Ekonomi

"Özel sektörün dolar açığı 212 milyar dolar, kısa vadede bu maliyet karşılanamaz"

Sefer Levent: M. Cengiz Göğebakan, "Aslolan, varlık ve yükümlülüklerin ödenme tarihleridir" diyor

17 Ocak 2017 18:53

Dövizdeki artışın 212 milyar dolarlık net döviz açık pozisyonu olan özel sektör için kısa vadede karşılanamayacak bir maliyet yarattığını söyleyen Hürriyet yazarı Sefer Levent, Habertürk'te Ahmet Kıvanç imzasıyla yayımlanan haberdeki "Döviz kredisi kullanarak 3-5 yıla varan yatırım yapanlar, döviz kurundaki artışın tamamının 2016 yılı bilançosuna yığılması durumunda çok büyük zarar yazacaklarını, ilave sermaye konulmadığı takdirde bankaların kredilerini geri çağırabileceğini ifade etti" ifadelerine dikkat çekti. Sefer Levent yazısında Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı M. Cengiz Göğebakan’ın yazdığı makalede yer alan şu ifadelere de yer verdi:

“Fakültelerde ve ders kitaplarında bilanço için “bir işletmenin bir anlık fotoğrafıdır” denilir ve bilançolar işletmelerin genellikle yıl sonları itibariyle geçerli olan mali sonuçlarını gösterir. Gerçekten de bilançoların anlık bir durumu ifade etmeleri nedeniyle, henüz ödeme vadesi gelmemiş olan yabancı para cinsinden kredi borçları sanki yıl sonu kurundan işlem görmüş gibi bilançolar ve dolayısıyla da gelir tablolarında TL karşılığı ile işlem görmektedir. Böyle olunca, işletmelerin borçları kur farkı kadar yükselmekte ve kur farkının doğurduğu fark (yatırım finansmanı için kullanılanlarda yatırım maliyetlerine eklenmesi imkânı hariç) gider yazılmak suretiyle Gelir Tablolarında işlem görmektedir. Ancak aslolan, bilançolardaki varlık ve yükümlülüklerin tahsil edilme veya ödenme tarihleridir. Öyle ya, yabancı para bir borç sadece ödeme günü geldiği zaman, o günde geçerli olan kur karşılığı TL olarak ya da o günkü kurdan yabancı para temin edilerek ödenecektir.”

Sefer Levent'in Hürriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:

Hem hükümetten hem de bazı sivil toplum örgütlerinden ekonomiyi canlandırmak için arka arkaya önlemler, projeler geliyor.

Örneğin firmaların nakit sıkıntısını rahatlatmak amacıyla Hazine garantisi ve Kredi Garanti Fonu aracılığıyla 250 milyar liraya kadar kredi hacmi oluşturuldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) dün son 6 yılın en yüksek verisine ulaşan işsizlikle ilgili yeni bir proje başlattı. “Türkiye’nin Geleceğine Sen de 1 İstihdam Sağla” projesiyle istihdam sağlanması bunun da ekonomiye güç sağlaması hedefleniyor. Bu projelerin her biri çok önemli çok kıymetli. Ancak örnek olarak verdiğim bu iki projede de şirketlerin kredi alabilmesi, istihdam sağlayabilmesi için öncelikle altyapıda iyileştirmeler yapılması gerekiyor. Bu konuda önemsediğim iki noktanın altını çizmek istiyorum. Öncelikle şu anda şirketlerin yeni kredi almasından çok mevcut yüksek faizli kredilerini yeniden yapılandırmasının gerektiğini düşünüyorum. Şirket borçlarının yeniden yapılanabilmesi için de Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) mevzuatta bankaların eline rahatlatacak, şirketlerin de maliyetini düşürecek değişiklikler yapması gerekiyor. Konuyu geçtiğimiz ay da gündeme taşımaya çalışmıştım. Devletin sicil affı için çalışmalar yaptığı bir ortamda ekonominin içinden geçmekte olduğu zorluklar dikkate alınıp, şu anda temiz sicile sahip şirketler de unutulmamalı. Bu konu sicil affı kadar, iş dünyasına yeni kredi verilmesi kadar önemli ve hayati.

