Prof. Dr. Ahmet Özer, CHP’nin stratejisini gözden geçirmesi gerektiğini ve değişime gitmesi gerektiğini belirterek, “Yaklaşık 40 yıldır mevcut strateji ile iktidar olunamıyorsa artık bir şeyleri değiştirmek gerekmez mi? CHP yıllardır aynı düşünüş, yol ve yöntemle iktidar olamıyorsa, ya bakış açısını ya da çözmeye çalıştığı problemlerin bağlamını değiştirmek zorunda” dedi.
Taraf gazetesindeki “CHP ve Sol Demoktasinin Krizi” başlığıyla yayımlanan yazı dizisinin son bölümünde Prof. Dr. Fatma Gül Berktay, Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, SODEP Genel Başkanı Hüseyin Ergün, Prof. Dr. Ahmet Özer ve yazar Dr. Ali Haydar Fırat yer aldı.
Prof. Dr. Fatma Gül Berktay: Partinin kendisiyle hesaplaşması gerek
CHP’deki farklı kanatları görmekteyim. CHP’nin aslında bir yol ayrımında olması gerektiğinin düşünüyorum. Ama CHP’nin ne kadar bunun farkında ve bu yol ayrımını ele alabilecek, bununla başa çıkabilecek bir irade var mı yok mu bu henüz gözükmüyor. Dolayısıyla CHP hiçbir şekilde etkin siyasal özne olmuyor. Etkin bir siyasal özne olmak yerine sadece tepki veren bir parti konumunda. Gerçek anlamda politik müdahalede bulunmuyor. CHP içindeki farklı kanatların birbirleriyle çatışması çözülmüş durumda değil ya da bu yol ayrımından bir şekilde kurtulunmuş değil. Bunun için gerçek bir politik irade gerekir. Ama ne yazık ki bu görülmüyor.
Kafası karışık
Türkiye’nin çok önemli bir özgürlük meselesi var. Buna sahip çıkacak bir siyasal özne gerek. Maalesef CHP bunu yapmıyor. Çünkü kendi kafası karışık. CHP’nin bu kafa karışıklığını gidermesi için kendi içindeki milliyetçi ve tamamen muhafazakâr, zaman zaman ırkçılığa varan kanatla hesaplaşması gerekiyor. Kendi kendisiyle çok önemli bir hesaplaşma yapması gerekiyor. Eğer bunu yapamazsa gerçek anlamda siyasal özne olması zor. CHP’nin bölünmemek uğruna etkin siyasal özne olmamasını anlayamıyorum.
Yazar Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu: CHP’nin milliyetçi çizgisi bu şartlarda değişmez
Tabii ki Kürt sorununun çözümünde de yeni anayasada da CHP’nin, ana muhalefet partisi olarak varlığı çok önemli. Örneğin anayasa konusunda, AKP ve BDP’nin destekleyerek çıkarabilecekleri bir anayasanın meşruiyet bakımından bir sorun teşkil etmese bile CHP’siz kabul edilmesi “eksik-meşruiyete” yol açar.
CHP’nin siyaset denkleminde yeri bu denli önemli olmasına rağmen bu partinin kadrolarının ideolojik duruşları bu sorunun çözülmesinden çok çözülmemesi yönünde oluşmuş durumda. Bunun da temel nedeni, zaman içinde sola yönelmeye çalışmış olsa da “devleti kurmuş bir parti” olmasının getirdiği ağırlıkla yine eski devletçi, milliyetçi, merkezci, Kemalist ve laik siyasete geri dönmüştür.
Ama doğrusu CHP’nin sorununu irdeleyeceksek bunu bir kurum olarak CHP üzerinden yapmaktan önce belki de CHP’yi destekleyen toplum kesimleriyle ilgili bir değerlendirmeyle başlamak gerekir. Bunun için de öncelikli olarak bu ülkede kendini “Laik ve çağdaş” olarak tanımlayan toplum kesimlerinin analizini yapmakla başlamak lazım. Bir başka deyişle bu kimlik mensuplarının öncelikli olarak kendi kimlikleriyle ilgili bir sorgulamaya girmeleri ve oradan neden örneğin Cumhuriyet okullarında 1915 Ermeni olaylarına hiç değinilmediğini, neden Dersim olayından söz edilmediğini, neden sayıları onu geçmiş Kürt isyanlarının konu olmadığını, neden tek parti döneminin bir tür diktatörlük olduğunu, neden “varlık vergisi” gibi olaylarda devletin rolünü ve daha binlerce konuyu öğrenmeden yetiştiklerini sorgulamaları gerekiyor.
