Türkiye, internetle ilk kez, dünyadan yaklaşık 20 yıl sonra, 12 Nisan 1993’te, ODTÜ’de tanıştı. Ancak Ankara-Washington arasında kurulan ilk bağlantıyı Türkiye’de sadece orada olanlar ve onların yakınları öğrendi. Çünkü basın için haber değeri taşımayan bu gelişme ertesi gün yayımlanan hiçbir gazetede yer almadı.
Aradan geçen yaklaşık çeyrek yüzyıl, haberin artık önce internette tüketildiği bir dünyayı karşımıza koyuyor. Hem metin hacmi, hem de görsel ve işitsel boyutlarda internetin sağladığı imkanlarla rekabet edemeyen kağıt üzerindeki gazeteler varlıklarını sürdürmekte zorlanıyor.
Malum, Türkiye'de de bir gazete, Radikal, 21 Haziran Cumartesi günü sadece internet yayınıyla devam etmek üzere kâğıtla vedalaştı.
Peki Radikal'in serüvenini nasıl okumalıyız? Bu radikal kararın gerekçesi, yalnızca kağıdın internete yenilmesi mi, yoksa Doğan grubu bünyesinde 18 yıl önce kurulan Radikal'de icra edilen gazeteciliğin evrimi de bu sonuçta rol oynadı mı? Ya da cevap, iki ihtimale de uğruyor mu?
Türkiye'de gazeteciliğin güncel sorunları açısından da önem taşıyan cevaplar için, zaman içinde eriyen tirajına rağmen özgül bir ağırlığı olan Radikal'in hikâyesini gazeteye imzasını atan dört yayın yönetmenine sorduk.
Radikal’in fikir babası ve kurucu yayın yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz, gazetenin 10 yıl boyunca yayın yönetmeni olan İsmet Berkan, Radikal’le eş zamanlı yayın hayatına başlayan Radikal İki’nin yayın yönetmeni Tuğrul Eryılmaz ve gazetenin son yayın yönetmeni Eyüp Can.
Aklında henüz ismini koymadığı Radikal'e ilişkin projesiyle Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın kapısını çalan Mehmet Y. Yılmaz, Türkiye’de en çok sıfırdan yayın inşa eden gazeteci olma unvanını da taşıyor. 30’a yakın gazete ve dergi çıkaran Yılmaz’ın listesinde Radikal’in yanı sıra ülkenin en çok bayi satışına sahip gazetesi Posta, Fanatik, Blue Jean, Aktüel ve Tempo dergileri de var. Bugün Hürriyet gazetesi yazarı olmakla birlikte Türkiye'nin en büyük dergi grubu olan Doğan Burda’nın İcra Kurulu Başkanlığı’nı da yapan Yılmaz, 1996’da genç bir ekiple kurduğu Radikal’i, Milliyet Genel yayın Yönetmeni olduğu 2000’de o dönem gazetenin Ankara Temsilcisi olan İsmet Berkan’a teslim etti.
Mehmet Y. Yılmaz, Radikal’i kurarken hangi kitleyi hedeflediklerini, Aydın Doğan’ı nasıl ikna ettiğini, Susurluk skandalı döneminde gazetenin tirajını 720 binlere nasıl yükselttiklerini ve 28 Şubat dönemini anlattı. Kendisinden sonraki süreci de sorduğumuz Yılmaz’a göre, Radikal’in kâğıtla vedalaşması kaçınılmaz değildi.
Kapanışa giden yola Berkan yönetimindeki Radikal’in Ergenekon ve Balyoz davalarında savrulmasıyla birlikte Eyüp Can dönemdeki yönetimi de koyan Mehmet Yılmaz’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
‘Genç-eğitimli-sol kitleye
hitap edecek bir gazete’
- Cumartesi günü son kez basılan Radikal’i 18 yıl önce neden kurdunuz?
18 yıl önce Türkiye’deki medya, ‘’kartel medyası’’ diye tabir edilen büyük gazeteler, yani Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Yüzyıl, Cumhuriyet gibi geleneksel kitle gazetelerinden oluşuyordu. Ama o zaman Türkiye’nin bir de o gazetelere yansımayan gündemleri de vardı; insan hakları, işkence, demokrasinin yaygınlaşması, çevre gibi konular... Bunlar istisnai haberler olarak o gazetelerin içinde yer alırdı. Birinci sebep olarak aklımda bu vardı, Aydın Doğan’a yeni bir gazete önerirken bu eksikliği düşünüyordum. İkinci sebep de şuydu: Sabah Grubu’nda Yeni Yüzyıl vardı, Doğan grubunda ona karşı genç, şehirli, aydın, biraz solda bir okuyucuya hitap edecek bir yayın yoktu.
