Gündem

Protestoları başlatan İstanbul Liseliler: Müfettişler okula gelip "Hangi örgüttensiniz?" diye sordu

"Herkes haksızlığa karşı çıksın ama yaptığımızı abartmayın"

19 Haziran 2016 15:24

Okul müdürüne duydukları tepkiyi mezuniyet töreninde sırtını dönerek protesto eden İstanbul Liseli gençler, başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde liselerde eylem dalgasını başlattı. İstanbul Liseli gençler, Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin okula gelerek, kendilerine "Hangi örgüttensiniz?" sorusunu yönelttiğini aktardı. Hürriyet'ten Güliz Arslan'a konuşan liseliler "Bizi dinlemeyen bir yönetime tepki verdik ama sanki şimdi de kimse bizi dinlemiyor. Herkes kendi gördüğü haksızlıklara karşı çıksın tamam ama yaptığımız şeyi çok da abartmayın" dedi.

Güliz Arslan'ın Hürriyet'te yayımlanan röportajı şöyle:

Aslında sıradan bir lise mezuniyet töreniydi başta... Taze mezunlar cüppeleri içinde heyecanlı, gururlu, velilerin gözleri dolu dolu, tören konuşmaları epey sıkıcı... Fakat her şey olağan seyrinde akarken birden ülke gündemine damga vuran bir olay oldu. İstanbul (Erkek) Lisesi (İEL) öğrencileri, Müdür Hikmet Konar konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktığı anda arkalarını döndü. Kısa süre sonra Türkiye’nin dört bir yanından liseler benzer (ama çoğunlukla çok daha siyasi) bildiriler yayımlamaya başladı. Bu hareketlenmenin nedenleri tartışıldı, tartışılıyor. Biz bunları mercek altına almadan önce işaret fişeğini atan gençleri yakından tanımak istedik.

Onlara ulaşmak değilse de röportaj vermeye ikna etmek kolay olmadı. Yaptıkları eylemden hiç pişman değillerdi fakat haklarında çıkan “Kız arkadaşlarının bacaklarını göremedikleri için yapmışlar”, “Asıl tepkiyi Almanya’ya göstermeliydiler”, “Bizim çocuklar devrim başlattı” gibi yorumlara çok tepkililerdi. Olayı daha fazla uzatmak istemiyorlardı. Üstelik okulların kapanmasına daha bir hafta vardı ve “Burası Türkiye, ne olacağı belli olmaz”dı... Hele de daha yeni okula gelip “Hangi örgüttensiniz” diye soran müfettişlerle muhatap olmuşken...

 

"Bu okul küçük Türkiye gibi"
 

 

Birkaç gün sonra bazıları -isimlerinin geçmemesi kaydıyla- röportaj vermeye ikna oldu. Okuldan sonra takıldıkları Blue Moon Kafe’de içlerinden dokuzuyla buluştuk. İlk söyledikleri: Yönetimle iletişim kurma çabaları sonuçsuz kalınca böyle ‘içgüdüsel bir tepki’ verme gereği duymuşlar. “Daha zarif nasıl protesto edebilirdik ki” diyorlar. Eylem plansızmış ama geçmişten ilham aldıkları bir olay var. ‘181’inci öğrenci olayı’... Liseye başladıkları yıl, ‘haksız’ olduğunu iddia ettikleri bir yöntemle okula fazladan bir öğrenci alınmasının 900 kişinin katıldığı bir oturma eylemiyle protesto edildiği günü anlatırken gözleri parlıyor. İEL’li olmak biraz da bu çünkü onlara göre: Haksızlıklara karşı sesini çıkarmak. Ve tabii farklı fikirlerin bir arada olması... İçlerinden biri şöyle özetliyor: “Bu okul, küçük Türkiye gibidir. Her sosyal, ekonomik gruptan, her siyasi görüşten insan vardır burada. Bazen bağıra çağıra kavga ettiğimiz olur. Ama sonra biri, ‘Tamam, hadi bas şu kettle’ın düğmesine de bir çay içelim’ der. Hayata devam ederiz.”

