Gündem

Polisler anlatıyor: "Uzun çalışma saatleri, amir tahakkümü, sendikasızlık ve sürülme korkusu ile yaşıyoruz"

Türkiye'de sayısı 320 bini geçen polis memurları, meslekten kaynaklanan pek çok sorunla karşılaşıyor

10 Nisan 2022 12:49

Fundanur Öztürk

Türkiye'de sayısı 320 bini geçen polis memurları, meslekten kaynaklanan pek çok sorunla karşılaşıyor. Günde 12 saati ve ayda 240 saati geçen uzun çalışma süreleri, "ek görev" adı altında ucu belirsiz ve ek ücret ödenmeyen mesai sistemi, "amir tahakkümü" ve her an soruşturma ya da sürgün yeme korkusu, polislerin en çok dile getirdiği sorunlar arasında yer alıyor.

Bunların yanı sıra polisler; uzun ve düzensiz çalışma saatleri sebebiyle etkilenen aile yaşamı, psikolojik desteğe erişememe, sorunları karşısında seslerini duyurabilecekleri bir mecra olmayışı gibi problemlerin, teşkilat içerisinde kronik bir hal aldığını anlatıyor.

Mesleki sorunlar karşısında kendilerine destek sunacak bir polis sendikası olmayan polisler, toplumda "yalnızlaşan" bir meslek grubu oldukları için idarecilerin "keyfi ve kanunsuz istekleri" altında ezildiklerini belirtiyor.

İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamaya göre, 2016 yılında 61, 2017'de 52, 2018'de 41, 2019'da 48 ve 2020'de 36 emniyet personelini intihar etti.

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan ise 2018 yılında 49, 2019'da 52, 2020'de 85 ve 2021 yılında 108 polisin intihar ettiğini söyleyerek, "Polis intiharları sadece iki yıl içerisinde, iki katına çıktı" diyor.

BBC Türkçe'ye konuşan polisler de sosyal medyaya ve basına yansıyan rakamlara göre son 5 yılda 450'nin üzerinde, son 20 yılda ise 1.000'in üzerinde polis intiharı olduğunu belirtiyor.

Peki, polisler ayda 240-260 saati bulan mesaiye ya da "kanunsuz emre" itiraz edebilecek mekanizmalara sahip mi?

BBC Türkçe'ye konuşan ve halen aktif olarak polis memurluğu yapan 5 polis; hukuki boşluk, sendikasızlık ya da toplumda yalnızlaştırılan bir meslek grubu olma gibi sebeplerle idarecilerin usulsüzlüklerine, amir baskısına ya da insanca yaşamı engelleyen çalışma saatlerine itiraz edemediğini söylüyor.

Halen görevde olan polisler haberde gerçek isimlerinin yerine farklı isimler kullanılmasını istedi.

İçişleri Bakanlığı, BBC Türkçe'nin haberle ilgili sorularını yanıtsız bıraktı.

'Kanun çok eski, çalışma saatleri uzun'

1937 yılında yürürlüğe giren ve hala değişmeden yürürlükte olan 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, polislerin çalışma saatleri ve ek görevleri ile ilgili bir düzenleme içermediğinden, kanunla sınırları çizilmeyen bu hususlarda inisiyatifin idarecilere kaldığı belirtiliyor.

Polislerin çalışma saatleri halen 1995 yılında çıkarılan bir genelge kapsamında, il mülki amirlerinin inisiyatifleriyle belirleniyor.

Emekli polis Yalçın Doğan, 2020 yılında polislerin çalışma saatlerini düzenlemeyi amaçlayan bir İçişleri Bakanlığı genelgesi yayımlanmasına rağmen, bu genelgenin uygulamaya koyulmadığını ve polislerin halen ayda yaklaşık 240-260 saat çalıştığını söylüyor.

Doğan, polislerin spor müsabakaları, siyasi parti eylemleri ya da toplumsal gösteri ve yürüyüşler gibi ek görevlerle haftada 40 saati aşan mesailerde ek mesai ücretini almadığını çünkü buna ilişkin bir kanuni düzenleme olmadığını söylüyor:

"Hali hazırda 13 saat görev yapmışsınız ve size 3 saat istirahat verip yeniden ek görev yazıyorlar. Bunun üzerine eve geldiğinizde gayet normal bir davranışı bile sorun edebiliyorsunuz. Polislerin sorunlarını iletebileceği bir makam yok. Ne bir sendika ne de kendi üst yönetimimiz."

'Psikolojim bozulunca damgalandım, özlük haklarımı kaybettim'

24 yıllık polis memuru Hasan, emekliliğine bir yıl kala psikolojik sorunlar yaşamasıyla birlikte önüne iki seçenek sunulduğunu söylüyor: Malulen emeklilik ya da sivil memurluk.

Sivil memurluk, artık polislik yapamayacağı değerlendirilen emniyet memurları için bir "ara çözüm" olarak sunulsa da, pek çok hak kaybını da beraberinde getiriyor.

Psikolojik sorunları baş gösterdikten sonra bir yıl tedavi gördüğünü ancak bunu amirlerinden gizlemek zorunda kaldığını söyleyen Hasan, "Söylersem başıma gelecekleri biliyordum, nitekim de öyle oldu" diyor.

Hasan, eşinden boşanmasıyla sonuçlanan bu süreçte amiri tarafından zorbalığa maruz kaldığını, "damgalandığını" ve evine çok uzak bir polis merkezine tayin edildiğini söylüyor:

"Görevler çok yoğundu, günde 12 saat çalışıp 3 saatimi de yolda geçiriyordum. Esas film orada koptu. Amirlerimize rahatsızlığımızı söyleyemiyorduk. Bu iş stresini evde aileme yansıtmaya başlamıştı, çünkü aklımda sürekli işin stresi vardı."

"Psikolojik sorunlarını bir kere açık ettin mi hemen damgayı yapıştırıyorlar. Ben de o yüzden bir yıl söylemedim, elimden mesleğim gidecek dedim. İhmal ettim ve hıncımı ailemden çıkarttım."

"İşten geldiğinde dinamit gibisin, eşinin en ufak bir lafına patlıyorsun. Kafa zaten bitmiş bir halde. Gün boyu çalıştığın yerde kimseyle bir iletişim kurmamışsın, kimse kimseye güvenmiyor."

Hasan, psikolojik sorunları sebebiyle özlük haklarını kaybederek sivil memurluğa atanmasını ise şöyle anlatıyor:

"Sivil memur olduğumdan beri aynı büroda, aynı arkadaşlarımla çalışıyorum ama artık polis değilim. Birlikte görev yaptığın arkadaşlarım artık bana işe yaramaz gözüyle bakıyor. Maaşımdan 3.500 TL, tazminatımdan 50 bin TL eksildi. Psikolojik bir yıkım içerisindeyim."

BBC Türkçe'ye konuşan tüm polisler, işe gidiş geliş süresiyle birlikte polislerin sık periyotlarla günlük 16 saat evden ayrı kalabildiğini söylüyor.

Polislerin psikoloğa gitmesinin "artık polislik yapamayacağı" anlamına geldiğini söyleyen polislere göre, çözüm psikolog sayısını artırmak değil, çalışma saatlerini düzenleyen bir kanun çıkarmak. "

'İdareciler toplumsal olaylarda polisi kurban ediyor'

Polislere göre, psikolojik desteğe ulaşmakta yaşanan zorluklar polislerin sadece aile yaşantısını değil, toplumsal olaylar sırasında vatandaşa uyguladığı şiddeti de belirliyor.

Toplumsal eylemler sırasında halk ile karşı karşıya gelen pek çok polisin genellikle uzun süredir mesaide olduğunu belirten polisler, yorgun haldeki polislerin "bir an önce eve gidebilmek için" vatandaşa orantısız şiddet uyguladığını düşünüyor.

17 yıllık polis memuru Engin, meslek hayatı boyunca Gezi Parkı eylemleri, Kobane olayları gibi pek çok kitlesel eylemde görev yaptığını söylüyor:

"Polis zaten psikolojik olarak yorulmuş, mesai saatleri uzun, sınırsız ve belirsiz. Amirin iki dudağın arasında görev yapıyor. Amirlerinin verdiği kanunsuz emri yazılı olarak istese, hemen sürgüne gönderiliyor."

"Vatandaş kanunsuz emir veren adli birimleri değil, sokakta karşısında gördüğü polisi suçluyor. Polis burada herkese kurban ediliyor. Polisle halk arasında bir set oluşuyor ve polis kendisini ifade edemiyor."

"Polisler arasında, 'Polisi sadece annesi sever' diye bir söz var. Yöneticiler de diyorlar ki 'En iyi polis, yalnız polistir'. Çünkü halkın sahip çıkmadığı bir topluluğu, siyaset istediği gibi kullanır."

'Bizde polisin adı yok'

Engin, Anayasal hakları kapsamında eylem yapanlara müdahale kararının mülki idareciler tarafından verildiğini, ancak "toplumsal öfkenin" kanunsuz emir veren amirlere değil, polislere yöneltildiğini savunuyor:

"Kobane olaylarında görev yaparken yakın bir esnaf arkadaşım bana taş attı. Polis giysim ve kaskımdan dolayı kim olduğumu anlayamamıştı. Hafifçe kaskımı çıkardım ve kendimi gösterdim. Kim olduğumu görünce çok utandı."

"Kaskımın camını açmamın amacı, 'burada sen beni sadece polis olarak görüyorsun ama ben aynı zamanda arkadaşın Engin'im' demekti. Çünkü bizde polisin adı yok."

Yalçın Doğan da "Polislerin toplumsal olaylarda gösterdikleri fevri davranışların sebebi, uzun çalışma saatleriyle psikolojilerinin bozulması ve görev sırasında temel ihtiyaçlarını bile giderememiş olmasından kaynaklanıyor" diyor.

Engin, toplumsal olaylara müdahale sonrası polislerde aile içi şiddet vakalarının arttığını düşünüyor:

"Toplumsal olaylardan çıkan polis, eve gittiğinde hala eylemde şahit olduğu ya da bizzat uyguladığı şiddeti etkisinde oluyor. Şiddeti özümsüyor ve ailesine de şiddet uygulamaya başlıyor."

"Psikolojik olarak yıpranan polisler, damgalanma ve işini kaybetme korkusuyla psikoloğa da gitmek istemiyor çünkü polis deli ilan ediliyor."

2022'nin ilk üç ayında 13 polis intihar etti

İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı'nın geçtiğimiz açıklamaya göre bu yıl ilk üç ayda 13 emniyet mensubu intihar etti, bu sayısı geçen yılın ilk 3 ayında 17'ydi.

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın BBC Türkçe'ye verdiği bilgiye göre, Giresun'da intihar eden polis Semanur Süer geriye şu notu bırakmıştı:

"Ben mesleğime aşıktım. Küçük düşürdüler. Tükendim. Ruhumu erittiler. Allah'ım sen yardım et. Sadece sana sığındım Rabbim."

Bakan, "Bu gencecik polisler bıraktıkları notlarda hep amir tahakkümünden bahsediyor. Arkalarında sadece bir not bırakmıyorlar, alenen isim bırakıyorlar" diyerek, İçişleri Bakanlığını etkin bir soruşturma yürütmemekle suçluyor.

Bakan, bu zamana dek intihar eden yaklaşık 50 polis hakkında bakanlığa yazılı soru önergesi verdiğini ancak hepsine mükerrer yanıt aldığını söylüyor.

Yalçın Doğan' ise polis intiharlarında yaşanan artışın sebebinin uzun çalışma saatleri, kötüleşen ekonomi ve amir baskılarından kaynaklandığını belirtiyor.

"Artan enflasyon ve kira fiyatlarının yükselmesiyle, polislerimiz ekonomik sıkıntı çekmeye başladı. Eşi ve çocuklarının maddi manevi ihtiyaçlarını karşılayamayan polislerimizin bunalıma girerek intihar ettiğini düşünüyoruz."

'Halil, uzun çalışma saatleri sebebiyle intihar etti'

16 yıllık polis memuru Hüseyin, geçen yıl intihar eden çalışma arkadaşı Halil Akkaya'nın uzun çalışma saatleri sonucu girdiği bunalım sebebiyle intihar ettiğini düşünüyor:

"Halil üç ay boyunca 12-12 sisteminde, ailesinden ve arkadaşlarından uzak kalarak çok yoğun çalışmıştı. Son aylara doğru küskünlüğünü ve polis olduğu için pişmanlığını dile getiriyordu."

"Bu konuda yukarıya yapılan şikâyet sonrasında ciddi bir baskıyla karşılaşınca, 'artık dayanamadığını' söyleyen bir not bırakarak intihar etti."

Hüseyin, yoğun bir çalışma temposu içerisinde çalıştığını ve 12 saatlik görevden sonra birkaç saat istirahat edip, tekrar göreve çağırıldığını belirtiyor:

Polis İbrahim de yakın çalışma arkadaşının intihar ettiğini ve yıllarca atlamadığını söyleyerek, "Bu intihar olayına bile biz gittik. Gözümün önünden gitmiyor. Bizim mıntıkamızda olduğu için biz gittik, cenazesini biz kaldırdık" diyor.

Haziran ayında Meclis'e sunulan polis intiharlarıyla ilgili araştırma komisyonu talebi, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

'Polisler, sürülme korkusuyla itiraz edemiyor'

Polislere göre tüm sorunların sebebi, etkili bir kanun olmamasından kaynaklanıyor.