- Sol derken kastınız?
Kendini sol fikirlere daha yakın hisseden, yaşam biçimiyle, hayat anlayışıyla demokrat olduğunu düşünen insanlardan söz ediyoruz.
- Gazete çıkarırken kitle tespitiyle mi yola çıkılır?
Ben bütün yayınlarımı öyle çıkarttım. Önce okuyucuyu tarif ederim; bu çıkartacağım yayın nasıl bir okuyucuya hitap edecek. O profili çizdikten sonra; o kitle nasıl bir gazete veya dergi okumak ister sorusunun cevabını ararım. Genellikle de doğru cevapları buldum. Radikal için şehirli, aydın, okumuş-yazmış, demokrat, kültür olaylarına meraklı, çevre duyarlılığı olan, başkalarının hakları olduğunu bilen ve insan haklarına saygılı olan, Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi ayırt etmeyen bir okuyucu profili tarif etmiştik. Sonra "o profil, nasıl bir gazete okur" sorusunun cevabı olarak da Radikal çıktı.
Radikal’in kuruluşunda Posta ve Fanatik’in rolü
- Aydın Doğan’la Radikal için yaptığınız ilk görüşmede neler konuştunuz?
1995’te Tansu Çiller kriz çıkartmıştı ve gazete fiyatları geleneksel gazete okuyucusu olan emekli, memur, öğretmen, işçi gibi dar gelirli insanların gazete okuyamayacağı bir düzeye çıkmıştı. O dönemde gazetelerin üzerinde bir de ağır promosyon yükü vardı. Ben de o arada işsizdim; Dinç Bilgin’le bir dergi yayımlamak üzerine ortak şirket kurmuştum, ancak anlaşmazlığa düştük ve oradan ayrıldım. Bir gazete çıkartma projesiyle Aydın Doğan’a gittim ve daha sonra o gazetenin adı Posta oldu. O güne kadar “ucuza satılan gazete” dediğimiz zaman akla Tan, Şok gibi uyduruk gazeteler gelirdi; kadın resimlerini koyarsın, altına da haber uydurursun. Ben o ucuzluğu sayfa sayısıyla ayarladım, gazete 12 sayfayı geçmeyecekti, diğer gazetelerdeki her haber olacak, ama kısa olacaktı. Aydın Doğan kabul etti, Posta çıktı ve çok başarılı oldu. Para kazandı. Kazandığımız paranın bir bölümüne ortaktım. Onunla Fanatik gazetesini çıkarttık. O da para kazanınca Aydın Bey’in benim gazeteciliğime ve yaptığım gazetelerin zarar etmeyeceğine olan inancı pekişti. Uzun zamandır aklımda olan bu gazeteyi Aydın Doğan’a teklif ettim. O da kabul etti.
‘Tiraj hedefi 100-150 bindi’
- Bir gazete kurulurken bir yönetici ile medya patronu arasındaki görüşme nasıl olur? Tiraj beklentisi ve içeriğe dair konuştunuz mu?
Zannedildiğinin tersine çok detaylı bir görüşme olmuyor. Belki başka patronlarla başkadır ama daha önce çalıştığım Dinç Bilgin, Ercan Arıklı, ondan önce torun Sedat Simavi ile de aynı şeyi yaşamıştım. Aydın Bey’e nasıl bir yayın istediğimi ve tahminen satacağını söyledim. Neyime güvenip de bana bu imkânı verdiler onu da bilmiyorum, ama herhalde baştan yaptığım işlerin hiçbirinin zarar etmemesi sebep. Hiçbir zaman üç yıllık öngörüler, planlar yapmadım. Yayın zarar ederse, onun yaşayamayacağını biliyorum. Aydın Bey’e de bu gazetenin tahminen 100-150 bin civarında satacağını söyledim, kötümser hesap da 120-130’du.
- Radikal ismi nerden çıktı?
Radikal’in isim babası Serdar Erener’dir. Yaptığımız ürüne bir isim bulmak ve reklam kampanyasını hazırlamak için ajanslara gittik. Erener bu isimle geldi ve aramızda tartıştık. Radikal kelimesinin altını doldurup dolduracağımız üstüneydi bu tartışmalar. Ama biz zaten yola çıkarken Türkiye’de o zamanlar dile getirince bile bölücü, komünist denilen “insan hakları” ve ihlalleri üzerine haberler yapacağız demiştik. “Bu radikallikse biz Radikal’iz” dedik ve “O bir Radikal” sloganıyla reklamlar dönmeye başladı.
‘Gazete çıkarırken patron
istekleri makbul sayılmaz’
- 1. yılınızda Milliyet gazetesinde sizden alıntıyla çıkan bir habere göre, Radikal yayın hayatına 130 kişiyle başladı. Ne kadarlık bir bütçeyle yola çıktınız?
