Gündem

Prof. Berktay: Chomsky'yi iyi tanırım, müthiş bir deha ama yanında 'Biz biliriz' havaları; sonuçta saçmalıyor!

"Gözaltıları hatalı buldum, Cumhurbaşkanı’na da söyledim, ne olur bildiri imzalansa?”

25 Ocak 2016 12:13

Prof. Halil Berktay, 1128 akademisyenin "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildirisine destek veren ünlü entellektüel Noam Chomsky için “saçmalıyor” dedi ve “Müthiş bir deha öte yandan, dilbilimciliğin parlak ismi ama bunun yanında gelen bir özgüven, “Biz biliriz’’ havaları…” diye konuştu.

Akademisyenlerin bildiriye imza atmasından sonra başlayan gözaltı ve üniversitelerden uzaklaştırma sürecini değerlendiren Prof. Berktay, “Çok ama çok hatalı buldum. Cumhurbaşkanı’na da söyledim, 4 de yazı yazdım. Ne olur bildiri imzalansa? Yıkılır mı Türkiye? 4-5 gün medyayı meşgul etti, değer mi? Minimize edeceklerine maksimize ettiler” ifadelerini kullandı. 

Habertürk’ten Balçiçek İlter’e konuşan Prof. Berktay’ın açıklamalarının ilgili kısmı şöyle:

-Bu tarz bildirilere imzayı mahalle baskısı yüzünden mi atıyorlar?

Tabii, işte onu söylemeye çalışıyorum. Her üniversitede, her fakültede herkes aynı düzeyde aktivist olmayabiliyor. 10-15 kişilik bir grup getirip size imzalatıyor zaten. “Kürtlerin hak ve özgürlükleri, çatışmaların durmasıyla barıştan yana ilgili bir metin var” deniliyor örneğin. Pek çok insan doğru dürüst okumadan, okusa bile doğru dürüst anlamadan, çünkü insanların siyasi tecrübeleri de zayıf veya arkadaşlık vs nedeniyle imzalıyor. Özetlersek 3 katman var: 1-Cumhuriyet’in kuruluşu, 2- 1960 dönemi sosyalist devrim kavgaları, 3-2002’den, AK Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana İslamofobi temelli “İrtica geliyor’’.

-Bu 3. katman yaygın mı akademisyenler arasında?

85 bin kadar akademisyenin belki yarısı da AK Parti’ye oy veriyordur ama AK Parti düşmanlığı en büyük şehirlerin en elit üniversiteleri arasında yaygındır. Boğaziçi, Koç, Sabancı, ODTÜ’de durum budur. Elit üniversitelerde “Şeriat getirmek istiyorlar, diktatörlük vs’’ solganlarıyla belirlenen bir AK Parti düşmanlığı oldukça ağır basar. Bunlar hem lokomotif üniversiteler hem de dünyayla bağlantıları da ellerinde tutuyorlar. Yani örneğin Noam Chomsky’yi kim bilgilendiriyor? Ya da Zizek’i? Bu arkadaşlar bilgilendiriyor.

-Chomsky’nin açıklamaları hakkında ne hissediyorsunuz?

Çok iyi tanıyorum onu. Bütün hayatını bağlı olarak geçirdiği sol paradigmanın her somut durumda illa aynı sonucu vermeyeceğini anlamanın acılarını yaşıyor. Ezen iktidarlar, ezilenler vs... Müthiş bir deha öte yandan, dilbilimciliğin parlak ismi ama bunun yanında gelen bir özgüven, “Biz biliriz’’ havaları... Bu arkadaşlar da buradaki durumu kendi şablonlarına göre aktarıyorlar: “Kürtler eziliyor, zaten Türk devleti geçmişte bunların canına okudu, şimdi de okuyor. 1990’lardan farkı yok, Erdoğan otoriter, diktatör, burada ne olduğu belli, Kürtler kıyıma uğruyor!’’

