Polonya'da tecavüz ve bebek sağlığı gibi durumlarda da kürtajı yasaklayan yasa tasarısına karşı binlerce kadının sokaklara döküldüğü sırada çekilen fotoğraflar, uluslararası medyada geniş yer buldu.
Komünist dönemin ardından ilk kez serbest seçimlerin yapıldığı 1989 yılından bu yana yaşanan en geniş katılımlı protestolar Polonya Parlamentosu'ndan da duyulmuş olmalı ki, Başbakan Yardımcısı Jaroslaw Gowin, eylemlerin ‘yeniden düşünmelerine sebep olduğunu ve utancı öğrettiğini’ söyleyerek kürtajı yasaklayan yasa tasarısının geri çekildiğini duyurdu. Yasa tasarısının geri çekilmesi, ülkede zayıf kökleri olan feminist hareket ve protestoları destekleyenler açısından önemli bir başarı olsa da yaşanan fiili durum ve kilisenin toplumu yönlendirici etkisi, durumu bir zafer olarak görmeye olanak vermiyor.
Polonya yasaları, herhangi bir konu hakkında 100 binden fazla imza toplanması halinde parlamentonun söz konusu talebi gündemine alarak oylamasını gerekli kılıyor. Kilise destekli Kürtajı Durdurun (Stop Abortion) hareketinin 450 bin imzacıya ulaşan ve kürtajın, tecavüz veya bebek sağlığı gibi durumlarda dahi yasaklanmasını öngören yasa teklifi de bu yöntemle parlamentoya iletildi. Tasarı, sol veya merkez-sol kabul edilebilecek hiçbir partinin yer almadığı Meclis'te yapılan oylamada 154’e karşı 267 oyla kabul edildi. Bunun üzerine hızlı bir örgütlenmeye girişen kadınlar geniş çaplı yürüyüş ve protesto gösterileri gerçekleştirdi, genel grev ilan ederek hayatı durdurdu. Polonya'daki 60 kentin tamamında beklenenin oldukça üstünde katılımlarla gerçekleşen gösteriler yalnızca bu yasa tasarısına değil, ülkede kadınların doğum, annelik ve kürtaj gibi konularda baskı altında olup olmadıkları konusunu da gündeme getirdi.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından devreye girerek toplumu birleştirici, yönlendirici bir konuma evrilen Katolik Kilisesi, ülkedeki pek çok politikanın belirlenmesinde son derece kritik bir öneme sahip. Araştırmalara göre, ülkede yaşayanların yüzde 87'si kendisini Katolik olarak tanımlıyor, yüzde 40'ı her pazar kiliseye gidiyor. Bu rakamlar Polonya'yı Avrupa'nın dindar ülkelerinden biri haline getiriyor. Kilisenin çocuk yapmaya yönelik teşvikleri ve kürtaj karşıtı tutumu da bu nedenle toplumda yankı uyandırıyor.
Ülkede, Sovyetler etkisindeki komünist rejim döneminde serbest olan kürtaj, 1993 yılında bazı istisnalarla yasaklandı. O tarihten bu yana yalnızca;
- Annenin hayatının tehlikede olduğu durumlarda,
- Fetüs için ciddi ve geri döndürülemez hasar yaratabilecek riskli durumlarda (down sendromu gibi),
- Hamileliğin tecavüz ya da ensest ilişki sonucunda oluştuğu durumlarda (söz konusu durumun savcılık tarafından belgelenmesi halinde) kürtaja izin veriliyor.
Protestocular tam serbestiyet talep etmiyor
Ülkede bu nedenlerle yılda 2 bin dolayında yasal kürtaj gerçekleştirilirken, yasa dışı yollarla (merdiven altı ameliyathanelerde veya başka bir Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen) kürtaj sayısının 150 bin ile 200 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Ancak yasa dışı kürtaj rakamlarının yüksekliğine rağmen genel bir yasal kürtaj talebinin olduğunu söylemek güç.