Bence bu sorgulama sonunda gelinecek yer bu kimliğin, Cumhuriyeti kuran elitlerin kurulan devleti yönetmek için ihtiyaç duydukları kendi yanlış tarih ve sosyal düşünceleri çerçevesinde yaratmış oldukları bir kimlik olduğunu görmeleri olacaktır. Daha doğrusu “laik kimlik” böyle bir sorgulamayı yapıp da başlangıçtan beri var olan ceberrut devletin asıl “mağdurlarının”, “İslamcıların” ve “Kürtlerin” yanı sıra kendileri olduğunu anlamadıkça devletin dışında özgürlükleri ve demokrasiyi savunacak bir siyasi hareket oluşturmaları imkânsız. O nedenle de CHP’nin nasıl bir parti olacağı, CHP’yi destekleyen kitlelerin kendi kimlikleriyle bağlarını koparmaları ya da en azından yaşadıkları “mağduriyeti” anlamalarıyla mümkün. O nedenle önümüzdeki günlerin siyasetinde CHP’nin milliyetçi ve devletçi çizgisinin değişmesi pek mümkün değil.
SODEP Genel Başkanı Hüseyin Ergün: Şimdi sosyal demokrasinin tam zamanı
Sosyal Demokrasi’nin “miadını doldurduğu” savı asla doğru değildir. Tam tersine şimdi solun zamanıdır. Çünkü sosyal demokrasi, geriliğin değil ileriliğin, ileri teknolojinin ve yüksek üretkenliğin bir türevidir. Geniş yığınların özgürlük, eşitlik ve kaliteli yaşam talepleri, ancak ve ancak, dünya gelişmesine ayak uyduran, üretkenliği yüksek ve kalkınan bir ülkede karşılanabilir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, çağdaş sosyal demokrasi onlarca ülkede iktidardır, bir o kadar ülkede de iktidar adayıdır. Ülkemizde sosyal demokrasi, uzun bir süreden beri, iktidar ve hatta iktidar ortağı bile olamamıştır. Geniş yığınların gözünde, mevcut iktidar devamlı iktidar haline gelmiştir. Geniş yığınlar seçeneksiz, demokrasimiz sağlıksızdır. Çağdaş sosyal demokrat bir iktidar seçeneği yaratılması şarttır.
Ancak mevcut CHP bu konuda bir tıkaçtır. CHP’nin bir kısım üst kadroları, fukaracılık, soğuk savaş dönemi solculuğu, ileri dünyaya düşmanlık, kitlelere yukardan bakıcılık, katı laikçilik, biçimsel modernlik, tek tip insan yaratma hevesi, ulusalcılık, siyasi devletçilik ve ekonomik devletçilik gibi çağ gerisi düşüncelere saplanmışlardır. Bu özellikler, Marx ve Engels’in “gerici sosyalizm” tanımına uygun düşmektedir. Bazı CHP üst kadroları bunların ayırdında değildir, çağdaş küresel anasol akım’dan kopuktur. CHP’nin miadını doldurduğu savı da doğru değildir. CHP, MHP ile birlikte, Türkiye’nin kurumlaşmış iki siyasal partisinden biridir. Seçmen desteği yüzde 20 ile 30 arasında gidip gelmektedir. Geniş kitlelerin gözünde CHP solun başlıca temsilcisidir. CHP seçmenlerinin en büyük kısmı, kendilerini sol-sosyal demokrat olarak görmektedirler.
CHP, zor bir meseledir. CHP kadroları, sosyal demokratlık iddiasını sürdürerek iktidar alternatifi olmak istiyorlarsa, köklü bir düşünsel değişimi göze almak zorundadırlar. 1960’lı yılların ikinci yarısında, TİP, bu bakımdan CHP’nin esin kaynaklarından biri olmuştu. O zamanki değişim imajı CHP’yi birinci parti yapmıştı. Şimdi de, SODEP Sosyal Demokrat Parti, ayni işlevi görebilecek düşünsel niteliklere ve hazırlığa sahiptir. Türkiye’nin Ak Parti’ye mahkûm olmaktan kurtulmasının ilacı, sosyal demokrat siyasetin, ilerici bir siyaset haline dönüşmesine ve geniş ittifaklar kurmasına bağlıdır.
