* Osman Ulagay
Yerel seçimler öncesinde “artık önümüzde başka seçim yok, şimdi ekonomide reform zamanı” şarkısını söyleyen koronun sesi çok duyuldu. Aradan üç hafta geçti ve pek de hesapta olmayan gelişmelerin içinde bulduk kendimizi. 31 Mart sonrasında siyasetin tamamen gündem dışında kalacağını ve ekonomide yapılacak reformların öne çıkacağını düşünenler bu umutlarını hala koruyor mu bilmiyorum ama kafalarındaki soru işaretlerinin giderek çoğaldığını tahmin ediyorum.
Seçim sonuçları, bu sonuçlara verilen tepkiler ve seçim sonuçlarının henüz kesinleşmemiş olması, gündem dışı kalacağı düşünülen siyasetin, sanılanın tam tersine, önümüzdeki günlerde gündemi belirleyebileceğini gösteriyor. Ankara’dan sonra İstanbul’da da seçimi kaybetmenin iktidar cephesinde yarattığı panik ve muhalefet cephesinde estirdiği umut rüzgarı, yerel seçim sonuçlarının siyasette yeni bir dönemin işaret fişeği olabileceğini düşündürüyor. Ekonominin nabzını yansıtan döviz kurlarının seyri ve finans dünyasından gelen tepkiler de Türkiye’deki gelişmelerle ilgili belirsizliğin artarak sürdüğünü gösteriyor.
‘Tek adam’ rejimi nasıl sarsılır?
Ben bu yazıyı yazarken, iktidar partisinin İstanbul’daki seçim sonuçlarıyla ilgili itirazı henüz sonuçlanmış değildi. İtiraz kabul edilir ve İstanbul’da seçimin yenilenmesine karar verilirse siyaset zaten gündemin baş sırasına oturacak bir süre daha. İtiraz kabul edilmez ve Ekrem İmamoğlu görevine devam ederse, siyasette yeni bir dönemin başladığını düşünmek için daha fazla beklemeye gerek kalmayacak.
Siyasette yeni bir dönemin başlamasından söz ederken iktidarın kısa sürede el değiştireceğini, sağlam kazığa bağlanmış olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin hemen çökeceğini aklımdan bile geçirmiyorum ama Türkiye’de her şeyi bir kişinin, bir anlayışın, bir çevrenin belirlediği dönemin devam etmesini zorlaştıracak bir ortamın oluşabileceğini düşünüyorum.
Bunun hiç kolay olmayacağını çok iyi biliyorum. Ancak ilk bakışta çok güçlü ve dayanıklı görünen ‘tek adam’ rejimlerinin aynı zamanda çok kırılgan olduklarını da unutmamak gerekiyor. Kendi yetenekleriyle öne çıkan bir liderin, yanına çektiği grupların ve yandaş medyanın desteğiyle yüceltilmesi ve adeta bir efsane kahramanı gibi gösterilmesi onu ‘tek adam’ konumuna getirebiliyor. Üst üste kazanılan seçim zaferleri, dış dünyaya dönük sert çıkışlar, topluma moral veren gösteriş yatırımları da bu imajı destekliyor. Ekonomi de büyüyorsa ona karşı rakip çıkarmak iyice zorlaşıyor.
‘Tek adam’ konumuna getirilen bir liderin bu imajı korumak için her şeyi göze alması doğal. Çünkü onun her hamlesinin başarılı görünmesi gerekiyor. Ekonomi tökezlemeye başlarsa, dış dünyada umduğunu bulamazsa ve hele önem verdiği bir seçimde istediği sonucu alamazsa bunun kendisi için sonun başlangıcı olabileceğini çok iyi biliyor. Güçlü ve yanılmaz lider imajının ona sağladığı zırh bir kez delinirse efsanenin çökebileceğini de biliyor.
Davutoğlu ve İmamoğlu
31 Mart seçimleri sonrasında şimdi gelinen nokta bu bakımdan kritik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran 2015’de genel seçim sonrasındaki kritik dönemde başbakanlık koltuğuna oturttuğu Ahmet Davutoğlu’nun önceki gün Facebook üzerinden yaptığı açıklama, Erdoğan’ın çok yakınında bulunmuş olan bir siyasetçinin bugün gelinen noktayı nasıl değerlendirdiğini gösterdiği için önemli.
Açıklamasında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluş ilkelerini hatırlatan Davutoğlu, “son yıllarda partimizin insan odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır”, diyor ve şöyle devam ediyor: “Beka söylemiyle rakip partileri düşmanlaştırmanın, siyasi rekabeti aşan kutuplaşmaların nelere sebep olabileceğini aslında hepimizi birleştirmesi gereken bir şehit cenazesinde yaşadık. “ Halen yaşanmakta olan ekonomik krizin “temelinde bir yönetim krizi olduğunu” belirten Davutoğlu, “kamu yönetiminde hısım ve akraba kayırmacılığının yaygınlaşması her türlü yozlaşmanın ve güç zehirlenmesinin en çarpıcı göstergesidir”, diyor.
Öte yandan insan odaklı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı ve uzlaşmacı bir söylemle ortaya çıkıp zoru başaran ve şimdi İstanbul’u yönetmeye hazırlanan Ekrem İmamoğlu, ‘tek adam’ yönetiminin antitezi olarak geniş bir kesime umut aşılıyor.
* Bu yazı ilk olarak Dünya gazetesinde yayımlanmıştır.