Aslında bütün istedikleri okul genelinde de bu ortamın korunması. “Madem bu kadar farklı fikirlere açıksınız; müdürün farklı fikirlerine neden tahammül edemediniz” diye sorunca “Fikirleriyle alıp vermediğimiz yok, sadece tek bir görüşü benimseyen uygulamalarına itirazımız var” diyorlar.

“Ee, nasılsınız peki şimdi” diye kasvetli havayı dağıtmak şart oluyor. “İyiyiz valla, şimdi aramızda biri kötü bir espri yapınca arkamızı dönüyoruz işte” diyor biri gülerek. Onu duşa girerken gören babasının 'İyice keselen, bu muhtemelen mapustan önce son banyon’ diye şaka yaptığını anlatıyor bir diğeri.

Bu gençler 19 yaşındalar. Hayatın en dalgalı, en uçucu, zaman zaman da en keskin dönemi... “Ufka bakınca ne görünüyor” diye soruyorum. “Şimdilik sadece ayak sesleri iyiden iyiye hissedilen üniversite günleri” yanıtını alıyorum. Bu liseden mezun olurken Almanya’da da geçerliliği olan bir diploma alıyorlar. 180 mezunun 60’ının eğitimine Almanya’da devam edeceğini söylüyorlar. Bu sayı eskiden 20’lerde, 30’lardaymış. “Harcanan onca emek karşılığında Türkiye’de girilen okulla Almanya’da girilen okul arasında dağlar kadar fark var” diyorlar.

 

"Güzel günler bizim elimizde"

 

Aralarında Türkiye’ye dönmeyi hiç düşünmeyen de var, “Türkiye’de hizmet etmek isterim” diyen de...

Bir de ‘Çok geçmeden Türkiye’deki hareketli ortamı ararız’ diye düşünüyorlar. ‘Türkiye’deki hareketli ortam’ hakkında konuşmak istiyorum biraz: Terör, başkanlık tartışmaları, dokunulmazlıklar, Almanya’nın yasa tasarısı, Gezi protestoları... “Bir arkamızı döndük ne ‘geleceğin canlı bombaları’ demedikleri kaldı, ne ‘masonluğumuz’... Şimdi bunlar hakkında konuşsak kim bilir ne olur? İnsan yaşamına değer veren, insanı özgürlükleriyle birlikte yücelten, barış ve demokrasiyi benimseyen, şiddeti dışlayan bir dünya görüşümüz var, bu kadar”diyorlar. Ülkenin geleceği hakkında umut veren şeyler söylemekten geri durmuyorlar ama: “Yolunda gitmeyen şeyler var fakat onları yoluna sokmak bizim elimizde. Güzel günler bizim elimizde!” diyor biri. “İnsanın olduğu yerde umut vardır”diyor bir diğeri. Siyasetle çok ilgilenen de var içlerinde, hiç ilgilenmeyen de...“İlgilenmekten öte bilgilenme aşamasındayız. Okuyoruz, öğreniyoruz” diyorlar.

Ne okuyorlar, en çok bunu merak ediyorum. Sorunca ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’nin, ‘1984’ün, ‘Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’ın, ‘Dönüşüm’ün adı geçiyor. Haberleriyse gazetelerin internet sitelerinden takip ettiklerini öğreniyorum. Ama zaten basına pek güvenleri yok, Türkiye’yi bile yabancı basından takip ettiklerini söylüyorlar. PekiTwitter, Facebook? Twitter’ı yeterli gelmediği için, Facebook’u da anne-babalar ‘istila ettiği’ için elemişler çoktan. WhatsApp vazgeçilmezleri. Müzikler Spotify’dan dinleniyor.Instagram’ı seviyorlar ama daha çok Snapchat’çiler... Fakat ‘gönüllerinin sultanı’ Youtube. Bu siteye komik video izlemek için girip oradan oraya savrulmak gibisi yok. En çok buralarda izledikleri şeylere gülüyorlar zaten. Yiğit Özgür’ün yeri hâlâ ayrı ama mizah dergilerinin de Ot, Kafa, Bavul gibi yeni nesil dergilerin de pek popülaritesi yok gibi görünüyor.