130 değil, 75-80 kişiydik ilk başta. 40-45 kişi de Posta’daydı, Fanatik’te de 20 civarında insan vardı. Benim o dönemde yönettiğim yayınların toplamı bile 170-180 kişi değildir. 24 sayfalık bir gazete 170-180 kişiyi zaten taşıyamaz. Ben hiçbir zaman çok masraflı ve kalabalık kadrolarla iş yapmadım. Ama bütçe için ne söylesem palavra atmış olurum, hiç hatırlamıyorum.
- Yazar kadrosunu kim, nasıl belirledi?
Herkesi ben belirledim. Aydın Bey’in herhangi bir etkisi olmadı. Benim için zaten bir gazete çıkarırken patrondan gelen istekler çok makbul istekler sayılmaz. Çünkü patron başka saiklerle insan önerebilir, ama ben belirlediğim bir okuyucuya gazete çıkartmak istiyorum. O yüzden herkesi tek tek ben seçtim. Elbette İsmet Berkan ile de bu yazar seçimi sürecinde birlikteydik.
- Holding gazetesi olmanın etkileri nasıl somutlaştı Radikal’de?
Etkisi pek olmadı. Şu yüzden: O tarihte Doğan Yayın Holding’de Hürriyet ve Milliyet vardı. İkisi de güçlü gazetelerdi. Posta yeni çıkmıştı, Türkiye’nin en çok satan gazetesiydi. Dolayısıyla kimsenin Radikal’e dönüp bakacak durumu yoktu. Herkesin oynayacağı başka gazeteler vardı. Ayrıca ben de genel yayın müdürlüğünü bırakana kadar bir tek gün gazetenin sahibine gazetenin birinci sayfasını paslamadım, manşetini söylemedim.
‘Radikal’in tirajı Susurluk’la 720 bine çıktı’
- Baştan “iddiasız’’ bir gazete miydi Radikal? Hürriyet’in ya da büyük başka bir gazetenin yerine hiç oynamadı mı?
Posta’da çok satan bir gazete olmak iddiamız vardı, nitekim oldu da. Ama Radikal’de hiçbir zaman öyle çok satacağız, şampiyon olacağız gibi bir iddiamız olmadı. Biz “Türkiye’nin ihtiyacı olan gazeteciliği yapalım, kaliteli bir ürün çıkaralım, çıkar gruplarından bağımsız olacak kadar para kazanalım ki patronu sıkıştırmayalım” istiyorduk. Çünkü patron para kazanamazsa bir gazeteden ya kapatır ya da o gazete reklam almak için çıkar gruplarının elinde oyuncağa döner.
- Tasarlarken hedef aldığınız eğitimli-solcu-genç kitleye rağmen Radikal, ilk çıkışını Susurluk gibi genel kitleye hitap eden bir olayla yaptı.
Radikal 13 Ekim 1996’da çıktı. Susurluk kazası da 3 Kasım 1996’da oldu. Radikal’in ilk üç haftalık yayın çizgisine bakarsan İngiltere'de Guardian’ın, Independent’ın haberlerine benzer haberler olduğunu görebilirsin; dünyanın değişik köşelerinden haberler, çarpıcı insan hikâyeleri, savaşlarda hırpalanmış çocuklarla ilgili haberler, çevre haberleri, insan haklarıyla ilgili işkence haberi… O tür haberlerin yer aldığı bir çizgiydi. Susurluk’tan sonra Radikal’in yayın çizgisi değişmedi. Radikal Susurluk olayını daha iyi takip ettiği ve o konuda derinleştiği için Susurluk sayesinde Radikal çıkmış gibi oldu.
Bütün gazetelerde “Susurluk’ta kamyonla otomobil çarpıştı, milletvekili yaralandı” diye haberler çıkarken, Radikal’deki manşet “Karanlık ilişkiler ağı” oldu. O gece bulduğumuz manşetlerden biri olan “Gladio kamyona çarptı” da benim ertesi günkü yazımın başlığıydı. Ertuğrul Mavioğlu haber merkezinin gece sorumlusuydu, yazı işleri gece sorumlusu da Ali Topuz, Reha Mağden haber müdürüydü. Ertuğrul, kaza olduktan sonra Mehmet Özbay isminin Turgut Özal’a verilen 1. MİT Raporu’nda Abdullah Çatlı’nın takma adı olduğunun belirtildiğini hatırladı. Herkes kendi olanaklarıyla bilgiyi check etti ve doğru olduğunu anlayınca teşhisimizi koyduk. Ertesi gün gazeteler hala normal bir trafik kazasıymış gibi o haberi verirken Radikal’in manşeti ‘’Devlet çetesi’’ydi ve böyle ilerledi. İsmet Berkan o zaman Ankara Temsilcisi'ydi, çetenin ortaya çıkartılmasındaki en büyük gazetecilik emeği ona aittir. İki büro da bu işe konsantre oldu. O arada çok tehditler ve engelleme çabaları oldu ama büyük ölçüde o çeteyi ortaya çıkarttık diye düşünüyorum. Susurluk sayesinde Radikal’in tirajı 720 bine kadar çıktı o dönemde. Hürriyet’i, Milliyet’i, Sabah’ı geçti. Ama çok kısa bir süre sürdü bu, sonrasında yine olmasını tahmin ettiğimiz yere geldi.