Kürtajı tamamen yasaklayan, bebek aldırdığı ortaya çıkan kadınlara ve kürtaj yapan doktorlara 5 yıla kadar hapis cezasının yolunu açan yasa tasarısına karşı yapılan protestolarda dahi kürtajın istenmeyen hamileliklerde de uygulanabilmesi yaygın olarak dile getirilen bir talep olmadı. Hatta protestoya katılanların büyük bir kısmı, halkın yürürlükteki yasa üzerinde bir fikir birliği olduğunu ve hükümetin bu durumu değiştirmemesi gerektiğini savundu.
Sosyal medyada uluslararası topluma Polonyalı kadınlara destek olması konusunda çağrı yapan “Polonyalı Kadınlara Desteğini Göster” sayfasının kurucusu İsveç'te yaşayan Polonyalı Marcel Branleur "kürtaj anlaşması" olarak tanımlanan mevcut yasanın siyasiler tarafından pazarlanan bir söylem olduğunu ileri sürse de toplumun bu söylemi benimsediğini ifade etmek mümkün. Krakow'da gerçekleşen protestolara katılan Anita Bianka Jastrzębska, "İnsanlar bu yasayı protesto ediyor ama bence çoğu insan -hepsi değilse tabii- kürtajın tamamen serbest olmasına karşılar" sözleriyle durumu dile getirirken pek çok insan ona destek veriyordu. Peki kürtaja dair yüksek bir beklentisi olmayan kadınlar neden tamamen yasaklanmasına böylesine yaygın bir tepki gösterdi?
Krakow Post dergisi için yazılar kaleme alan Aleksandra Smoleń bu durumu şöyle özetliyor:
"Buradaki ana düşünce yasanın çok radikal ve tehlikeli olması. Kritik durumlarda doktorlar, hasta hamileye müdahale edemeyecekler çünkü fetüsün sağlığı açısından risk almak istemeyecekler. Durumun annenin sağlığı açısından kısa sürede risk oluşturacağını bilseler bile bekleyecekler. Bilerek yapma ihtimallerine karşı düşük yapan kadınlar hakkında da soruşturmalar yürütülüyor. Muhtemelen, daha az tecavüz rapor edilecek çünkü -hamile kalan- kadınlar test olmak veya doğum yapmaktansa illegal yollarla sessizce kürtaj olmayı tercih edecekler. Bu nedenle normalde kürtajı desteklemeyen insanlar dahi bu yasanın saçma olduğuna katılıyor."
Mevcut yasa işlemiyor, doktorlar dini sebeplerle kürtaj yapmak istemiyor
Bu noktada mevcut kürtaj yasasının uygulamasında zaten pek çok sorunla karşılaşıldığını da belirtmek gerekiyor. Bu sorunların en başında, bebeğin sağlığı ile ilgili bir problem olduğunu bilmelerine rağmen kadınların, aileler veya çevrelerindeki insanlar tarafından çocuğu taşımaya devam etmeye zorlanması geliyor. Bu durum, 12 yaşında pedofili sonucu hamile kalan bir çocuğun ailesi tarafından doğurmaya zorlanması gibi örneklerle de destekleniyor.
Protestolarda sıklıkla kullanılan sloganlardan biri de "Misyoner değil, doktor istiyoruz" oldu. Çünkü pek çok doktor dini veya vicdani sebepleri gerekçe göstererek kürtaj yapmayı kabul etmiyor. Protestolara katılan üniversite öğrencisi Maria Zawora ise “doktorların dini ve vicdani gerekçelerini kürtaj ücretini yükseltmek adına kullandıkları bir bahane” olarak adlandırıyor. Zawora'ya göre kürtaj yapmayı kabul eden doktorların aldıkları yüksek ücretler nedeniyle "Polonya, Avrupa'nın en büyük kürtaj karaborsasına sahip."
Toplumun, bebeğin ana rahmine düştüğünü andan itibaren hayatın başladığına inandığı için kürtajı cinayet olarak algıladığına ve medyanın da bunu desteklediğine dikkat çeken Zawora, bazı televizyonların protestoları "katillerin yürüyüşü" başlığıyla duyurduğunu ifade etti. Zarowa okullarda "cinsel eğitim vermek yerine, aile kurmanın öğretildiğini" vurguladı.