Bugünün liseli jargonunda hangi ifadeler var diye merak ediyorum; ‘Pek, bayağı, tüketmek, abartmak’ ilk akıllarına gelenler. Daha iyi anlamanız için cümle içinde kullanalım: Yazıyı bayağı ‘tükettik’ malum... Ezcümle şöyle diyorlar işte: “İnsanların gaza gelip camia içinde kalsın istediğimiz bir protesto üzerinden siyasi bir pozisyon alması ‘pek’ olmadı. Bizi dinlemeyen bir yönetime tepki verdik ama sanki şimdi de kimse bizi dinlemiyor. Herkes kendi gördüğü haksızlıklara karşı çıksın tamam ama yaptığımız şeyi çok da ‘abartmayın’.”

 

9 maddede liselerde ne oluyor?

 

1) Nasıl başladı?

4 Haziran Cumartesi günü İstanbul (Erkek) Lisesi’nin bu yılki mezunları, müdür Hikmet Konar’ı, diploma törenindeki konuşması sırasında arkalarını dönerek protesto etti. Sebep özetle; yönetimin bazı uygulamalarının okuldaki fikir zenginliğini tehdit altında bırakmasıydı.

2) Nasıl yayıldı?

İstanbul (Erkek) Liselilerin ertesi gün yayımladığı bildirininin hemen arkası geldi. Yaklaşık 15 günde bildiri yayımlayan lise sayısı 50’yi geçti. Twitter’da #direnliseli, #diplomalıliselilerdireniyor #liselilerayakta hashtag’leri dolaşıma girdi. Türkiye Liseliler Birliği, ‘Liselerde gericiliğe geçit vermeyeceğiz’ başlıklı bildiriyi imzaya açtı. Ayrıcaİstanbul Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Vefa Lisesi ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencileri bir araya gelerek Aydınlanmacı Liseler Birliği’ni kurdu. Birliğin ilk faaliyeti ‘İzah’ isimli bir edebiyat dergisi çıkarmak oldu.

3) Neden önce bu köklü liseler ayaklandı?

Milliyet gazetesi eğitim müdürü Abbas Güçlü: “Bu okullar, çok önemli maziye sahip ve mezunları modern Türkiye’nin inşasında rol alan okullar. Tepkileri çok normal. Olup bitenler karşısında sessiz kalsalardı, asıl o zaman eyvah demek gerekirdi.”

 

4) Gençler tam olarak neye karşı çıkıyor?

İstanbul (Erkek) Lisesi mezunu olan yazar, yayıncı Tanıl Bora Bianet’e yazdığı yazıda şöyle diyor: “(...) Genç insanın ‘formatlanmaya’ itirazıdır bu. Eğitim ve bilginin ‘talim-terbiye’ diye bir cendereye sokulmasına, tektipliğe itirazıdır. İyice kıtlaşan zihin açıcı dost-öğretmenlerin yerini, marifeti ‘müdürlük’ etmekte görenlerin almasına itirazıdır. Dünyaya ve hayata açılan genç heveslerinin, müfredat ve resmiyet ve tören ve etek boyu teftişiyle boğulmasına itirazıdır. ‘Liseli’, malûm, zamane argosunda bir ergenlik, bir olgunlaşmamışlık sıfatıdır. Müsamaha gösterilmesi, pek de bulaşılmaması gereken bir hamlık... ‘Adam liseli, beyler.’ Bu yaz bu liseliler, kimsede olmayan bir olgunluk, taptaze bir rüşt gösteriyorlar.”

5) Son yıllarda Türkiye’deki eğitim sisteminde tepkilere neden olan uygulamalar neler?