- Aydın Doğan katından telkin oldu mu?
Aydın Doğan bana dedi ki “Bu yazdıklarınızı kanıtlayabilir misin?” Dedim ki, “Şu anda her yazdığımızı kanıtlamamıza olanak yok, ama ben bunların doğru olduğunu biliyorum, onun için biz bu yayına devam edeceğiz.” O da bana dedi ki; “Tamam, o zaman sorumluluk sende. Eğer bu yazdıklarınız yalan dolan çıkarsa hesabı senden sorarım.” Ben de “Sorarsınız” dedim ve öyle bitti.
‘28 Şubat’ta Radikal’in Hürriyetleştiğini
söyleyenler okumadan uyduruyor’
- Susurluk sonrası yaşanan 28 Şubat’ta Radikal’in tavrı “Hürriyetleşti’’ gibi eleştirilere de neden oldu...
Şiddetle reddediyorum. Radikal’in arşivi ortada. Bu arşivde 28 Şubat’a, askerlere destek çıkan bir tane manşet, bir tane köşe yazısı getirsinler tartışalım. Onlar okumadan uyduruyorlar. O dönemde Fethullah (Gülen) Hoca hakkında dava açıldığında Gülen’i savunan bir tek Radikal gazetesi vardı medyada. Hürriyet’in, Sabah’ın yayınladığı andıç haberlerinin yalan olduğunu manşetinden yayınlayan gazete Radikal’di yine. Türkiye o dönemde ne olduysa Radikal’den öğrendi. Askerler Aydın Doğan’a sık sık bizi şikâyet ettiler; ellerindeki dosyalarda kırmızı kalemlerle çizilmişti İsmet’in, benim, Perihan’ın (Mağden), Türker (Alkan) Bey’in ismi. Aydın Bey de, hakkını yemeyeyim, “Onu yapmayın, bunu yapmayın” demedi o dönemde. O dönem Radikal’in Hürriyetleştiğini söyleyen, o dönem Radikal okumamıştır.
- Siz eşiği askere destek olmaya koyuyorsunuz. O dönem askere karşı durabilmek ne kadar mümkündü?
Askere karşı nasıl durulur? Askerler aptalca Ülker’i boykot ettiğinde bunun saçma olduğunu yazdım. Şimdi bu askere karşı durmak sayılır mı? Bence sayılmaz, ama demokrat bir tavırdır. Askerin tavrına da destek değildir. Gazetecinin silahı yok, topu yok, tüfeği yok. Ne yapacaktım ben, gidip Genelkurmay’ı mı basacaktım? Ben gazeteci olarak yapabileceğimi yaptım. Yapılan yanlışları, hataları, yalanları yazdık.
- O dönem Aksiyon’a verdiğiniz söyleşide Refah Partisi’nin toplumu böldüğünü düşündüğünüzü ve tedirgin olduğunuzu söylediniz.
Evet, Refah Partisi’nin çizgisinden de memnun değildim, bugün AKP’nin çizgisinden memnun olmadığım gibi. Askerler Refah Partisi’ne karşı diye, Refah Partisi’ni tutmak zorunda değildim. Bugün AKP’nin sahip olduğu gibi gerici bir ideolojiye sahipti. Refah Partisi’nin nesini savunayım ki, İslamcı-faşist bir ideolojinin temsilcisi onlar. Faşistlerin bir bölümüne karşı çıkıp, diğerlerini desteklemek diye bir şey olmaz. Ben faşizmin İslamcısına da, milliyetçisine de karşıyım.
- Ümit Kıvanç 28 Şubat’ta Radikal ile yollarını ayırmak zorunda kaldığını yazdı. Gösterdiği sebep: Önce bir yazısının yayınlanmaması, sonra “general” ifadesinin geçtiği eleştirel bir yazısından çıkarılması.*
Hiç böyle bir olay hatırlamıyorum, doğrusunu isterseniz.
- Şimdi duyunca ne düşündünüz?
O dönemde bazı arkadaşlarımızla yollarımızı ayırmamızın sebebi ekonomik durumdu. 28 Şubatçıların baskılarından dolayı kimseyi işten çıkartmış değilim.