Yasanın liberalleştirilmesi talebi artıyor
Tüm bunlara rağmen kürtaj yasasının liberalleştirilmesini talep edenlerin oranı giderek artıyor. Uluslararası araştırma şirketi IPSOS tarafından yapılan bir araştırma, toplumun yüzde 33'ünün daha liberal bir kürtaj yasasını desteklediğini ortaya koydu. Bu talep 2014 yılında yapılan araştırmada yüzde 27 olarak ölçülmüştü.
Kadınların siyah giyerek kürtaj yasasına dikkat çekmeyi amaçladığı "#czarnyprotest" kampanyasının yaratıcısı ve üreme hakları ile ilgili planlı bir söylem ortaya koyan tek muhalif parti Razem'in üyesi Joanna Grzymała-Moszczyńska, kürtaj yasasının özgürleştirilmesini isteyen kişilerin artışını büyük bir gelişme olarak değerlendiriyor.
Kürtajı değil, kendin için karar verme hakkını savunmak
Krakow'daki gösterilere katılan Ewa Medyńska "Pek çok insan tamamen serbest kürtaja karşı ama biz kürtaj için mücadele etmiyoruz çünkü bu her kadının kendi vermesi gereken bir karar, biz kadınların kendi kendilerine karar verme hakkı için mücadele ediyoruz" sözleriyle mevcut yasanın esnetilmesi beklentisinin çıkış noktasına vurgu yapıyor: "Kadınların kendileri hakkında karar verme hakkı."
Belirtmek gerekir ki "Daha özgürlükçü bir yasa" başlığı altında ifade edilen taleplerin bunu destekleyenlerce üzerinde anlaşılmış bir listesi bulunmuyor. Ancak protestoların ön saflarında yer alan erkeklerden biri olan Maksymilian Kropiński "Ben ve arkadaşlarım 3 aya kadar istenmeyen gebelikleri de kapsayan bir kürtaj yasası istiyoruz" sözleriyle en somutlaştırılmış talebi ortaya koydu.
Kürtajın yasaklanmasını savunanlar ne düşünüyor?
Polonya'da yayın yapan Szturm internet sitesinde "Senin hayatını savunmak" başlıklı bir makale kaleme alarak Kürtajın yasaklanmasını savunan Filip Paluch, "Biz her insanın (fetüs, etik, felsefi ve bilimsel olarak insandır) şüphesiz ve tartışma götürmez şekilde yaşama hakkı olduğu savunuyoruz" diyor. Kürtajın özgürlükler üzerinden tartışılmaması gerektiğini savunan Palunch "Kürtajı destekleyen insanlar özgürlüğün başka bir kişinin özgürlüğünün başladığı noktada sona erdiğini söylüyor. Kürtajı yasaklamak kadınların özgürlüğünü ihlal etmek değil, masum çocukların özgürlüğünü korumaktır" görüşünü dile getirdi.
“Tecavüz nedeniyle yaptırılan kürtajların sayıca çok az olduğuna ve 2013 yılında gerçekleşen 744 kürtajın yalnızca 3'ünün tecavüz nedeniyle gerçekleştiğini” ifade eden Paluch, kürtajların çocuğunun bebekte bir sakatlık tespit edilmesi nedeniyle yaptırıldığını ve bunun "engelleri yüzünden çocukları öldürmek" olduğunu savundu. Kürtajı yasaklayan yasa teklifinin annenin hayatının tehlikede olduğu durumları kapsamadığını ifade eden Palunch, Katolik Ordo Luris hareketi tarafından hazırlanan yasa tasarısına geri dönülmesi gerektiğini savunanlar arasında.