Prof. Dr. Ahmet Özer: Toplumda negatif algı var
CHP’nin genel başkanı başta olmak üzere yönetici kadroları bir süredir yaptıkları konuşmalarda “demokrasi ve değişim” kavramaları ile topluma mesaj vermeye çalışıyorlar. Bu iki kavram da hem günümüz hem de gelecek için son derece iki önemli düşünceyi temsil ediyor. “Demokrasi” dışa yönelik bir mesajı içerirken, “değişim” ise CHP’nin içine yönelik mesaj veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yoğunlukla üzerinde durduğu hak ve özgürlük ihlalleri, baskı ve sindirilmeler, AKP iktidarlarının demokrasi karnesinin zayıfladığını sergilemek, Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye olan ihtiyacı vurgulamak içindir. O halde soru şu: Peki bu demokrasiyi kim Türkiye’ye getirecek?
Kılıçdaroğlu son kongrede yaptığı konuşmada bunun CHP’nin görevi olduğunu vurguladı ve bu görevi başarmak için ne gerekirse yapacaklarını belirtti. Bunun ardından ikinci kritik soru gündeme geliyor ister istemez: Peki mevcut CHP bunu yapabilir mi? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet denmiyorsa, o halde CHP’nin AKP iktidarını değiştirmesi için öncelikle kendisinin değişmesi gerekmez mi? Çünkü toplumun önemli bir kesiminde hala CHP’nin değişime direnen statükocu bir parti olduğu algısı var. Bu algı değişmeden kitleler ile CHP arasındaki buzları eritmek zor. O halde burada en sihirli kavram değişim kavramıdır. Değişim algısının toplumda yaratılması ise sadece “ben değiştim” demekle olmayacağından, gerekleri neyse onun yapılması şart. Yani toplum bu değişime, değişimin samimiyetine inanmalı, değişmekte olan CHP’nin Türkiye’nin sorunlarını değiştireceğine güven duymalı. Çünkü toplumun bir kesiminde, “CHP’nin genel başkanı değişti ama CHP’nin bazı kadroları hala değişime direniyor” algısı hakim. CHP içindeki ulusalcı kanadın söylemleri ve duruşları bu kanaatleri daha pekiştiriyor. Oysa bu alanda gerekli adımlar atıldıktan sonra geniş halk kitleleri, gerçekten değişmiş olan CHP’nin iktidarı değiştirip daha iyisini yapacağına kanaat getirebilir.
İşte genel başkanın “ne gerekiyorsa yapılacaktır” dediği en önemli gerekliklerden biri, değişimin bizatihi kendisidir. Burada soru şudur; kendisi demokrat olmayanın ülkeye demokrasi getirmesi mümkün mü? Demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla inşa etmek için yeni bir dile yeni bir anlayışa ve yeni bir programa ihtiyaç var. Bunları yapmanın adıdır değişim. O halde burada çağdaş demokrasiyi ve değişimi savunan CHP’ye iş düşüyor. Peki CHP gerçekten değişebilecek mi? Hiç kuşkusuz burada program büyük önem taşıyor. Çünkü asıl değişimin fişeği program kurultayında ateşlenir. Değişimle ilgili niyet dile getirildi, bu iyi bir şey. Niyet yapmanın yarısıdır, ama burada önemli olan değişimin diğer yarısı yani yeni başlayacak olan ve yapılacak olandır.
Bunun için CHP’nin öncelikle stratejisini gözden geçirmesi ve gerekli değişiklikleri biran önce yapması lazım. Yaklaşık 40 yıldır mevcut strateji ile iktidar olunamıyorsa artık bir şeyleri değiştirmek gerekmez mi? CHP yıllardır aynı düşünüş, yol ve yöntemle iktidar olamıyorsa, ya bakış açısını ya da çözmeye çalıştığı problemlerin bağlamını değiştirmek zorunda. Dolayısıyla belirlediği hedefi gerçekleştirmek için Türkiye’nin sorunlarına gerçekçi ve inandırıcı çözümler öneren bir programa (ve projelere) ihtiyacı var. Diğer bir deyişle, neyi, nasıl ve ne zaman yapacağını net biçimde topluma anlatmalıdır.
Tabi önemli bir adım da bütün bunları uygulayacak kadroların değişmesidir. Kadro değişimi illa A’nın gidip B’nin gelmesi değil. A’nın kendini değiştirmesi ve yenilemesidir aynı zamanda. Kadro düzeyindeki insanlar sadece gazete okuyup TV izlemekle fikir ve vizyon oluşturamazlar. Bu kişilerin okuması, kendini sürekli yenilemesi, dünyayı takip etmesi gerekir. Böylece toplum önüne çıktığında ne kadar dolu ve etkin insanlar olduğu anlaşılır ve o taktirde topluma güven veririler. CHP’nin en önemli sorunlarından biri topluma yeterli güveni verememekdir. Halk CHP’nin kadrolarına bakıp AKP’nin mevcut durumuna razı olduğunu söylüyor. Oysa AKP’nin “kendine müslüman” siyaseti, aslında halk tarafından da görülüyor. Fakat kitleler buna rağmen iktidarı değiştirmek için ciddi bir atılım yapmıyorsa bunun iyi düşünülmesi lazım. Bunun en önemli nedeni AKP’ye alternatif olabilecek kadroları göremiyor, ya da öyle sanıyor olmasıdır. Kendince “ehvenişer” davranıp AKP’yi desteklemeye devam ediyor. En azından bugün için algı bu. İşte CHP’nin en önemli hüneri bu algıyı değiştirmek olacaktır. Bu algıyı değiştirmek için sebeplerine ve kaynaklarına bakmak ve bunları doğru tespit etmek gerekir: 1.CHP’nin tarihsel bagajı hem değişmesini engelliyor hem de halkın CHP’nin değiştiğine inanmasına engel oluyor. (Örneğin, hala otuzlu yılların marşlarıyla kurultayın açılması bu algıyı kuvvetlendiriyor.) CHP iyisi ile kötüsü ile tarihi tarihe ve tarihçilere havale etmeli, artık geleceğe bakmalıdır. Ayrıca geçmişin negatif algısı, CHP’nin bugün yaptıklarının pozitif görülmesini engelliyor. Çünkü geçmişin yükleri toplumun zihnin de bariyerler oluşturmuş durumda. Bu zihni bariyerlerin yıkılması lazım, CHP yönetiminin değişim ile ilgili en büyük cesareti, hüneri ve başarısı burada ortaya çıkacaktır.
2.CHP’nin en önemli zaaflarından biri de algı yönetme ya da oluşturmada yaşadığı başarısızlıktır. CHP kadroları toplumda CHP’ye karşı oluşmuş negatif algıları değiştirmelidir. Çünkü bunu başarmadan toplumu değişime inandırması zor. Toplumun kahir ekseriyetinde; “CHP tuzu kuruların partisidir, iktidar olmak istemiyor”, “Dini öteliyor, sürekli şeri at endişesi pompalıyor, sürekli askerle ittifak arıyor”, “Halka rağmen devletçi politika yapıyor” gibi algılar var. Olgu böyle olmasa bile algı böyle ve ne yazıkki bazen algılar olguların yerine geçebiliyor. O yüzden CHP hem olguda hem de algıda değişim yapmaya muhtaç.
3. CHP söylemini değiştirmeli. Söz gelimi yöneticiler televizyonlara çıkıp “İster Kürt sorunu ister terör sorunu deyin” diyor. Bu ikircikli yaklaşımla sözde diğer tarafı ürkütmeyeyim derken hitap ettiğin tarafı kaybediyorsun. Aynı şey müteddeyinler için de geçerli. Oysa CHP’nin toplumun kafasının karışık olduğu konularda daha da kafa karıştırıcı olmak yerine kendi politikasını net bir biçimde ortaya koyması lazım. Kürt sorunu terörle eşleştirdiğiniz taktirde Kürtlerden oy alamazsınız. Artık, “ise” ile, “eğer” ile yapılan muğlak politika halkta karşılık bulmuyor. Benzer bir durum başörtüsü konusunda yaşanıyor.Üniversitelerde başörtüsü sorununun filen çözümüne CHP yol açtığı halde bunu net topluma anlatmıyor, belki de bazı kaygılarla anlatmak istemiyor. Oysa yaptığın şeyi topluma anlatmazsan ondan nasıl oy alacaksın? CHP artık topluma şeriat ve bölünme endişesi aşılamamalı. Negatif politika yapmayı bırakmalı, pozitif politika yapmalıdır.