- O dönem nasıl bir ekonomik gerileme yaşıyordunuz?
1997-98 olması lazım. 2000’lerdeki büyük krize giden yıllarda döviz fiyatları artarken gazete maliyetleri artıyordu ancak gazete fiyatlarına zam yapamıyorduk.
- 75 kişinin kaçı işten çıkarıldı?
O dönemde daha çok yazarlardan azaltma yaptık. Muhabirlerde çok fazla bir tasarruf yapmadık.
- Yazarlar, bir gazetenin giderinin kaçta kaçını oluşturur?
Kaçta kaçı olduğunu hatırlamıyorum. Ama yazar her zaman muhabirden daha pahalıdır. Hele kadrolu yazarlar daha pahalıdır. En az alan yazarla en yüksek alan muhabir arasında en azından bire iki fark vardır.
‘Radikal Taraf’tan daha zor
bir dönemde Don Kişotluk yaptı’
- Murat Belge Radikal’den Taraf’a geçtikten sonra, Taraf’ı bir Don Kişot olarak tarif ederken Radikal için bunun istenmediğini söyledi. Bu sizce gerçeğe ne kadar tekabül ediyor?
Taraf’ı Don Kişot yapan Balyoz yayınlarıysa, evet Radikal öyle bir Don Kişot’luk yapmadı. Ama yıkılması zor yel değirmenlerine saldırmaksa Don Kişot'luk, Radikal Taraf’tan daha zor bir dönemde, onlara saldırdı.
- Susurluk dönemine mi referans veriyorsunuz?
Sadece Susurluk değil, Manisa’daki işkenceci polisler gibi Türkiye’nin her yerine yayılmış işkenceciler, askerler, anti-demokratik uygulamalar, YÖK’le mücadele etti Radikal. AKP gibi bir iktidarın yanında yer alıp bir yere saldırmak daha kolay. Marifet, bütün devlet nizamı derin devleti korurken derin devlete saldırmaktır.
- AKP politikalarına paralel gidip gitmemek önemli, ancak asker gibi kalıcı bir iktidara karşı yayın yapmak küçümsenebilir mi?
Ama AKP iktidarı olmasaydı o yayınları yapabileceğine emin değilim.
- Başbakan Erdoğan’a göre o yargılamaların arkasında olan zaten AKP değildi.
"Paralel yapı" yapmış meğerse!
- Radikal sizi tatmin ediyorsa neden Milliyet’in yayın yönetmeni olmak üzere gazeteden ayrıldınız?
Milliyet’teki durum pek parlak değildi, tirajı o zaman 160 bine kadar düşmüştü. Aydın Doğan patron olarak Radikal’i bırakıp, Milliyet’i yönetmemi istedi. Neden istediği de çok açık. Nitekim ben Milliyet’e gittikten sonra yaptığım operasyonlarla, Milliyet’in maliyetini ve fiyatını düşürdüm. Tiraj arttı, reklam geliri arttı. Milliyet tekrar kar eder oldu. Bıraktığımda da 360 bin satıyordu.
- Radikal’den ayrılırken İsmet Berkan’la nasıl bir devir teslim konuşması yaptınız?
Devir teslim konuşması yapmadık. Çünkü doğal bir bırakıştı. Radikal çıkarken, İsmet her dakikasında benim yanımdaydı. Zaten kafamıza göre bir Ankara temsilcisi bulamadığımız için İsmet Ankara’ya gitmek durumunda kaldı, yoksa yayın koordinatörü olacaktı. Ona bırakacağım zaten bilinen bir şeydi. Benimse hiçbir makamda uzun süre oturmak gibi bir derdim olmadı, Radikal’de de oturmayı düşünmüyordum.
- Ne kadarlık bir tirajla bıraktınız Radikal'i?
Yanlış hatırlamıyorsam 110 bin civarındaydı.
‘Radikal’in yazılı kısmı kapanmayabilirdi’
- Radikal’in sizden sonraki İsmet Berkan'lı on yılını siz nasıl tarif edersiniz?
İsmet’in gazeteciliği ile benimki biraz daha farklı oldu. İsmet daha Anglosakson bir kimlik kazandırmaya çalıştı gazeteye, daha mesafeliydi. Biz de öyle çıkmıştık ama gazete yaşayan, okuyucusuyla etkileşen bir varlık. Bu etkileşimle biz daha duygusal bir gazete olma yoluna girdik. Habercilik anlayışımız Anglosakson anlayışı korumakla birlikte, haberin sunuşu, başlıkları okuyucunun duygusuna hitap edecek bir çizgideydi.
