacı; geniş uzlaşıyla hazırlanacak, demokrasi, hak ve özgürlükleri devlet erkleriyle mücadelenin kılıfı haline sokmadan genişletecek yeni bir anayasadır. Bunu sağlamak için önümüzde iki sandık var: Biri referandum, diğeri seçim.
(Utku Çakırözer - Cumhuriyet - 10 Eylül 2010)