Ülke gündemine oturan Özgecan Aslan cinayetinin katil zanlısı Suphi Altındöken’den boşanan eski eş Neslihan Altındöken ilk kez konuşarak, “Ben de ölebilirdim. Ama maalesef ölmediğime sevinemedim” dedi.
Cumhuriyet gazetesinden Damla Yur, ilki dün yayımlanan (10 Kasım 2015) "Her gün öldürülüyoruz" başlıklı yazı dizisinde kadın cinayetlerini ele aldı. Yur'a konuşan Neslihan Altındöken, olay sonrasında “Hiç konuşmadım, sadece boşanmak istedim” dedi. “Çocuğum hâlâ bilmiyor babasının nerede, ne yapıyor olduğunu” diyen genç kadın, “Çünkü o henüz 6 yaşında” ifadelerini kullandı.
Mayıs ayında Beyoğlu’ndaki evinde elleri bağlanıp boğularak öldürülmüş olarak bulunan müzisyen Deniz Değer’in kardeşi Orhan Deniz ise “Değer ülkedeki kadın cinayetlerini irkilerek, üzülerek izliyordu. Herkes gibi. Bir kadın olarak yaşamanın zorluklarını yaşıyordu” dedi. “İstanbul’da kadınlar bindikleri araca göre kıyafet giyiyorlar” diyen Orhan Deniz, “Değer’in de tedirginlikleri vardı. Beyoğlu’nda yürürken oradan yürümeyelim, şuradan gidelim derdi” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet’ten Damla Yur’un “Her gün öldürülüyoruz” başlıklı yazı dizisinin ikinci bölümü şöyle:
Katilin eşi değil o bir kadın. Adı da Neslihan. Ve ne yazık ki Özgecan'ın katil zanlısı Suphi Altındöken’in soyadını hâlâ taşımak zorunda. Yaşadıklarını ilk kez anlattı.
Münevver Karabulut ve Ayşe Paşalı cinayetlerinin infial uyandırması, katil zanlılarının en üst sınırdan ceza almaları sonrası uzun bir süre yaşanan kadın cinayetleri gündemin ilk maddesi olamadı. Ancak 11 Şubat 2015 günü Mersin’in Tarsus ilçesinde “tecavüz girişimine direndiği için bir minibüste öldürülen ardından da yakılan üniversite öğrencisi” Özgecan Aslan sorunu tekrar gündeme getirdi.
20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın cenazesinde, duruşmanın gerçekleştiği adliyenin bahçesinde binler, adına düzenlenen eylemlerde de on binler olarak sokaklara döküldük. Öyle ki Karabulut’un ardından dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “Kendi başına bırakılan kız ya davulcuya ya zurnacıya” demeci ile hafızalara kazınırken, Özgecan’ın ardından bu kez dönemin cumhurbaşkanı olan Erdoğan katili ‘cani’ olarak tanımlamıştı. Erdoğan bu demecine “Kadın allahın erkeklere emanetidir” gibi cinsiyetçi bir açıklamayla devam etse de genç kadını ya da aileyi suçlamaması şaşırtmıştı. Olayın ardından katil zanlısı Suphi Altındöken yakalandı, Altındöken’e yardım eden baba ve arkadaş hakkında hazırlanan ve Nisan 2015’de Tarsus 1’ nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede cezada indirim yapılmamasını ve alt sınırdan uzaklaşılarak, üst sınırdan ceza verilmesi istendi. Özgecan’ın katili Altındöken ve işbirlikçilerinin en üst sınırdan ceza alması bekleniyor. Özgecan dosyası ile bir kadının daha mağduriyeti aynıydı ancak onun ismi Özgecan haberlerinin içinde yer almayı hiç mi hiç haketmiyordu...
Neslihan, Suphi Altındöken’in eşiydi. İsmi Özgecan Aslan cinayetinin yer aldığı haberlerde sıkça geçti. O hiç konuşmadı ancak önemli bir mücadele verdi.
