Gündem

Prof. Biçer: Açlık grevindekilere zorla tıbbi müdahale ölümlere yol açmıştı

Prof Biçer’e göre müdahalenin devlet tarafından zorla ya da bireysel olarak bir hekim tarafından tek başına yapılması arasında bir fark yok

12 Kasım 2012 12:59

Candan Yıldız

 

Açlık grevleri sürüyor. 60’lı günlere girildi ve çözüme dair somut bir gelişme henüz yok. Talepler belli, anadilde eğitim ve savunma hakkı, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Hükümet cephesinden gelen “anadilde savunma” ya yönelik “CMK’da değişiklik yapılacak” sinyali bir heyecan yaratsa da, son günlerdeki emareler, açıklamalar sorunun kilitlendiği izlenimi veriyor.  

BDP’li 8 milletvekilinin süresiz açlık grevine başlaması, Öcalan’la görüşmenin bir sebeple gerçekleşememesi, Başbakan Erdoğan’ın idam konusunu dolayımla gündeme getirmesi ve “sağlıkla ilgili gerekli müdahaleyi yaparız” sözü bu algıyı güçlendiriyor.  

Ancak Arınç-Erdoğan arasındaki üslup farkı gözden kaçmaması gereken bir ayrıntı. 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş” olarak adlandırılan öldürücü operasyonun sonuçları ortadayken Türkiye bir kez daha “zorla müdahale” konusunu tartışıyor.

Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı’nın Mardin’de bölge avukatlarına yönelik eğitim çalışmasına katılan Kocaeli Üniversitesi Adlı Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Ümit Biçer ve bölgenin kritik konumdaki meslek örgütü Diyarbakır Barosu’nun yeni başkanı Tahir Elçi’nin sürece ve bu sürecin yarattığı tartışmalara ilişkin T24’e yaptığı açıklamalar dikkate değer. Zira Biçer, daha önceki ölüm orucu eyleminde Gebze Cezaevi hekim gözlem heyetindeki isimlerden biriydi.     

Kritik eşiğin aşılmasıyla birlikte  daha sık konuşulur olmaya başlayan “tıbbi müdahale” ile devletin kastettiği “müdahale” kavramı arasındaki farkı merak ediyorum. Müdahaleyi “kişinin rızası dışında tıbbi değerlendirmeye tabii tutulması, muayene edilmesi, bunun yanı sıra tedavi girişimlerinin tamamı” olarak tanımlayan Prof Biçer’e göre müdahalenin devlet tarafından zorla ya da bireysel olarak bir hekim tarafından tek başına yapılması arasında bir fark yok. Asıl can alıcı ve tartışmalı nokta ise eylemcilerin bilinçlerinin kapalı olması durumunda yapılacak işlemlerin niteliği.  

12 yıl önce 19 Aralık’ta  açlık grevi/ ölüm orucu eylemcilerine dönük  operasyondan edinilen deneyimin altını çizen Biçer,  Bilinci kapalı kişilerin çoğuna hekimler müdahele ettiler. Bu müdaheleler sonrasında bazı hastaların bu müdahaleyi kabul etmedikleri, elleri ayakları hastane karyolalarına kelepçe ile bağlı olduğu halde, neredeyse gözleri ile kendilerine bağlanan serumları çıkarttırmak istediklerini, o yönde ciddi dirençler gösterdiklerini yaşadık. Böyle bir durumda uygulanacak tedavinin hiçbir yarar sağlamadığını gördük. Bu insanları,  yapılan müdahalelere rağmen hekimlerin kurtarma şansı olmadı.” diyor

Eylemdeki tutukluların bilinçlerinin kapalı olması durumunda müdahele istemediklerine ilişkin  dilekçelerin cezaevleri yönetimlerine verildiği yönündeki haberleri sorduğumda ise Biçer şöyle yanıt veriyor: “ O süreçte  açlık grevi/ölüm orucundakileri ziyaret ederken her görüşme sırasında yeniden yeniden bilinçlerinin kapandığı durumda ne yapılmasını istediklerini kendilerine sorduğumuz formlar vardı. İrade beyan  ettiler. Bu iradeler görüşme tutaklarında,  muayene tutanaklarında vardı. Ama bu bilgiler hapishane yönetimlerinde toplanmadı. Toplu dilekçe verilmesi yeni bir şey ama bu açıdan yeni bir şey değil. “  Yine 2000’deki açlık grevi/ölüm orucu eyleminden farklı olarak bu süreçte hekimler devrede değil. Bu nedenle her eylemcinin kan-şeker-idrar ve kilo kaybı gibi değerlerinin kaydı düzenli tutulamıyor. Bu da Biçer’in sözünü ettiği doğru tedavi için gerekli bilgilere ulaşma hızını azaltıyor.

Zorla müdahale edilip edilmemesi tartışmasının hekimler üzerinden yürütülmesini “büyük bir trajedi” olarak yorumlayan Biçer, eylemi  “ölü sevicilik ya da intihar”  olarak değerlendirmek yerine talepler konusunda herkesin ne yapabileceği konuşması gerekir."diyor.  

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ise bölge baro başkanları ile görüşmeler yaptıklarını, Ankara nezdinde de çeşitli girişimler başlatacaklarını, ancak eylemcilere dönük “son verin” yönünde bir çağrı yapmayacaklarını, çünkü bunun bir karşılığı olmadığını, iradi kararlarına saygı duymak durumunda olduklarını söylüyor.

Başbakan Erdoğan’ın idam cezasının geri getirilmesi konusundaki sözlerini ise şöyle yorumluyor Tahir Elçi: “ Hukuksal olarak böyle bir şey mümkün değil. Tartışmak bile ayıptır.  Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi çerçevesindeki sözleşmelere göre idam cezası uygulanamaz. İdam cezası kaldırıldıktan sonra bunu yeniden getirmek ceza yargılamasının temel prensiplerine tümüyle aykırıdır.  Kaldı ki insan haklarına giren konular  kamuoyu yoklamalarına konu edilemez toplumun yüzde 99’u idam cezası istese bile. Sayın Başbakan’ın üslubunu yakışıksız ve gereksiz buluyorum, ayıplıyorum.”