- Bu 10 senelik sürecin sonunda tirajlar 37 bine düştü. Sizce nerelerde yanlış yapıldı?
Dediğim gibi bir tanesi, gazetenin okuyucuyla olan iletişiminde bir soğukluk oldu. İkincisi döviz krizleriyle fiyatların yükselmesi oldu.
- Bir medya patronu için tirajlar düşerken 10 yıl aynı kişiyi yayın yönetmeni olarak koruması ne kadar doğal sizce?
Demek ki sabretmiş patron, bu kötü bir şey değil.
‘Radikal, Ergenekon ve Balyoz’da savruldu’
- Radikal’in kâğıda veda etmemesi için süreçte neler farklı yapılabilirdi sorusuna yanıt almak için soruyorum.
Eğer son 10 yılda daha aktif bir gazetecilik yapılsaydı Radikal’in yazılı kısmı kapanmayabilirdi. Balyoz, Ergenekon hikâyeleri olduğunda Radikal’i bir orada, bir orada gördük.
- Nasıl?
Radikal çok savruldu o dönemde. Türkiye’de yaşayan bir gazeteci bilir ki Türkiye’de derin devlet karanlık işler çevirir. Ergenekon gibi bir soruşturmanın da derin devletle bir hesaplaşma fırsatı olduğunu düşünmen ve haberciliğini de o yönde geliştirmen gerekir. Ama bunun yerine Türkiye’de iki tavır gelişti; 1- “Ergenekon soruşturmaları fos”, 2- “Ergenekon’a bulaşan herkes Ergenekoncu.” Radikal de bir ona savruldu, bir ona savruldu. Hâlbuki ikisi de doğru bir çizgi değildi. Radikal gibi bir gazetenin görevi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamaktır ki suçlu kimse cezasını görsün. Radikal bunu yapmadı, yapamadı. Aynı şey Balyoz davası için de geçerli. Yapsaydı okuyucunun ilgisini çekebilirdi. Tabii muhalif bir çizgi izlemek bu dönemde o kadar kolay değil. Başbakan’ın öfkesinin sınırı yok.
- Ergenekon ve Balyoz sürecinde Radikal’in savrulmalarını somutlaştırabileceğiniz örnekleriniz var mı?
Açıkçası net bir örnek hatırlamıyorum. Ama izlenimim bu yönde.
‘Dijital dönüşüm önemliyse
Hürriyet niye dijitale dönmüyor’
- Başbakan’ın tavrına rağmen diğer gazeteler kapanmadı?
Diğer gazetelerin kapanmamasının sebebi var. Sabah gazetesi mesela zarar ediyor ama kapanmaz. Akşam, Star, Yeni Şafak da öyle çünkü bir misyonları var. Milliyet’in, Vatan’ın durumları nedir bilmiyorum ama zarar ediyor olmaları gerekir. Onların da kapanıp kapanmayacağını, patronunun gazeteyi nasıl kullanacağı sorusuna vereceği cevap belirleyecek. Ama Doğan grubunda kar etmek önemlidir. Kar etmiyorsa bir yayın uzun süre yaşatılamaz. Radikal’in başına gelen de odur.
- AKP’yi arkasına aldığını söylediğiniz Taraf, bugün AKP’nin karşısında duruyor ve tirajı bu savrulmadan veya Başbakan’dan anlaşılan kötü etkilenmedi.
Taraf’ta kaç kişi maaş alıyor şu anda? Taraf’taki insanları maaşlarını vermeden çalıştırıyorsan, üç-dört aylık maaşlarını daha ödememişsen, o gazeteyi yaşatanlar orada çalışan genç çocuklardır, patronlar değil.
- Radikal’in kapanmasına neden olan diğer sebepler ne sizce?
İkinci söylenilecek her şey, birinciyi hafifletmek için uydurulacak gerekçeler olur. “Dijital dönüşüm önemli” diyorlar, peki Hürriyet niye dijitale dönmüyor? Milliyet niye dönmüyor? Belli ki Radikal’in kâğıt versiyonunun satışı ve reklam geliri, harcamalarını karşılamıyor. Kaybetmeyi göze alabileceğin belli bir para vardır. O para da kaybedilince kağıt versiyon kapanıyordur.
‘Radikal’in kötü yönetildiği çok açık’
- Tuğrul Eryılmaz’a göre, Radikal’in dijitale geçmesinin de, bugünden önceki küçülmelerin de sebebi kötü yönetim. Buna katılır mısınız?
Katılırım. Kötü yönetildiği çok açık. Aksini söylemek için 1- Gazetenin satıyor, reklam alıyor, maaşlarını zamanında ödüyor, para kazanıyor olması lazım; 2- O gazetenin konuşuluyor, Türkiye’nin gündeminde ciddiye alınıyor olması lazım. Şimdi baktığımızda Radikal’in sattığını, para kazandığını, reklam aldığını söyleyemeyiz. Radikal’in hiç olmazsa ayda iki defa manşetleriyle Türkiye’nin gündemini değiştirdiğini de söyleyemeyiz.
- İsmail Saymaz’ın haberleri, Ezgi Başaran’ın söyleşileri veya Pınar Öğünç’ün katkıları sizce yetersiz miydi?
Bireysel başarıları reddedemeyiz, ama ben Radikal’in gündem değiştirdiği Ali İsmail Korkmaz olayından başka bir haber hatırlamıyorum. Haksızlık etmek istemem. Belki de ben unuttum. Ama benim hatırladığım sadece bu. Böyle bir gazetenin iyi yönetildiğini söyleyemeyiz.
‘Solcu, sağcı olacağım diyen bir
gazetenin tuttuğunu hatırlamıyorum’
- Kötü yönetildiğini ne zamandan itibaren düşünmeye başladınız? Örneğin, Eyüp Can Genel Yayın Yönetmeni olduğu Radikal’e dair ilk kez konuştuğunda söylediği “Ezberleri bozacağız. Özgürlükçü sol olacağız” ifadesini duyduğunda Mehmet Yılmaz’ın aklından ne geçmişti?
İyi olur inşallah diye düşünmüşümdür.
- “Önce kitle profili çıkarırım” diyen size göre bir gazeteye ideolojik çerçeve çizmek ne kadar doğru?
Bence bir yayın yönetiyorsan yapman gereken birinci şey bir profil çizmektir. Ben hiç zararını görmedim. Başka yolları da vardır belki, bilmiyorum ama demek ki Eyüp Can’ın tarif ettiği şeyin okuyucusu bu kadarmış ya da ona uyamamış. Ben solcu olacağım, sağcı olacağım diye yola çıkan hiçbir gazetenin tuttuğunu hatırlamıyorum.
‘Radikal İki’yi dergi yapmak
istedim, kabul edilmedi’
- Bu uyarıyı Eyüp Can’a yaptınız mı?
Yapmadım. Çünkü kimse bana fikrimi sormadı. Fikrin sorulmadan başkasının işine karışmak ayıptır. Ben sadece Radikal’in kapandığını duyunca, “Radikal İki’yi acaba bana verir misiniz, onu haftalık bir gazete haline getirebilir miyim?” diye sordum. Pazar günleri yayınlanıp, Pazar-Pazartesi-Salı piyasada kalacak, Radikal 2 formatının dışına çıkacak bir şey düşünmüştüm. Kabul edilmedi.
- Reddin gerekçesi neydi?
Bir şey söylemediler, ben de niye reddediyorsunuz demedim. Hayır cevabı her zaman hayır anlamına gelir, ısrar etmek anlamsızdır.
‘Radikal’in 1. sayfası okuyucuyu çağırmıyordu’
- Radikal'de son dört yılın en akılda kalan değişikliği tabloid boyuta geçmek, sizce ne kadar doğru bir karardı?
Tabloide dönüşüm olmayacak bir şey değil. Ama tabloide dönüştüğün zaman gazetenin birinci sayfasının biraz daha okuyucuyu çağıran, bir tür poster, film afişi gibi düşünülmesi gerektiğine inanırım. Bugünkü birinci sayfa okuyucuyu içeriye çağırmıyor, bir şey söylemiyor. Gazetelerin satıldığı o küçük alanda insanların dikkatini çekip gazeteye ellerini uzatmalarını ve bir sayfa çevirmelerini sağlayacak bir tabloid birinci sayfan yoksa satamazsın.
- Ankara bürosu kapanan, muhabir kadrosu küçültülen bir gazete birinci sayfada bağıracak haberi nasıl bulur?
Bulamazsın. Çünkü havuzdan haber çıkmaz.
- Bugünden geriye dönüp baktığınızda unutamadığınız Radikal manşetleri hangileri?
“Bu cop hepimize”, “Devlet çetesi”, “Gladyo kamyona çarptı”, süpürgeli bir manşet yapmıştık temiz toplum ödülü almıştık. Barış Manço’nun öldüğünü bir tek biz manşetten verdik birinci günü. Türk medyası Barış Manço’nun öldüğünü Radikal’in manşeti sayesinde fark etti.
'Sahte oruç kanlı iftar, doğru bir başlık değildi'
- 30’a yakın kişinin öldürüldüğü Hayata Dönüş operasyonlarında siz Milliyet’te “Sahte oruç, kanlı iftar” manşeti atarken Radikal’in “Gerçeğe dönüş” manşetini gördüğünüzde ne düşündünüz?