Şiddet gördüm
Toplumun cani kabul ettiği, kendisinin de şiddetine maruz kaldığı Altındöken’den tüm tehditlere rağmen korkmadan, yılmadan boşandı. Neslihan Cumhuriyet’e bu olayın ardından yaşadıklarını paylaştı, “Hayatım travmaya uğradı. Çok korktum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Ben de şiddet görmüştüm. Boşanmak istedim, kurtulamadım. Özgecan olayından sonra 1 saniye bile tereddüt etmedim boşanmak için. Adana Barosu Kadın Hakları Komisyonu ile iletişime geçtim. Komisyon başkanı avukat Ebru Çatıkkaş hep yanımdaydı. Hiç konuşmadım, sadece boşanmak istedim. Çocuğum hâlâ bilmiyor babasının nerede, ne yapıyor olduğunu. Çünkü o henüz 6 yaşında.” Neslihan’ın avukatı Ebru Çatıkkaş zanlıdan ‘yaratık’ diye bahsediyor.
Neslihan ise şahıs için kullanacak sıfat dahi bulamıyor. Neslihan geçtiğimiz duruşma zanlı aleyhine tanıklık yapıp, en yüksek ceza almasını diledi. Soyadını değiştirmek için gerekli mercilere başvurdu, mücadele yürütmeye devam ediyor. Çocuğunun soyadının değiştirmek için de bu hafta dava açacak. Neslihan isminin bu şahısla, Özgecan dosyası ile anılmasından son derece rahatsız ve artık kendine bir hayat istiyor. Kadın cinayetlerine ilişkin söylediği tek şey ise “Ben de ölebilirdim. Ama maalesef ölmediğime sevinemedim. Özgecan ve her gün 5 kadın bu şekilde ölüyor.”
“Yaratık istemedi”
Ebru Çatık ise anlaşmalı boşanma olmadığı için çok zorlandıklarını belirterek sürece ilişkin şöyle konuşuyor, “Boşanma anlaşmalı olmadı. Çünkü yaratık boşanma istemedi. Sebebi de; ayrılırsa Neslihan başkasıyla evlenirmiş. Hayatını bu kadar mahvettikten sonra yaşamını nikahla ipotek altına almaya çalıştı. Hâlâ çocukla görüşmek istiyor. Ancak boşanma başarıyla sonuçlandı. Çocukla görüşmesi kısıtlandı. En önemlisi bu bizim için "
Tek umutları adalet
Değer Deniz’in katil zanlısının mahkemede açıkça yalan söylediğini belirten kardeşi Orhan Deniz, ‘Sevgilimdi demesi, Değer’e yapılmış en büyük hakaret’ diye konuştu.
Özgecan’ın ardından yine bir sessizlik, ancak ölen onlarca kadın vardı. Müzisyen Değer Deniz 5 Mayıs 2015 günü İstanbul Beyoğlu’ndaki evinde ölü olarak bulunmasıyla bu sessizliği, tekrar çığlığa, isyana dönüştürdü. Katil zanlısı Can Meşe hakkında 26 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı ve Meşe tutuklandı.
Polise verdiği ifadelerinin tam aksine cezaevinde dersine çok iyi çalışıp ‘sevgilimdi kıskandım’ cümlesinin arkasına sığındı. Çünkü burası Türkiye ve bu cümleler çok defa indirim gerekçesi kabul edilmişti. Değer Deniz’in kardeşi Orhan Deniz bu ifadenin Değer’e en büyük hakaret olduğunu belirterek şöyle değerlendiriyor, “Değer’in bali, uyuşturucu kullanan biriyle nasıl işi olabilir. Değer’e sevgilim demek Değer’e yapılmış en büyük hakaret. O çok özel bir ruh.”
Kardeşinin tanımlarıyla Değer Deniz yaşarken de duruşuyla, iyiliğiyle misyon sahibiydi. Aile hukuki süreçte Değer’in ne kadar şeffaf yaşadığını fark etti. Deniz ailesi polise verdiği tüm şifreler, sosyal hayatına ilişkin bilgiler karşılığını doğru buldu. Hatta emniyet yetkilileri Deniz ailesine ne kadar şeffaf bir aile olduğu için hayranlık duyduğunu söyledi. Şimdi onlar umutlu, adaletin yerini bulmasını bekliyorlar. Özellikle sanığın son verdiği ifadeden sonra daha da umutlandılar. Orhan Deniz en başta söylediği ifadeleri tekrarlasaydı belki indirim alabileceğini ama şimdi açık açık yalan söylediği için indirim alamayacağını düşünüp, umuyor.