Kürtaja karşı çıkan kesimde yer alan üniversite öğrencisi Paweł Franczak, söz konusu yasa olsun veya olmasın kürtajların yeraltında veya legal olarak bir şekilde gerçekleşeceğini, insanların vicdanını dinlemesi gerektiğini söylüyor:
"Bir Katolik olarak düşüncem, bu tartışma toplumumuzda kaos yaratıyor. İnsanları o veya bu şekilde öldürmek yanlış. Vicdanımız bize doğruyu söyler. Ülkemizde çok fazla kadının hükümet tarafından incitilmiş hissettiğine inanmıyorum.”
Franczak, yasanın kabul edilmesinde kilisenin etkisine ilişkin değerlendirmesinde ise "Bunda yanlış bir şey yok. Politikacı olsak bile Hıristiyan olmak zorundayız. Biz büyük bir aileyiz" ifadelerini kullandı.
Hükümete geri adım attıran ne oldu?
Protestoların başlamasının ardından Polonya Başbakanı Beata Szydło yasa teklifinin kendilerinin fikri olmadığını ve partisinin bu yönde bir çalışma yürütmediğini ifade ederek yasa teklifinin kabul edilmesine ilişkin sorumluluk almaktan kaçındı. Szydło "Açıkça belirtmek isterim ki Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) hükümeti kürtaj yasasını değiştirmeyi öngören bir tasarı üzerinde çalışmamaktadır" ifadelerini kullandı. Szydło her ne kadar sorumluluk almaktan kaçınsa da teklifin kabul edilmesini sağlayan oyların büyük bir bölümünün Hukuk ve Adalet Partisi milletvekillerince kullanıldığını hatırlatalım.
Hükümet kanadında izlenen bir diğer politika ise 150 bin kişinin sokağa çıktığı eylemlerin küçük ve marjinal bir grup tarafından düzenlendiği propagandası yapmak oldu.
Dışişleri Bakanı Witold Waszczykowski protestocular için "Daha önemli bir konu olduğunu düşünmüyorlarsa eğlenmelerine izin verin belki Gazeta Wyborcza (en büyük muhalif gazete) onları izlemeye gider" sözleriyle eylemleri küçümsedi. Ancak Wyborcza'nın bunları söylediği günlerde ülke genelinde yapılan anketler iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi'nin geçen yıl yapılan seçimlerden bu yana oylarında ilk kez düşüş olduğunu ortaya koydu. Hükümeti yasa teklifini geri çekmeye iten sebeplerden biri de Kanada ile imzalanan ve NAFTA'nın yerini alması beklenen CETA anlaşmasının Avrupa Parlamentosu'nun ardından bu ay içinde AB üyesi devletlerin meclislerinde oylanacak olması. İktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) tarafından güçlü bir şekilde desteklenen tasarıya karşı da ciddi bir muhalif kesimin olması hükümetin geniş kitleleri karşına almamak adına bir tercih yapmaya sevk etmiş olabilir.
Tüm bunların sonucunda Meclis'te yapılan yeni oylamada tasarı 58'e karşı 352 oyla reddedildi. İktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin lideri Yaroslaw Kazynski, "Burada büyük bir yanlış anlama söz konusu. Bu öneriyi imzalayanlara büyük bir saygı duyuyoruz. Ancak, sosyal durumu göz önüne aldığımızda bu etkenin protestolara yol açacağı sonucuna vardık" sözleriyle teklifte ısrarcı olmayacaklarını duyurdu.
Ancak tasarının rafa kalkması bu konunun yeniden en azından uzunca bir süre gündeme gelmeyeceği anlamını taşımıyor. Başbakan Szydło, kendilerine ait bir tasarı yaparak engelli çocuğa sahip olan ailelere yönelik destekler getirileceğini duyurdu. Doğum kontrol haplarına ulaşımın sınırlandırılması ve antikonsepsiyon kullanımının sınırlandırılması konuşulan değişiklikler arasında. “Kürtajı Durdurun” hareketi ise bu tasarıdan önce de bu konuda çalıştıklarını ve bundan sonra da kürtajın yasaklanması için çalışmaya devam edeceklerini duyurdu. Bütün bu gelişmeler bir arada değerlendirildiğinde bu konunun ne zaman ve ne şekilde yeniden konuşulacağını zaman gösterecek.