Abbas Güçlü: “Sürekli değişen ve daha kötüye giden giriş sınavları... Bakanlarla birlikte değişen kadrolar ve uygulamalar... Öğretmen atama sistemi... İktidara yakın sendikaların çok fazla söz sahibi olması... Zorunlu eğitim sisteminin 12 yıla çıkmasıyla birlikte yaşanan derslik sıkıntısı... Dersaneleri kapatacağız derken tüm okulların dersane haline getirilmesi... Sınav sorularının dışarı sızması nedeniyle güvenirliklerinin dibe vurması. 100 binlerce öğrencinin meslek lisesi, imam hatip ya da açık liseye zorlanması. Anadolu liselerinden yabancı dille eğitimin kaldırılması...

6) Bu bildirileri hazırlayanlar, hazır bildiriye imza verenler o okulları ne oranda temsil ediyor?

Adı geçen liselerde bu bildirileri doğru bulmayan ya da bu konularla hiç ilgilenmeyenler de var. Ama örneğin, İstanbul (Erkek) Lisesi’nin mezuniyetteki protestosuna o an orada bulunan 180 öğrenciden sadece üç-dört kişi katılmadı. Türkiye Liseler Birliği Genel Başkanı Bora Çelik de ortak bildirinin hazırlanma sürecini şöyle anlattı: “Liselerdeki temsilcilerimiz toplantılar yaptı. Bu bildiri o toplantılardan çıkan görüşler alınarak yazıldı.”

7) Protestoların ne kadarı siyasi?

Eğitim Reformu Girişimi’nden eğitim politikası uzmanı Batuhan Aydagül: “Bu liselerin önemli bölümünde öğrenciler aktif yurttaşlık becerilerini kazanabiliyorlar. Fakat elbette hepsi aynı ideolojiye sahip değil, aksine çoğulcu bir düşünce yelpazesinde mezunları var. Ancak söz söylemelerini ‘Gençler siyaset yapıyor’ diye özetlemek de doğru değil.” Türkiye Liseliler Birliği Genel Başkanı Bora Çelik: “Bu protestolara ‘Siyasi değil’ demek yanlış olur. Karşı çıktıkları, iktidarın eğitim politikaları sonucu olan baskıcı yönetim anlayışı.

8) ‘Büyükler’ bu işe ne diyor?

Milli Eğitim Bakanlığı cephesinden bir yorum yok fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaşanan bunca hadiseden ders almayan birtakım güçlerin, üniversiteleri, liseleri tahrik ettiğini görüyoruz. Buyursun, çakallara meydan okuyanlar, dağlara çıksınlar çakalları kovalasınlar. Türkiye’nin artık yeni Gezi’lere, yeni paralellere değil büyümeye, kalkınmaya ihtiyacı var” dedi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’ysa: “O çocuklar aydınlanmayı, çağı yakalamak istiyorlar. Karanlığa teslim olmak istemiyorlar. Onlar bizim umudumuz, onlar bizim Cumhuriyetimiz, onlar bizim devrimcimiz, onlarla onur ve gurur duyuyoruz.Cumhuriyet’i onların sayesinde kurduk, onlarla büyütüp geliştireceğiz.” Velilerse çocuklara hep destek tam destek... Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nin velileri başta olmak üzere onlardan da bildiri yayımlayanlar var. Hatta İstanbul’daki köklü liselerin velileri bir birlik kurma hazırlığında...

9) Peki liselilerin akademik başarısı ne durumda?

İstatistik ve davranış bilimi uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şirin: “Kendisi G20 ülkesi olan Türkiye’nin gençleri OECD tarafından yapılan ve MEB tarafından yürütülen PISA sınavlarında ne Türkçe’de, ne Fen Bilgisi’nde ne de Matematik’te ilk 40 ülke arasında yok.” 

Abbas Güçlü: “Son yıllarda işsizlik sıralamasının en başında üniversite mezunları yer aldığı için üniversiteye talep giderek azalıyor. Son birkaç yıldır, her yıl en az 150 bin kontenjan boş kalıyor. Yıldız takımlarımız sporcu bulamıyor çünkü hemen hepsi dershanelerde ya da sınav peşinde koşuyor. Sınav sektörüne harcanan para bir araştırmaya göre yılda 10 milyar dolar! Sonuç? Geçen yıl LYS’de  40 Fen sorusunda Türkiye ortalaması 2.5’ti!