-Bin küsur akademisyen Kürtlerin haklarını savunmak için bir bildiri yayınlıyor ve onların düşünce özgürlüğünün önüne geçiliyor.

Chomsky sonuç olarak saçmalıyor, Türkiye’de olup bitenlerin farkında değil. Ama salt kasıtlı bir Türkiye düşmanlığı yüzünden yapmıyor bunu; onun bakış açısı, şablonu bu. Ben de kendi siyasi geçmişimden böyle kopmayıp üzerine 30 yıl düşünmeseydim aynı şablonla bakabilirdim.

-Bu arkadaşlar Chomsky’ye anlatıyorsa, siz de anlatın o zaman...

Çünkü Chomsky’ler bizimle konuşmuyorlar! Onlara buraya geldiklerinde kimlerle konuşulacağı, kimlerle “aman ha konuşmaması’’ gerektiği bile söyleniyor. Bu bildiriyi hazırlayan bir avuç akademisyen kendilerine bunu misyon edinmişler, bununla yatıp kalkıyorlar. Tanıyorum bu insanları.

-Ne misyonu bu?

Devirmeci misyonu. Ben öyle diyorum ve eski arkadaş çevremden de biliyorum kim olduklarını. Bugün “Hangi bildiriyi yazsak da dünya kamuoyuna sunsak’’ durumundalar. Bu son bildirinin özü şudur: Bu bir soykırım şikâyetidir. Dikkatlice okuyun. Roma sözleşmesinde var olan “insanlığa karşı olan suçlar’’ bölümünü almışlar ve bütün unsurlarını koymuşlar. Hukukçular farkında. Demeye çalışıyorlar ki: “Türkiye Kürt ve bölge halkına sistematik bir kıyım, sürgün, zorunlu göçe mahkûm etme politikası yürütüyor.’’ Bütün bunlar soykırım maddeleridir. 1948 BM’de tanım budur. Batı’ya “1915’te Ermenilere yaptılar, şimdi Kürtlere yapıyorlar!’’ imasında bulunuyorlar.

-Cumhurbaşkanı sert eleştirdi, “Vatan haini’’ dedi...

Katılmıyorum çünkü ihanet gibi sözlerden bıkmış durumdayım. Ama birileri de yatıp kalkıp bildiri hazırlıyor. Angela Merkel gelince de bir bildiri yayınlanmıştı, bu onun devamı aslında. Ve bu insanlar kendilerinden olmayan akademisyenlerin dış bağlantılarını kesmek konusunda da angaje ve aktif durumdalar. Ben ve benim gibiler bununla uğraşamaz. Ama önümüz kesiliyor biliyorum. Birileri “AK Parti iktidarını nasıl devirebiliriz?” ya da “Türkiye’ye bir dış müdahaleyi nasıl tahrik edebiliriz?” diye uğraşabilir. Ben bunun karşılığında “Nasıl önleyebilirim?” diye yaşayamam. Bunun da militanı değilim. Elimden geldiği kadar yazıyorum, konuşuyorum.

-Ya bildiri sonrasında yaşananlar? İdari soruşturmalar? Gözaltına alınmalar?

Çok ama çok hatalı buldum. Cumhurbaşkanı’na da söyledim, 4 de yazı yazdım. Ne olur bildiri imzalansa? Yıkılır mı Türkiye? 4-5 gün medyayı meşgul etti, değer mi? Minimize edeceklerine maksimize ettiler. Bu yaşananlara en çok bildiriyi kaleme alanlar sevinmiştir. İçsel dürüstlüğüm ve vicdanım yüzünden bunu Cumhurbaşkanı’na söylemeye mecburdum. Dinledi, not aldı, bitiriş konuşmasında bu bildiriye neden çok kızdığını anlattı ama benim eleştirilerime kapanış konuşmasında yer vermedi, ancak bu kadarını söyleyebilirim. “Bir konuştum, Cumhurbaşkanı görüşlerini değiştirdi’’ durumunda da değilim, orası da yanlış anlaşılmasın lütfen.


Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın