Gündem

Perihan Mağden: Öküz gibi bakanların ülkesinde rahat yok!

Tüm bu iffetsiz, denetimsiz, tedirgin edici bakma adetinin altında işgalcilik dürtüsü yatıyor olmasın?

06 Ekim 2015 01:15

Nokta Dergisi yazarı Perihan Mağden, kamusal alanlarda kişilere yönelen bakışları ve gözle yapılan tacizleri eleştirdi. Yalnızca Türkiye’de insanların birbirini bu kadar rahat birbirlerine bakabildiğini iddia eden Mağden “Tüm bu iffetsiz, denetimsiz, tedirgin edici bakma adetinin altında işgalcilik dürtüsü yatıyor olmasın? Genlerimizden bir türlü atamadığımız, işgal etmek dışında işi olmayanların, kendilerini oyalayamayanların, hiç bir hakiki yaratıcılıktan nasibini almamış, herhangi bir keşfi olmayan insanların pis-lik silahı olabilir!” görüşünü öne sürdü.

Mağden, "Yalnızca erkekler insana dik dik bakmıyor. Bu topraklarda kadınlar da gözlerini öküze bağlayıp, çekincesizce bakıyolar Allah bakıyolar" ifadelerini kullandı.

Perihan Mağden’in Nokta’da “Öküz gibi bakanların ülkesinde rahat yok!” başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2015) yazısı şöyle:

Son zamanlarda bakma adetlerimiz üstüne düşündüğüm oluyor.

Özellikle yurtdışında bir haftadan fazla zaman geçirip de (biliyosunuz, detoksta 1 hafta şart) ülkemize dönünce, nazar taarruzunun şiddeti karşısında sarsılıyor insan.

Bünye temizlenmiş, ”Bana niye böyle öküz gibi bakıyor ki bu insan?” oluyorsunuz derhal.

Sarsılma ve tedirginlik katsayınız yükseliyor.

Ben özellikle detoks ardından nazar bağışıklığımın düştüğü günlerde -Ya da sinirlerimin daha gergin olduğu vakitlerde- Cebimde basılı kartlar taşıma kararı alıyorum.

Kartlardan birinde (demek o gün zangır sinirliyim) ”NE BAKIYOSUN ULAN?” yazıyor.

Ulan sizi yanıltmasın; yalnızca erkekler insana dik dik bakmıyor.

Bu topraklarda kadınlar da gözlerini öküze bağlayıp, çekincesizce bakıyolar Allah bakıyolar.

Diğer kart daha Öğretmen Duyşen. (Cengiz Aytmatov’un ölümsüz eseri.)

Hala Çalıkuşu Feride, Feride’liğinden vazgeçememiş. (Reşat Nuri’nin ölümsüz eseri.)

O kartta ”Muasır medeniyette, dik dik karşındakine bakmak ayıp telakki edilir.” yazıyor.

Ya da aynen Türk usulü pasif agresife bağlayıp, dik dik karşı bakışa durursanız, rahatsız olmak zorunda kalıp bakışlarını çekebiliyorlar. Ama bir düellonun ardından. (Ki, onlar daha tecrübeli. Sizden çok daha cabbar ve dayanıklılar.)

Kızım bakana bakarak ”offf” yapıyormuş. Pofff, üffff -filan. (Yoruldum senden, nazarından; işine, önüne bak!) O zaman da geri çekiliyorlarmış. Yanaklarınızı önce şişirip, sonra onlara bakarak boşaltabilirsiniz yani.

İçiniz elverirse.

Birkaç zamandır yurtdışında yaşadığından, bağışıklık sistemi tamamen çökmüş, ”Ya, acayip bakıyorlar insana anne!” diye şikayet edince- ”Türkler bakar; bilmiyor musun?” dedim. Sertleş çocuğum, buralar böyle babında.

Sonra (ister istemez ) düşündüm: ”Ne bakıyosun ulan?” tehdit klişesi sadece burda var.

Zira  bakma tacizinin bunca yaygın hale getirilip  normalleştirildiği topraklar BURASI.

Diyelim manyağa bağlamış Taksi Şöförü’nde Robert de Niro gidip adama ”Are you TALKING to me? Are you TALKING to me?” diye dayılanır, hatırlarsınız. Oysa Türkiye’de geçseydi film, ”Are you LOOKING at me?” diye dayılanması icap edecekti.

Zira burda konuşma yok.

1 pasif agresif model olarak bakma var.

İngilizce’den girmişken – 2 ayrı kelime var İngilizce’de bu hadise için. Biri ”to look ”: bakmak yani. Bi de ”to stare” kelimesi var ki- harbiden Türkler için yaratılmış. Türkler bakmıyorlar; ”stare” ediyorlar. Ki üşenip kelimesini de yaratmamışlar.

”Dik dik bakmak”, ”Öküz gibi bakmak” gibi tamlamalarla, idare etmeye çalışıyoruz.

Ve de sırf gıcıklıktan, tacizden, çapkınlıktan filan değil; meraktan, inhibisyonsuzluktan, densizlikten ve çokça da İŞSİZLİKTEN bakıyor Türkler birbirine.

Diyelim metroda.

Kaç insanın elinde kitabı, dergisi, gazetesi neyin var?

Yüzde 5 ila 10’un; değil mi?

İşte o boşşş zamanını öküz gibi ona buna bakarak ”değerlendiriyor”.

Ya bu hobisinin karşısındaki insanı rahatsız ettiğine dair bir kaydı yok.

Ya da hayal meyal bi kaydı var; ama umrunda değil.

Onun için mühim olan hobisini icra edip vakit geçirmek.

Bu yüzden metroda, otobüste filan herkes kapıya en yakın yerlere, cam önlerine doluşuyor.

Gidip asılma aparatına tutunup oturan birilerinin önünde dikilse-

Yandım Allah!

Oturanların bakışlarını; yer misin, yemez misin?

Onu bunu ittirerek, inenleri beklemeden içeri dalıp yer bulup oturmuş Bahtiyarlar, göz zinasıyla yolculuklarını feci zevkli hale getirmeye kararlılar!

Sen istediğin kadar huzursuzluktan kıvran karşılarında.

”Onun gözleri var, bakar da bakar!” (Mustafa Sandal’ın ölümsüz ”Onun arabası var”ın müziğiyle)

Yani işin içinde sonu gelmeyen, ucu bucağı olmayan bir mütecessizlik var, derin ve devasız bir işsizlik/ güçsüzlük var, pasif agresif bir tacizkarlık var, temelde bir yerde haset ve en azından primitif bir karşılaştırma arzusu var.

Varoğlu var.

Peki arkadaş, bu korkunç huyun bi devası yok mu?

Hayat boyu böyle birbirimizi mi gözetleyeceğiz orda burda?

Bi dakka, bi dakka: söz konusu çirkinlik, gözetlemek dahi değil.

Gözetlemeyi de, anlarım.

Birini merak etmişsindir, dürtülerine yenik düşersin (özellikle farklı, ünlü, yünlü birisi filandır) ÇAKTIRMADAN  bakarsın şöyle bi-iki çabucak.

Karşındaki Merak Edilen seni yakalayınca da, mahçup bir edayla topuklarsın anında. Arkasına saklandığın ruhsal çalılıkların ardından koşarak kaçarsın.

İnatlaşmazsın yani. Düellolaşmazsın.

Diyelim Anglosaksonlar, bakarken/ gözetlerken filan yakalanırlarsa, tatlı tatlı gülümseyip ”Merhaba, nasılsın?” filan yapıyorlar.

Yani: Sana bakıyodum, ama valla da billa da kötü bi niyetim yok; hadi gel tanışalım, ikimiz de insanız sonuçta- babında.

Ama Türkler’de böyle bir gizli saklılık ya da hesap verme alışkanlığı da söz konusu değil.

”Göz benim değil mi arrrkadaş! İstediğim gibi bakarım/ Tacizimi de yaparım” arsızlığı, girişkenliği söz konusu  burada.

Afiyet olsun!

Yani, konuşma yok, yüzleşme yok, itiraf yok; pasif agresif bir taciz modelinde ısrar, kararlılık ve inat var!

Peki; kimsenin kimsenin suratına bakmadığı, unutalım öküze bağlamayı, göz ucu değdirmenin dahi vahim ayıp kabul edildiği Japonya’ya mı göndersek Gözleriyle Yiyen Türkler Tugayları’nı; ne etsek?

Bırak milyonlar ve milyonlarca Bakış Yamyamlarımızı, birkaç yüz Türk’ü dahi Tokyo metrosuna salsak, netice sarin gazından daha feci olur, sizi temin ederim.

Onlarca Japon, ”Bugün metroda 1 Yabancı bana acayip pis pis baktı. Bu dünyadan gitmem en iyisi”, diye intihar eder.

Adamların zaten nüfusu artmıyor, soylarını soplarını kuruturuz yeminle.

Soy sop kurutma demişken-

İşgalcilik! Evet, tüm bu iffetsiz, denetimsiz, tedirgin edici bakma adetinin altında işgalcilik dürtüsü yatıyor olmasın?

Sonuç olarak benim topraklarıma dalıyorsun davet edilmemiş bakışlarınla paldır küldür.

Ve orda geçirdiğin zamanlar boyunca, beni rahatsız edip başka yerlere kaçma arzusuyla dolduruyorsun!

Pasif agresif bir işgalcilik modeli olabilir bu aşırı bakma hallerimiz.

Genlerimizden bir türlü atamadığımız, işgal etmek dışında işi olmayanların, kendilerini oyalayamayanların, hiç bir hakiki yaratıcılıktan nasibini almamış, herhangi bir keşfi olmayan insanların pis-lik silahı olabilir!

Ben dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’de olduğu kadar çok nazar boncuğu görmedim.

Bu haliyle bizim ”icadımız” ise de, ihtiyaçtan yaratmışız bu asmalara doyamadığımız nesneyi.

Nazar boncuğuna, 41 kere Maaşallah’lara, tü tü tü diye tükürmelere  filan feci ihtiyacımız var, zira birbirimize çok fena bakıyoruz.

Pis pis, gıcık gıcık ; inatla, ısrarla ve rahatsızlık vermek pahasına.

(Hatta belki de; pahasına değil, amacıyla.)

Nazarımız değiyor habire ona buna; kimselere hayrımız dokunmuyor oysa.

Bu kadar vahim hasetlerle (kıskançlıktan farklı ve öte bi model: haset) yüklü olmamızın ardında peki, ne yatıyor?

Bakış’tan girdik, Haset’le devam ederiz.

O da çetrefil ve bizlerle ağır alakalı bir mevzu zira.