Orhan Deniz, Değer Deniz’in, Selen Gülün ile birlikte Beyoğlu’nda sadece kadınların katılımıyla yaptıkları kadınlar matinasını gülümseyerek anlatıyor. Ancak bunun üzerine politik olarak Değer Deniz’deki kadın mücadelesini sorduğumuzda ise gülümsemesini keserek şunları kaydediyor, “Değer ülkedeki kadın cinayetlerini irkilerek, üzülerek izliyordu. Herkes gibi. Bir kadın olarak yaşamanın zorluklarını yaşıyordu”
Sonuçta bir insan
“Güzel bir kadın olarak yaşamanın zorluklarını da. Özellikle İstanbul’da kadınlar bindikleri araca göre kıyafet giyiyorlar. Metrobüse, vapura binerken farklı, gece taksi ile dönecekseniz farklı. Tedirginlik içinde yaşıyorsunuz kadın olarak. Ben bunu bir erkek olarak görebiliyorum. Değer’in de tedirginlikleri vardı. Beyoğlu’nda yürürken oradan yürümeyelim, şuradan gidelim derdi.”
Orhan Deniz katil zanlısı Can Meşe’nin imam nikahıyla birlikte yaşadığı, çocuk sahibi olduğu kadına dair de “Bizim her hangi iletişime geçme çabamız olmadı. Zanlının sanırım eşi Değer’in nasıl biri olduğunu anladıktan ve duruşumuzdan da cesaret alarak bu açıklamayı yaptı. Çaresiz biri. Hiç tanımadığı birisini bu hale getirmiş. Kim bilir imam nikahlı eşini ne hale getirir. Bir çocuğu var. Tabii ki destek çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta bir insan, anne ve Değer’i öldürmemiş birisi” diye konuşuyor.
Onun en büyük eleştirisi ise medyaya: “39 yaşında bir insandan bahsediyoruz, yetişkin, müzisyen, özgür ruhlu biri. Sanmıyorum ki hiçbir ülkede yalnız yaşamak öldürülmeyi getirsin. Yıllardır yalnız yaşayan, üniversiteyi okumaya İstanbul’a gelmiş, burada müzik yapmış biri. Ecel diye bir kavram var. Ancak dış kaynaklı ölümlerde kimse bunu hak etmiyor. Bu bir kaza, tesadüf değil. Toplumsal boyutu da var.
Bu süreçte medyayı tanıdık. Medyanın ne kadar ileri gidebileceğini gördük. 2 gün önce öldürülmüş bir insanın arkasından onu aşağılamak , hedef göstermek, ötekileştirmek için ne kadar ağızlarının sulandığını gördük. Bir başka kısım da “tamam çözdük basit bir hırsızlıkmış” gibi bir tavır içine girip bu olayı normalize etmeye, insanları uyutmaya çalıştı. Biz sesimizi çıkarmadık çünkü insanlara bir şeyi açıklamadan önce doğru olduğuna inanmamız gerekiyordu. Maalesef biz bu normal tavırla karşılaşamadık o dönem de.”
2. duruşma 25 Kasım’da
Şimdi Orhan Deniz’in hedefi Değer’in projelerini devam ettirmek. “Bir albümünü bitirmiş, üzerinde çalışıyordu. Yüzde 90 oranın da bitmişti albüm. Onu çıkartacağız. Çocuk kitabı yazmaya başlamıştı, yarım kaldı. 7 bölümlük kitabın 3 bölümü var elimizde. Onu da çizimlerle birlikte tamamlayacağız. Ayrıca Değer’in anısına yapılan parçaları albümde toplayacağız. Hukuki mücadele dışında da adını yaşatacağız” diyen Deniz’in herkese çağrısı şöyle:
“Değer adına da gurur duyuyorum. Başarmaya yakınız. Adil yargılama süreci gidenin anısını yaşatmak, gelecekte de yaşanmaması için emsal olması açısından önemli. Kız çocukları olan, sevgilisi olan herkesi. Her insanın bir anneden doğduğunu düşünürsek herkesi bekliyorum. Kadın mücadelesine değer veren herkesi bekliyorum. Değer’e yakışır şekilde sukuneti koruyarak orada olmalarını istiyor. Duruşma öncesi ‘Şimdi gidip katil gözünün içine bakacağız. Bakalım ne diyecek’ demiştim, bakamadı. Bakalım bu sefer bakabilecek mi? Onu görebilmek, süreci takip edebilmek için 25’inde herkesi davaya bekliyorum.”