Gündem

Prof. Manisalı'dan Taraf'a yalanlama

Ergenekon'dan tutuklanan Prof. Manisalı, Taraf'ın 'Hocasından Ergenekon Dersleri' başlıklı haberinin tamamen yalan ve uydurma olduğunu belirtti

23 Nisan 2009 03:00
Hakkındaki iddialara ilişkin açıklama yapan Cumhuriyet yazarı Prof. Erol Manisalı, Taraf gazetesinin "Hocasından Ergenekon Dersleri" başlıklı haberinin tamamen yalan ve uydurma olduğunu belirtti.


Ergenekon operasyonu kapsamında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra tutuklanan İstanbul Üniversitesi (İÜ) emekli öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı, 2. iddianamede yer alan “Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un talimatıyla Tuğgeneral Levent Ersöz ve Kurmay Albay Atilla Uğur ile görüştüğü ve bu görüşmeye katılan kişilere, hükümete karşı medya, sendika ve akademisyenlerin nasıl yönlendirileceğine ilişkin bilgi verdiği” iddialarını yalanladı.

Manisalı ayrıca, Taraf gazetesi yazarlarına da bir mesaj gönderdi.

Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Manisalı, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Taraf gazetesinin 23 Mart 2009 tarihli sayısında manşetinden yayımladığı “Hocasından Ergenekon Dersleri” haberinin tamamen yalan ve uydurma olduğunu belirtti. Taraf gazetesine, habere ilişkin doğru bilgileri belirten açıklama gönderdiğini, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde de 27 Mart tarihinde bu konuyu yazdığına dikkat çeken Prof. Manisalı, açıklamasında şu ifadelere yer verdi.

“Ben ne dersem diyeyim. Kendisine, ‘demokrasi, insan hakları ve özgürlükler şampiyonu’, ‘demokrat’, ‘liberal’ gibi tanımlamaları uygun görenler için haberde verilen bilgi doğruydu. Ben ne yapabilirim ki?.. Hakkımda, olmayan, uydurma gerçek dışı bilgileri yalanladım. Başka ne yapmalıydım? Öyle ya, bana inanacaklarına, ortada her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatan, temel başvuru kaynağı dev bir eser vardı. İkinci Ergenekon iddianamesi. Ona bakmak yeterliydi: Bu iddianamede, gazetenin haberine kaynaklık ettiği anlaşılan bölüm şu şekilde yer alıyordu:

‘12 Şubat 2004 günü saat 12.00’de Harbiye Ordu Evi lobisinde Erol Manisalı ile buluşulduğu, restoranda öğle yemeği ikramını müteakip, 1007 numaralı odada görüşmeye başlanıldığı, bütün görüşme süresince kendisinden habersiz ses kaydı yapıldığı, Erol Manisalı’nın konuları dikkat, ilgi ve takdirle dinlediği, her konu ile ilgili görüşlerini açıkladığı belirtilmiştir...’

İddianamede, benim 12 Şubat 2004’te Harbiye Orduevi’nde bir odada askerlerle görüştüğüm ve gazete haberinde yer alan değerlendirmeler yaptığım, bu görüşmenin benden habersiz ses kaydının yapıldığı, daha sonra görüşme içeriğinin bir rapora bağlandığı ve bu raporun da Şener Eruygur’da yapılan arama sırasında ele geçirildiği yazıyor. Neresini düzelteyim bilmem ki. Meşhur meseldeki gibi ‘İsa Değil, Musa...’ diye başlamam gerekiyor.

'Farklı hukuka tabiyim'

Şimdi, adı üzerinde bir iddiadan ibaret olan iddianamedeki bu çarpık, uyduruk ve tümüyle yalan bilgi birileri tarafından özellikle kamuoyunun belleğine nakşediliyor ki, ben ağzımla kuş tutsam, bunun altından kalkamayayım diye. İyi de bu iddiaların tamamı yalan diyorum, uydurma diyorum. Daha ne diyeyim?.. Olmayan bir şeyin olmadığını nasıl ispatlayayım? Hukukçulara soruyorum. Diyorlar ki, siz değil iddia eden ispatlayacak. Bir kişinin, kendisine atfedilen ve esasen olmayan bir şeyi ispatlaması -çok özel durumlar dışında- mümkün olamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır diyorlar.

'Görüşmenin kaydı yok'

Benim ne Şener Eruygur ile ne de adı geçen diğer askeri personel ile belirtilen bağlamda bir görüşmem olmadığını açıkça söyledim. Şener Eruygur’la, Jandarma Genel Komutanı iken bir kez, resmi bir yazıyla konferans vermek üzere Ankara’ya davet etmesi nedeniyle Ankara’da Türkiye-AB ilişkileri konulu konferansta karşılaştığımı, bunun dışında bir kez de ADD başkanı seçildikten sonra İstanbul’da Harbiye Orduevi’nde öğle yemeğinde birlikte olduğumu Cumhuriyet’teki yazılarımda belirttim. Levent Ersöz ve Atilla Uğur isimli asker kişilerle ise yaşamımın hiçbir döneminde tanışmadığımı ve konuşmadığımı da ifade edeyim. Yine birileri için çok anlam ifade etmese de söyleyeyim. Benim iddianamede belirtilen şekilde bir görüşme yaptığıma dair kuru gürültü, yakıştırma dışında bir dayanak yok. Ben soruyorum şimdi: Hani nerede bu görüşmenin ses kaydı, nerede video kaydı? Olmayan bir görüşmenin kaydı nasıl olabilir ki?

Gazetecilere seslendi

Taraf gazetesi ve onun malum bazı köşe yazarları ile buradaki haberden ya da iddianameden alıntı yaparak, olmayan bir şeyi varmış kabul eden diğer köşe yazarlarına, belki adalet, hak, hukuk, ahlak, vicdan denilen kavramların kırıntısına denk getiririm diyerek bir kez daha sesleniyorum: Sizce, sizden farklı düşündüğüm için ben her suçlamaya, yargısız infaza, her türlü cezaya müstehak mıyım?

Okurlarına mesaj

Peki ey okur, ya sizce?.. Ben bu açıklamaları yapmak zorunda mıydım? Yoksa, haberi yazan ve benim bu şahıslarla ilgim, irtibatım, ilişkim olduğunu söyleyenler mi bunu ispatlamalıydı? Ergenekon denilen cadı kazanı kaynadıkça, hukukun ortaçağda bile kabul gören en temel kurallarının hiçe sayıldığı, herkesin ‘masum olduğunu ispatlamak’ zorunda kaldığı ilkel dönemlere döndüğümüz görülüyor. Üstelik bu acımasız durumu ve koşulları yaratanlar ile kullananların kendilerine ‘demokrat’, ‘liberal’ sıfatları yakıştıranların olduğunu gördükçe, insan söyleyecek sözü seçmekte de zorlanıyor...”