O günü tekrar hatırlayalım. O gün Can Dündar, Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Mehmet Bekaroğlu açlık grevcilerini durdurmak üzere cezaevini ziyarete gittiler. Çıktılar ve dediler ki, “Yarından itibaren ölümle başlayacak.” Şimdi filmi orada kes. Ankara’da Adalet Bakanlığı makam odasına kur kamerayı. Müsteşarın geliyor ve sana diyor ki, “Efendim son aydınlar da gitti, yarından itibaren cezaevinde ölümle başlayacak.” Sen Adalet Bakanı olarak müdahale edelim, insanlar ölmesin demez misin? Filmi burada yine kes. Müdahale eden jandarmaya gel. Jandarma Komutanı’na Ankara’dan emir geliyor. Diyorlar ki, “Müdahale edilecek.” O müdahalenin nasıl olması gerektiğine karar verecek olan jandarma komutanı. O jandarma komutanı düzgün bir asker olsa sonucu böyle olmazdı. İnsanlar yakılmazdı. Sonradan anlaşıldı ki açlık grevinin geldiği düzey ertesi sabah ölümlerin başlayacağı noktada da değilmiş. Sahte oruç denmesinin sebebi bu. Eğer o gün çıkan aydınlar, “Ertesi sabah ölümler başlayacak” demecini vermeselerdi, o operasyona zemin yaratacak siyasi karar verilmezdi.
- Başlığınızın bu nüansı anlatabildiğini düşünüyor musunuz?
Hayır, anlatmıyor. Doğru bir başlık değildi. Radikal’in başlığı eksik olsa da daha doğruydu. Hepimizin başlığı problemliydi o zaman.
Bedavanın rahatlığı ve medyanın geleceği
- Dijital Radikal, Hürriyet.com.tr’nin bir kopyası mı olacak, yoksa tam bir internet gazetesi mi?
Hiçbir fikrim yok. Ben de sizin gibi yayın başladığında tıklayacağım, okuyacağım. Merak ettiğim şey, abone olduğum Radikal Ipad versiyonundaki paramın ne olacağı. 2 dolar alacağım kalacak.
- Sizce Radikal paralı olursa tutar mı?
Sadece Radikal’in değil, bütün gazetecilerin tartışması gereken esas sorun bu. Artık okuyucular habere, yoruma ulaşmak için para vermek istemiyor. Parayı bilgisayara ve servis sağlayıcılarına ödüyorlar. Bir daha da para vermek istemiyorlar. Gazeteciler için de, okuyucular için de önümüzdeki en büyük sorun bu.
Okuyucular şimdi bedavanın rahatlığıyla farkına varmıyorlar ama giderek okudukları ürünlerin içeriği boşalacak. Benim yayın olarak bütün gelirim, bütün geleceğim reklam gelirinin üzerineyse benim gazeteci olarak çıkar gruplarına, reklam verenlere karşı dik durabilmem ne kadar kolay olabilir? Ancak işte fedakârca şimdi bizim Doğan’ın (Akın) yaptığı gibi, kıt kanaat idare ederek yaşamaya çalışırsan gazeteci olarak idare edilebilir. Onun dışında olmaz.
Gazeteciliğe başladığım yıllarda Hürriyet’in, Milliyet’in yurtdışında muhabirleri vardı Moskova’da, Kahire’de, Şam’da, Roma’da, Paris’te, New York’ta. Şimdi Türkiye’nin en büyük gazetelerinin bile önemli merkezlerde muhabirleri yok. Haberleri nereden alıyoruz; Anadolu Ajansı, Reuter, Ajans France Press… Beş tane uluslararası ajansla, bir tane devlet kontrolündeki Türk ajansından. Bu haber kaynaklarının tekleşmesi anlamına gelmez mi? Böyle giderse dünyadaki herkes mesela AFP muhabiri olayları nasıl görüyorsa ve nasıl göstermek istiyorsa öyle öğrenecek. Bence demokrasilerin önündeki esas tehlike de bu. Bu sadece gazetecilerin bir sorunu değil. Halkın haber alma özgürlüğü, bizzat halkın kendisinin buna para ödemek istememesiyle yok oluyor.
Yarın: İsmet Berkan kendi Radikal’ini anlatıyor
* T24'ün notu: Ümit Kıvanç, bu söyleşide adının geçtiği bölüme ilişkin olarak bir açıklama yaptı. Hazal Özvarış'ın sorusunda maddi bir hataya düştüğünü belirten Kıvanç, açıklamasında, "Riya Tabirleri" adlı blogunda daha önce yayımlanan "Radikal ve benim Radikal maceram" başlıklı yazısını da referans gösterdi. Kıvanç'ın düzeltme açıklamasını paylaşıyor, bu vesileyle özür diliyoruz.