4. CHP iktidarı sadece eleştirmekle kalmamalı, eleştirdiği hususların yerine ne koyacağını da belirtmelidir. Korku kültürü yerine umut aşılamalı. Şimdiden “Erdoğan sanki kesin Cumhurbaşkanı, AKP 2024 yılına kadar iktidar!” havası pompalanıyor. CHP’nin destekleyeceği bir kişinin cumhurbaşkanı adaylığı demokrasi açısından da önemli. Bu anlamda alternatif yaratmalı umut aşılamalıdır.
5. CHP artık iç çekişmeleri tamamen bir yana bırakmalı. Bu durum 34. Kurultayla son bulmuş gibi görünse de tekrar parti içi iktidar mücadelesinde yeniden nüksedebilir. Buna izin verilmemeli, artık dışa dönük iktidar yürüyüşü başlatılmalı. Sunuç itibariyle gerçekçi ve samimi değişim iktidarın yolunu açacakken, değişmekten ziyade değişmiyormuş gibi yapmak ise AKP’nin iktidarını pekiştirecektir.
Yazar Dr. Ali Haydar Fırat: Siyasal krizi sol iktidar aşabilir
Dünya’da ve Türkiye’de Sosyal demokrasinin kurtuluşu değişimden, yenileşmeden geçmektedir. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları ve krizleri aşması noktasında öne çıkan çözüm; çağdaş ve evrensel ilke, değer ve programı benimsemiş bir sosyal demokrat iktidarın kurulmasıdır. Türkiye solu tarihsel ve toplumsal olarak rüştünü ispatlama; yani bu toplumu yönetme, idare etme ve sorunlarına çözüm bulma çabası sergileyememiş; en azından genel bir toplumsal oydaşmayı yaratacak bir tecrübeyi deneyimleme bağlamındaki somut referansı olan tek başına iktidar olma hedefine nail olamamıştır. Bu genel iktidarsızlık halinin hiç kuşkusuz bir taraftan taşıdığı tarihsel yükle; diğer yandan kendisini sürekli yeniden tanımlayacak ideolojik bir birikime ve kadroya sahip olmaması ile ilgili olduğu ileri sürülebilir. Cumhuriyet tarihinde kısa süreli solun yükseliş süreçlerine bakıldığında, solun ciddi bir ideolojik yenilenme içinde olduğu ve toplumun önüne geniş bir ilerleme, kalkınma hayali veyahut sınıfsal bir yer değiştirme imkânı sağladığı dönemlere denk geldiği görülmektedir. Türkiye sosyal demokratları değişim heyecanını bir Bülent Ecevit bir de Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yaşadı ve yaşıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geldikten sonra yaşanan heyecan ve oluşan umut yenilenme sürecine yönelik çok ciddi beklentiden kaynaklanmaktadır. Bu değişim istenci ve umudu hala varlığını sürdürmektedir. Çünkü bu ülkede sağ partiler bütün öncüllerini, vaatlerini, amaç ve hedeflerini tükettiler. Bu yüzden ciddi bir siyasal krizle karşı karşıyayız. Bu krizi aşma noktasındaki alternatif ise CHP ve solun iktidarıdır. CHP iktidarı iki temel üzerine inşa edilebilir: İlk olarak sosyal demokrasinin evrensel ve özgürlükçü politik tasavvur ve tahayyülünün içselleştirilmesi; ikincisi ise, bir taraftan sosyal demokratlardan liberaller ve sosyalistlere, bir taraftan Kürtlere, Alevilere; diğer yandan alt ve orta sınıflara uzanan geniş bir yelpazede büyük bir ittifakın sağlanmasıdır.
Dünya’da ekonomik ve politik düzeyde yaşanan krizlerden elbette ki sosyal demokraside etkilenmekte ve buna ek olarak sosyal demokrasi kendi ideolojik zemininde ciddi bir sarsıntı yaşamaktadır. Dolayısıyla sosyal demokrasinin evrensel düzlemde yaşanan ekonomik ve politik krizlere ve de bu bağlamda kendi içsel sarsıntılara cevap verecek bir büyük değişim ve yenilenme hedefini dünya halklarının önüne koyması gerekmektedir. CHP ve Türkiye’deki sosyal demokratların bu krizler sarmalından çıkışı da aynı doğrultuda çözümler geliştirmesiyle mümkün olacaktır. Kısacası sosyal demokrasinin kurtuluşu; yeni, özgürlükçü, modern bir ideolojik ve politik değişimden geçmektedir.