Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, dövizdeki yükselişi değerlendirdi. Demiralp, "Ekonomide maalesef kırılma noktalarından birisini yaşıyoruz" düşüncesini dile getirdi.
Demiralp, "Enflasyon düşerken politika faizi de kademeli olarak düşürülebilir elbette. Ancak kredibilitesi zayıf bir merkez bankası ve kırılgan bir ekonomi varsa bu konuda acele etmek kırılganlıkları artırır. Çünkü makroekonomik dengeler yerine oturmadan gelecek agresif faiz indirimleri enflasyonun kalıcı olarak düşeceğine dair inancı ortadan kaldırır. Bu durumda, devam eden faiz indirimleri karşısında TL varlıklar cazibesini yitirirken döviz talebi artar. Çünkü tasarruf sahipleri ellerindeki varlığın enflasyona karşı erimesini önleyip harcama güçlerini muhafaza etmek isterler. Bu durum ise kur üzerinde bir baskı yaratır." yorumunu yaptı.
Demiralp Yetkin Report'ta kaleme aldığı yazıda, "2019 sonrası politikalarda biz iktisatçıları şaşırtan tam da bu oldu. Murat Çetinkaya’nın Merkez Bankası (TCMB) Başkanlığından alınması sonrası dönemde TCMB agresif bir faiz indirimine başlarken kurda beklenen artış gözlenmiyordu. Yani kan değerleri hastanın yatağa düşmüş olması gerektiğini söylerken hasta ayaktaydı. Bir süre sonra hastanın dopingle ayakta olduğu anlaşıldı. Önce piyasa uzmanlarının hesaplamaları ile TCMB’nin rezervlerindeki açık tespit edilirken neden sonra bu politika resmi makamlarca da doğrulandı. Yapılan şuydu: Ekonomiyi canlandırmak için faizler düşürülüyor, düşük faiz Dolar talebini artırıyor, bu durumun kur üzerinde baskı yaratmaması için TCMB döviz rezervleri satılıyordu." yorumunu yaptı.
Demiralp, "İktisatçılar böyle bir 'ilacı' tavsiye edip reçetelerine koymazlar. Çünkü eldeki rezerv sınırsız olmadığı için bu tür bir politika sürdürülebilir değildir. Amacınız iyi niyetle ekonomiyi canlandırmak da olsa bunu uzun vadeli ve güven sağlayıcı politikalarla değil kısa yoldan elde etmeye çalıştığınızda sadece başladığınız yere geri dönmekle kalmaz, geri geldiğiniz noktada daha kırılgan, yorgun ve hasta bir ekonomiyi devralırsınız." görüşünü savundu.
Demiralp yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Ekonomide maalesef bu kırılma noktalarından birisini yaşıyoruz. COVID-19 krizi ise bir taraftan Dolar arzını daha da azaltırken bir taraftan bu dönemde uygulanan politikaların Döviz talebini daha da artırmasıyla kötü sonu hızlandırdı. Temmuz sonu itibariyle açıklanan rakamlara göre TCMB’nin brüt rezervleri 90 milyar USD. Bu rakamdan döviz cinsi yükümlülükleri çıkardığımızda 26 Milyar USD’lık bir net rezerv rakamı karşımıza çıkıyor. Bu rakamdan da swaplarla (yani geçici takas anlaşmaları ile) sağlanan 59 milyar USD’ı çıkarırsak geriye -33 milyar USD gibi ciddi olarak negatif bir rakam kalıyor.
Yolun bundan sonrasında ne olur? Faizi düşük tuttuğunuz sürece TL cazibesini yitirip Dolar talebi artıyor. Bu durumda kuru indirebilmek ya da en azından daha fazla artmasını engellemek için bir yol faiz artışına gitmek. Bu şekilde en azından içerideki tasarruf sahiplerinin yatırımlarının reel olarak değer kaybetmesi engellenecek ve bu şekilde yerlilerin Dolar talebi önlenecektir. Hafta sonu gelen mevduat faizlerinde artış kararı bu çerçeve ile tutarlı bir adım. Bu tür bir faiz artışının yabancı yatırımcıyı çekebilmesi ise kısa vadede daha zor görünüyor."
Yazının devamı için tıklayın