İbrahim, polislerin tayin sisteminin de kanuna değil, yönetmeliğe bağlı olduğunu söyleyerek, tayinlerin tamamen yöneticilerin kararıyla belirlendiğini söylüyor:

"İdare ile sıkıntı yaşarsan, özellikle il içi tayinlerde tek bir imza ile görev yerin değişiyor. Emniyet teşkilatında hiç kimsenin bu konuda güvencesi yok."

Günde 12 saati aşan görevlerde çalıştığını söyleyen Hüseyin ise emniyet içerisinde etkili bir şikayet mekanizması olmadığını belirtiyor:

"1979 yılından kalma bir disiplin kanunumuz, polisin kendi arasında dahi sorunlarını düzenli ve yeterli bir şekilde konuşmamasına sebep oluyor. Polisler ceza almak ya da sürgün edilmek korkusuyla yaşadığı sorunları konuşamıyor."

"Herhangi bir şikâyet mercii, sivil toplum örgütü ya da sendikası olmayan polis, çıkmaza giriyor. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi için şikayetini CİMER'e bile yazsa, yine dönüp kendisine mobbing uygulayan amirine hesap veriyor, sürgün edilmekle tehdit ediliyor."

Doğan ise, "Mesleğe başlamadan önce tam teşekküllü sağlık kuruluşlarında bedenen ve psikolojik olarak sağlıklı olduklarına dair rapor alınan polisler, mesleğe girdikten birkaç yıl sonra nasıl bu hale geliyor?" diye soruyor.

"Cemaatlerle birlikte amir baskısı sürekli arttı"

34 yıllık polis memuru Mesut, emniyet teşkilatı içerisinde çeşitli cemaatlerin etkinliğinin artmasıyla personel üzerindeki "amir tahakkümünün" giderek arttığını söylüyor.

Meslek hayatı boyunca emniyette 'her devrin bir cemaati' olduğunu ancak son yıllarda bu durumun katlanılmaz bir hal aldığını anlatıyor:

"Cemaatin etkisiyle 22 yaşındaki komiser yardımcısı olarak atananlar, 50 yaşındaki polise 'Git, botumu getir' diye emir veriyor. Yoğun bir amir tahakkümü var. Kanunsuz işlemler uygulayıp, 'Ben yaptım, oldu' diyorlar."

"Ama bir herhangi bir cemaat unsurundan gelmişsen, kendinden düşük rütbedekilere bile 'abi' diye sesleniyorlar. Hakkını aramaya kalkıp bu muameleye karşı çıktığınızda, sizi vatan haini yapıp soruşturma açıyorlar."

"Onun ayak işleri için koşturmuyorsanız, 34. maddeye göre 'uyumsuz memur' oluyor ya da sürülüyorsunuz. Biz amir memuru değiliz ki, biz hukuk memuruyuz."

"Önceden personel arasında ayrım yoktu. Kurumda cemaatlerin etkisi çok yaygınlaşınca, cemaatler arasında bir hiyerarşi ve kurumsal ayrışma söz konusu oldu. Onların yazdığı kitapları okuyacaksın, onların söyledikleri yerleri ziyaret edeceksin, onlar gibi davranacaksın yoksa vatan hainisin."

Ailesiyle birlikte 5 şehir değiştirdiğini ve emekli olmazsa bir kez daha Doğu görevi geleceğini söyleyen Mesut, birkaç ay önce emeklilik başvurusunda bulunduğunu anlatıyor:

"Çocuklarımın eğitim hayatı sürekli tayinlerden ötürü zaten kötü etkilendi. Benim çocuğum ortaokula geçmeden 4 tane okul değiştirdi. Gücüm bir şark daha görmeye yetmez, çocuğum burada üniversite okuyor."

Polis İbrahim de, "Amir baskısı teşkilatta emek gibi, su gibi bir şey. Teşkilatın yönetim stili bu" diyor.

Doğan ise, "Anayasal hakkınız olan yıllık izinlerinizi bile amirin o anki ruh haline göre kullanabiliyor ya da kullanamıyorsunuz" diyor.

BBC Türkçe'ye konuşan polisler, yeni yapılacak bir kanun ile polislerin çalışma saatlerinin haftalık 40 saat olarak kanunda açıkça belirtilmesini ve seferberlik harici hiçbir inisiyatif ile bu hakkın kısıtlanmamasını talep ediyor.

Polisler ayrıca "ek görevlerin" sınırlarının taşra idarelerinin inisiyatifine bırakılmadan kanunla belirlenmesini, tayinlerde ise personelin hizmet puanı ile bilgisayar teknolojileri kullanılarak atama yapılmasını istiyor.