Döviz fiyatları 2016 yılında tırmanışa geçti. 2016 yılı başında 2.91 TL olan dolar kuru yıl sonunda 3.52 TL’yi gördü. Yıllık artış yaklaşık yüzde 21’e ulaştı. Bu 212 milyar dolarlık net döviz açık pozisyonu olan özel sektör için bir çırpıda karşılanamayacak bir maliyet. Şirketlerin döviz kurunda yaşanan hızlı artış karşısında hükümetten talep ettiği önlemi geçtiğimiz hafta Habertürk gazetesi gündeme getirdi. Meslektaşım Ahmet Kıvanç’ın haberine göre, “Döviz kredisi kullanarak 3-5 yıla varan yatırım yapanlar, döviz kurundaki artışın tamamının 2016 yılı bilançosuna yığılması durumunda çok büyük zarar yazacaklarını, ilave sermaye konulmadığı takdirde bankaların kredilerini geri çağırabileceğini ifade etti. Yatırımcılar, kur farkının, dövizin hareketli olduğu 1990’lı yıllarda uygulandığı gibi, bilançoda bir yıla yığmak yerine birkaç yıla yayılması talebinde bulundu.”

Bu konuda Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı M. Cengiz Göğebakan’ın geçtiğimiz yıl yazdığı bir makale elime geçti. Uzun olduğu için bir bölümünü paylaşıyorum:

“Fakültelerde ve ders kitaplarında bilanço için “bir işletmenin bir anlık fotoğrafıdır” denilir ve bilançolar işletmelerin genellikle yıl sonları itibariyle geçerli olan mali sonuçlarını gösterir. Gerçekten de bilançoların anlık bir durumu ifade etmeleri nedeniyle, henüz ödeme vadesi gelmemiş olan yabancı para cinsinden kredi borçları sanki yıl sonu kurundan işlem görmüş gibi bilançolar ve dolayısıyla da gelir tablolarında TL karşılığı ile işlem görmektedir. Böyle olunca, işletmelerin borçları kur farkı kadar yükselmekte ve kur farkının doğurduğu fark (yatırım finansmanı için kullanılanlarda yatırım maliyetlerine eklenmesi imkânı hariç) gider yazılmak suretiyle Gelir Tablolarında işlem görmektedir. Ancak aslolan, bilançolardaki varlık ve yükümlülüklerin tahsil edilme veya ödenme tarihleridir. Öyle ya, yabancı para bir borç sadece ödeme günü geldiği zaman, o günde geçerli olan kur karşılığı TL olarak ya da o günkü kurdan yabancı para temin edilerek ödenecektir.”

90’LARDA DÖVİZ

Maliye, 1990’lı yıllarda, döviz alış bedeli uygulamasını esas almıştı. 2000’li yıllarda döviz kurunun artmak yerine uzun süre düşmesi vergi kaybına yol açtığı için bu uygulamaya son verilmişti.

Göğebakan, “Henüz realize olmamış kur farkı zararını ödeme vadesinden önce ve tek seferde bilançoya borç olarak kaydetmek ve gelir tablosunda giderleştirmek yerine, finansal borçların vadelerine uygun bir zamana yayarak mali tablolara farklılaştırarak kaydetme (reeskont ya da peşin ödenmiş gider mantığında olduğu gibi) yönteminin benimsemesi, mali tablolardaki görünen ile gerçek arasındaki farkı kısmen de olsa kapatabilecektir” diyor.

Özetle, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ile banka yöneticileri cuma günü bir araya geldi. Toplantıda bankaların şirketlere reyting vermesi ve batma riski olan firmaların bu kredi fırsatından yararlandırılmaması konusunda karar alındığı belirtildi. Ben de yukarıda dile getirdiğim iki noktanın şirketlerin reytinginin bozulmaması için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Geç olmadan tedbir almak da bir nevi teşviktir.